Bir Hüdhüd hikâyesi

04:005/08/2018, Pazar
G: 5/08/2018, Pazar
İsmail Kılıçarslan

Derler ki zaman zaman içre imiş, mekan mekan içre. Yazlar yazlanır, kuşlar kuşlanır, oğullar oğullanırmış. Gün güne değer, dünya devridaim üzere döner dururmuş. Dünya döndükçe insan, “ben burada dururum” sanırmış. Amma hayıf. Dünya döner, insan ölürmüş.Hz. Süleyman’dan izin alan Hüdhüd, nice yollar aşıp nice badireler atlatıp bir yol aramaya koyulmuş. Nice bir yol ki sonunda varlığın hakikatinin sırrının gölgesi belki karşısına çıka. Eli boş dönme ihtimali daha kuvvetli. Fakat Hüdhüd sorana, “bizim

Derler ki zaman zaman içre imiş, mekan mekan içre. Yazlar yazlanır, kuşlar kuşlanır, oğullar oğullanırmış. Gün güne değer, dünya devridaim üzere döner dururmuş. Dünya döndükçe insan, “ben burada dururum” sanırmış. Amma hayıf. Dünya döner, insan ölürmüş.



Hz. Süleyman’dan izin alan Hüdhüd, nice yollar aşıp nice badireler atlatıp bir yol aramaya koyulmuş. Nice bir yol ki sonunda varlığın hakikatinin sırrının gölgesi belki karşısına çıka. Eli boş dönme ihtimali daha kuvvetli. Fakat Hüdhüd sorana, “bizim itiyadımız kanat çırpıp yol almaktır. Sonunda darılarla dolu bir vadiye de çıksak gam değil, tuzaklarla dolu bir avcı koyağına da. Biz itiyadımıza bakalım” dermiş.

Az mı gitmiş çok mu bilinmez, kanatlarının iyice yorulduğu bir demde bir ağacın üzerine konuvermiş Hüdhüd. Gecenin karanlığı yavaş yavaş inmeye başladığında otağlarına Hüdhüd’ün geldiğini gören baykuşlar birer ikişer gelmişler. Süleyman Peygamberin can yoldaşına diz kırıp selam etmişler.

Bilge baykuşların en bilgesi “birkaç gün misafirimiz ol. Ol ki muhabbetin yolunu açalım, derdimizin dermanını sende bulalım” demiş.

Teklifi kabul eden Hüdhüd, baykuş otağına misafir olmuş.

O gece ilk soru genç bir baykuştan gelmiş. Demiş ki “sebep nedir?” Hüdhüd duraksamadan cevap vermiş: “Kaderin yoldaşlık edendir.” Bir başkası sormuş: “Aşk nicedir?” Hüdhüd cevap vermiş: “Kibriti yar çaktıysa ateşin içinde serinlemektir.” Biraz yaşlıca bir baykuş girmiş araya: “Ya ömür nedir?” Hüdhüd demiş ki “imtihanındır. Yanında götüreceğini seçtiğin zamandır.” Diğeri eklemiş: “Ya zaman nedir?”

Hüdhüd az soluklanmış. Kanadıyla genç bir baykuşu göstermiş: “Şu delikanlı için çabucak geçendir.” Sonra soruyu soran yaşlı baykuşa dönmüş: “Senin için geçmeyendir.” Sonra fısıldamış: “O’nun için olmayandır.”

Ardından hayale dalmış Hüdhüd. Tünedikleri büyük ağacın dallarının hışırtıları dışında hiç ses kalmayasıya bir sessizlik olmuş. Tane tane konuşmuş Hüdhüd: “Onu beklerken geçmez, o yanındayken elinde tutamazsın.” Gençlerden biri atılmış: “Ya o yoksa.” Hüdhüd gülümsemiş: “Onu bekleyemeyeceksen yahut onunla vuslata ermeyeceksen sana zaman gerekmez.”

Bu hal böylece ta gecenin başlangıcından yalancı fecre kadar sürmüş. Baykuşlar sormuş, Hüdhüd cevap vermiş. Orman, Hüdhüd’ün hikmetli sözleriyle dolmuş.

Sabahın ilk ışıkları ormana düşmeye başlayınca baykuşların ulu bilgesi “ey hikmetli Hüdhüd. Sözlerinle bizi mest ettin. Hikmetin, bilgeliğinle canımıza can kattın. Sana son bir sualimiz var. Ona da cevap vermeni dileriz. Söyle bize gündüz ne içindir ve gece ne içindir?”

Hüdhüd tane tane cevap vermiş: “Ey baykuşların bilgesi. Senin de çok iyi bildiğin gibi gündüzler çalışmak içindir. Geceler ise düşünmek ve dinlenmek içindir.”

Sadece bilge baykuşun değil, bu sözleri duyan tüm baykuşların yüzleri bulutlanmış. Bilge baykuş “vay başımıza gelen” deyip ah etmiş, “bilmez misin Hüdhüd. Gecenin aydınlığı gelince çalışmak gerek. Gündüzün karanlığı gelince ise düşünmek ve dinlenmek gerek. Vay başımıza gelenlere bak ki sen hastalanmışsın. Gece ile gündüzü birbirine karıştırmışsın.”

Hüdhüd, itiraz etmiş bu sözlere “hayır” demiş, “gündüzün aydınlığı çalışmak için, gecenin karanlığı düşünmek ve dinlenmek içindir.”

Bilge baykuş üzüntüyle sürdürmüş lafını: “Ah ah, Hüdhüd’ün, bu koca bilgenin gözleri kör olsa gerek. Hemen hekimimizi çağırın. Bir ameliyatla Hüdhüd’ün gözlerini açsın ki bu Süleyman Peygamber yoldaşı gecenin aydınlığı ile gündüzün karanlığını birbirinden ayırabilsin.”

Hüdhüd, yolculuğunu bitirmenin iç huzuruyla gülümsemiş. Varlığın hakikatinin dört köşesinin olduğunu, hangi göz bakarsa baksın o dört köşeden sadece ikisinin görülebileceğini o dakika idrak etmiş.

Gülümseyerek şöyle demiş baykuşlara: “Hayır hayır kardeşlerim. Gözlerimin bir ameliyata ihtiyacı yok. Sizin sözlerinizi dinleyince hakikatin ne olduğunu anladım. Gecenin aydınlığı yeryüzünü kapladığında çalışmak gerek ve gündüzün karanlığı yeryüzünü kapladığında uyumak, dinlenmek gerek. Şimdi izninizle sizinle birlikte ben de uyuyayım.”

Baykuşlar pek memnun olmuşlar bunu duyduklarına. Ameliyattan vazgeçmişler. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte de uykuya dalmışlar.

Bilenlerin tekrarcısıyım. Derler ki Hüdhüd, baykuşları uyur halde bırakıp geldiği yöne, Süleyman Peygamber yurduna doğru uçarken şöyle demiş: “Vay ki bu dünyanın öyküsü budur.”

#Hz. Süleyman
#Hüdhüd
#Hikaye