Bir kapı nereye açılır?

04:0017/11/2024, Pazar
G: 27/11/2024, Çarşamba
İsmail Kılıçarslan

İşte size yepyeni bir soru o zaman ey zamanı kuşanıp vakte aldananlar. Bir kapı nereye açılır? Dede Korkut olsa derdi ki “ağaç deyip geçme oğul, Kabe’nin kapısı da ağaç.” Nazım’a dayasak kulağımızı şunu duyarız: “Kapı olsam iyilere açsam kötülere kapasam” Cahit Zarifoğlu’na danışsak şöyle diyecektir: “Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir yaşamak.” Akdeniz’in ufka doğru mora çalan mavisinin içinden varıp gitsek İsmet Özel’e fısıldayacaktır: “Bizim ahşap evimizin kapısı Kastamonu’da

İşte size yepyeni bir soru o zaman ey zamanı kuşanıp vakte aldananlar. Bir kapı nereye açılır?

Dede Korkut olsa derdi ki “ağaç deyip geçme oğul, Kabe’nin kapısı da ağaç.”

Nazım’a dayasak kulağımızı şunu duyarız: “Kapı olsam iyilere açsam kötülere kapasam”

Cahit Zarifoğlu’na danışsak şöyle diyecektir: “Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir yaşamak.”

Akdeniz’in ufka doğru mora çalan mavisinin içinden varıp gitsek İsmet Özel’e fısıldayacaktır: “Bizim ahşap evimizin kapısı Kastamonu’da / iki kanatlıydı / Biri hep kapalı dururdu kanatların / ardında demir dayak”

O halde haydi söyleyin bana ey vakti kaçırıp zamanın geçmesine hayıflananlar. Yıldızları seyretmeyi unutanlar ve unutanlar aya bakmayı. Bir kapı nereye açılır?

Bir kapı. Demek bir kapı. Açılacak. Ama nereye? Ardında demir dayak. Kabe’nin kapısı yahut bir kapının aralığı. Bir kapı demek. Demek bir kapı.

Bir de bavul var sahi. Bir de yürümek. Aya bakmak ve ormana doğru belki değil mi? Nehre hatta. Dağlara. Bir bavul, bir yürüme ve bir kapı.

Demek cevabı bilmediğimi düşünüyorsunuz. Çünkü yıldızlardan uçurtma yapıp şeftali ağacından kiraz toplayabilecek biri olduğumu fark etmediniz benim.

Biliyorum ben cevabı. O cevap da beni biliyor aslını sorarsanız.

Bir bavulunuz ve bir yürüyüşünüz varsa geleceğiniz kapının adı “burası”dır. Bazen bir kartalın kanadında Kafkasya’dan, bazen bir ince sızı gibi Kırım’dan, bazen bir ahlar ağacı gibi Ahıska’dan. Yemyeşil ormanları geçerek Makedonya’dan bazen. Ulu dağlar aşarak Bosna’dan, Yunanistan’dan yahut Arnavutluk’tan, Suriye’den belki.

O kapının adı “burası”dır. Bavulunda İbn Arabi’nin şifalı dualarıyla Endülüs’ten yürüyüp gelenle bavulunda “baba bugün dağlar yeşil boyandı” hoyratıyla Kerkük’ten gelenin… Lezginkasıyla Kafkas dağlarından gelenle Sevdalinkasıyla Boşnak ovalarından gelenin. “Ah sin zaman” diyerek derdini döken bir Tatarla “ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda” diyerek hislenen Balkan Türkü’nün yurdu.

Hepimizin yurdu. Hepimizin anası. Hepimizin bavulu, yürüyüşü ve kapısı.

Ve elbette sevinci hepimizin, göz aydınlığı. Ve elbette hüznü hepimizin, özlemenin tüm ağıtları.

Bir fidan getirebildik aslında sadece bavullarımızda. O fidanı diktik. O fidan bize ata yurdumuzu hatırlatsın ve o fidan bizi ana yurdumuzda yaşatsın diye.

Bir çiçeğe, onu öldürmek isteyenlere inat “yaşa güzel çiçek yaşa” diye ünleyen insanların bahçesi burası. Hepimizin bahçesi. Hepimizin hüznü ve hepimizin sevinci. Hepimizin evi ve hepimizin umudu.

#insan
#yol
#İsmail Kılıçarslan