Bir tespit, bir teklif, bir tenkit

04:0014/06/2022, Salı
G: 13/06/2022, Pazartesi
İsmail Kılıçarslan

Bir tespitNe demişti Almanya Ekonomi Bakanı Habeck, yaptığı tasarruf çağrısında: “Gideceğiniz yere trenle ya da bisikletle gidin. Arabayla gitmediğiniz her kilometre Rusya’nın fosil yakıtlarına, sıcak suyla almadığınız her duş Rusya’nın doğalgazına dur demek manasına geliyor.”Bunun dahası, dün haberlere düştü. Almanya’nın pek saygın bulunan gazetesi Bild, 6 Alman’dan birinin gün içerisinde bir öğününü atlatarak yaşamayı seçtiğini, ekonomik krizle mücadele etmenin yolunu burada bulduğunu yazdı.Şimdi

Bir tespit

Ne demişti Almanya Ekonomi Bakanı Habeck, yaptığı tasarruf çağrısında: “Gideceğiniz yere trenle ya da bisikletle gidin. Arabayla gitmediğiniz her kilometre Rusya’nın fosil yakıtlarına, sıcak suyla almadığınız her duş Rusya’nın doğalgazına dur demek manasına geliyor.”

Bunun dahası, dün haberlere düştü. Almanya’nın pek saygın bulunan gazetesi Bild, 6 Alman’dan birinin gün içerisinde bir öğününü atlatarak yaşamayı seçtiğini, ekonomik krizle mücadele etmenin yolunu burada bulduğunu yazdı.

Şimdi ben bunları böylece yazınca “Almanya’daki krizi gösterip Türkiye’deki krizi savunacak” diyebilecek süt danalarının hevesini kursağında bırakayım: Meselem o değil.

Meselem, güçlü ekonomik yapısı ile küresel ekonomik krizi doğal olarak Türkiye’den daha hafif atlatan Almanya’nın tasarruf tedbirlerini konuşmasındaki rahatlık ile bu tedbirleri hayata geçiriyor olmasındaki kararlılık.

Bilmem, belki de Almanların iki dünya savaşında da yenilmesi ve değişen şartlara uyum sağlamalarındaki esneklik etkilidir bu rahatlıkta ve kararlılıkta.

Bırakın “gerekirse haftada bir yıkanın” demeyi Türk milletine, “mevsiminden önce meyve-sebze almayın” denilse “hükümet istifa” denilir. Yarı şaka yarı ciddi Yeniçeri Ocağı’nda çıkan isyanların başat nedeninin “kabak yemeği” olduğu bilgisi toplumsal hafızamızda vardır ve canlıdır.

Zannederim tasarruf etmek, bizim millete göre bir şey değil. Belki çok da zorlamamak lazım.

Meselenin bam teli bence şurasıdır. Millet olmak, zoru, geldiğinde başarılacak bir gerçekliktir esasen. Ancak bizimki gibi ülkelerin “millet olması ve millet kalması” genellikle istenmediği için “kabak yemeği” hep problem olagelmiştir. Birileri tarafından problem olarak tanımlanmıştır.

Yahu durun. Vallahi olanı biteni savunmuyorum. Olanın bitenin çok da savunulacak bir tarafı kalmadı zaten. İstanbul’dan İzmir’e 1.000 lira yakıt parası ödedim. Ev sahibim 3.500 lira olan kiramı 7.000 lira yaptı. Üstelik “Ocakta yine konuşacağız” dedi. 94 liraya satılan 350 sayfalık, normal kapaklı kitap gördüm. Üsküdar’da simit 4 lira yahu, daha ötesi var mı?

Sadece şunu bir soru olarak soruyorum: Zaten hep ayağını yorganına göre uzatmak zorunda olan dar gelirliler hariç, ekonomik krizle mücadele etme azminde olan herhangi insan topluluklarını niçin görmüyoruz güzel yurdumuzda?

Bağlamı biraz farklı tabii ama soru şu: İnsan, İphone13’ü yok diye ailesine, işine, memleketine küser mi?

Bir teklif

Elbette bizimki gibi ülkelerde üretimi ve yatırımı durdurmak, ekonomik krizi çok daha sert hissetmek anlamına gelir. O yüzden merkezi hükümetin yatırımlarına “azaltarak da olsa” devam etmesi neredeyse kaçınılmazdır. Peki ama ya belediyeler?

Bütün büyük yatırımları durdurup “ekonomik kriz bitene kadar şehrimde her ihtiyaç duyana ekmeği 1 liraya vereceğim, domatesi 2 liraya satacağım, sütün litresini 3 liraya ulaştıracağım” demek, bunu da şehrin esnafıyla organize etmek çok zor bir mesele mi? Bunu, “çok zor değil” anlamında söylemiyorum. Cidden bilmiyorum bunun zorluklarını. O bakımdan “gerçek bir soru olarak” orta yere bırakıyorum bunu. “Ekonomik krizin bunaltıcı etkisi ortadan kalkana kadar yapılsa, yapılabilse bu, güzel olur” manasında bir teklifte bulunuyorum. Çünkü artık yardım kolisini de geçti iş, ihtiyaç kartını da bana kalırsa. Bu yangına su yetiştirebilecek ilk ve önemli organizasyonsa yerel yönetimler.

Bir tenkit

Sevgili Ersin Çelik, “abi, sanki sana buradan bir yazı çıkar” notuyla Güldür Güldür’ün Altılı Masa skecini yolladı. Öncelikle Nebati Bakan skecinden sonra bu skeçle yoluna devam eden ve “siyasetin mizahını” sahalara döndüren Güldür Güldür ekibini tebrik etmek gerekiyor galiba. Siyasi mizah, ortamı o ya da bu oranda yumuşatır zira. Diğer yandan, skeçte Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’e neredeyse hiç dokunulmadan, mizahın “muhafazakârlık” üzerinden kotarılmış olmasını da çok tuhaf bulduğumu söylemem lazım.

Türkiye’de komedi geleneğinin çok eski hastalığıdır bu. Apaçık olanla dalga geçmeyi seçmek yerine “dolayımla” mizah üretmeye çalışırlar çünkü kendi çevrelerine karşı risk almaktan ölümüne ürkerler. Aşırı muhalif, acayip antikapitalist Leman Dergisi’nin Aydın Doğan karikatürü yayınlayamıyor olmasına benziyor bu biraz. Girdiği her seçimi kaybetmiş Kılıçdaroğlu orada dururken Demokrat Partili gariban üzerinden şaka yapmak, hele hele İmamoğlu’nu olağanüstü özenle lekesiz bırakmak falan bana “çalışılmış” değil de “alışılmış” geldi. Güldür Güldür ekibi, doğal olarak kendi alışkanlıkları üzerinden ilerlemiş ve ortaya “komik olmayan” bir siyasi şaka çıkmış. Nebati Bakan skeçlerindeki cesaretlerinden eser yoktu. Altılı Masanın barındırdığı komiklik yerine muhafazakârlığı komik bulmayı tercih etmek cesaret istemez çünkü.

#Almanya
#Bild
#Güldür Güldür