Bir kadın düşünün. Yedi, hatta bir kavle göre dokuz aylık hamile olsun. Bir de on aylık bebeğin annesi olsun. İki sabıkalı lanet serseri, bu anneyi evinden zorla kaçırıp ormana götürsünler. Önce kadının on aylık bebeğinin başını taşla ezerek öldürsünler. Ardından kadına tecavüz etsinler. Finali de yine kadının başını taşla ezerek yapsınlar.
Craven’de, Romero’da, Carpenter’da göremeyeceğimiz türden bir korku filmi sahnesi anlatmıyorum size. Sakarya’da birebir yaşanmış, gerçekleşmiş bir utanç hikâyesi naklediyorum. İnsan oluşumuzdan utanmamız gereken bir andan söz ediyorum.
İki sabıkalı lanet serseri, polise verdikleri ilk ifadede de, savcılık ifadelerinde de ‘şeytana uyduk, pişmanız’ gibi savunmalar yapmışlar. ‘Şeytan size uysun ulan şerefsizler, bu kötülükle ancak şeytan size uyabilir’ diyebiliriz tabii ama öldürülen kadının ve bebeklerin Suriyeli olmaları üzerinden meseleyi başka yerinden de ilerletmek gerekiyor.
Son günlerde yükselen mülteci düşmanlığını körükleyen birkaç temel odak göze çarpıyor. İlk odak, elbette kuzu postuna bürünmüş çakallar ordusu, yani FETÖ. Kah solcu, kah Tengrici, kah Türk milliyetçisi, kah sıradan vatandaş rolüne bürünerek mültecilerle bizi karşı karşıya getirmeye çalışan, tarafların çatışması için elinden geleni yapan bu aşağılık oluşuma çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Kanaatimce ikinci odak ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’i vurma ihtimaliyle deliye dönmüş Kürt ırkçıları.
Bu iki odağın yanına bir odak daha eklemek gerekir. ‘Acaba yeni bir Gezi’ye koridor açabilir miyiz? Yine üç gün daha direnirsek hükümet düşer mi’ diyen güya solcu molcu tipler.
‘Güya solcu molcu tipler’ diyorum zira Türkiye hariç tüm dünyada solcu olmanın ilk ve belirgin şartı ‘mülteci yanlısı’ olmak, mülteci haklarını savunmaktır. Mülteci düşmanlığı yapan solcuya bir tek güzel ülkemizde rastlanır.
Benim açımdan Sakarya’daki bu insanlık dışı olay öyle tesadüfi, ‘şeytana uyulan’ falan bir olay değildir. Bu olayın mutlaka azmettiricileri vardır. Bu olay mutlaka planlı bir olaydır.
Suriyeli mültecilerle bizi sokakta karşı karşıya getirmek isteyenler bu olayı planlayıp hayata geçirmiştir.
İki lanetli herife on bin lira, elli bin lira, beş yüz bin lira verip bu alçaklığı yaptırmak hiç de zor olmasa gerektir. Kaldı ki bu olay üzerinden söyleyecek olursam toplumun hazırlandığı atmosfer bu iki lanetli herife ödeme yapılmasına ihtiyaç da bırakmamış olabilir.
Mülteci düşmanlığı bu denli yükseltilirse iki lanetli herif hiçbir talepleri olmaksızın da bu pisliği üstlenebilirler.
Evet, Sinan Ogan, Ümit Özdağ, Demet Akalın ve pek çok başkasının oluşturduğu atmosferden söz ediyorum. Düşmanlığı körükleyen, sadece kimlik üzerinden nefret dili ihdas eden bu isimler o kadının da, o bebeklerin de cinayetinin azmettiricisi durumundadırlar nazarımda.
Peki şimdi ne olacak? Kanaatimce mülteci düşmanlığı projesi artarak devam edecek. Düşman ilan edilen mültecilerde de öfke artacak. Yani istediklerini yapmak, projelerini hayata geçirmek için canhıraş şekilde çalışacak kötülüğün odakları.
Bu oyun nasıl bozulur peki? İnatla, ısrarla ve en önemlisi son derece gerçekçi yaklaşımlarla mülteci meselesini toplumun bütün katmanlarına anlatmakla bozulur. Mülteciler hakkında topluma empoze edilen yanlış bilgilerin hızla çürütülmesiyle ve sağlıklı bilgilerin hızla yaygınlaştırılmasıyla bozulur.
Faşizmin ayak sesleri kapımıza dayanmıştır. Etkin mücadele etmezsek sonuçları çok ağır olur.
Ne diyordu Kopernik: ‘Karamürsel Belediye Başkanı’na da çok selam ederim yeğenim. İnfiale rağmen Demet Akalın konserini iptal etmeyip ‘faşistin başına bir şey gelmez’ algısına çanak tutmak da az başarı değildir zira.’
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.