Araplardan bize ne!

04:0028/12/2024, Cumartesi
G: 28/12/2024, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Türkiye’nin BAAS’ı diyebileceğimiz Kamalizm’in 100 yıllık sürecin ardından Suriye isimli bir ülkenin varlığından haberdar olması da bir gelişme sayılabilir mi? Evet ve elbette. Türkiye haritasının güneyi ve doğusuyla ilgili olarak 100 yıldır hissettikleri kesintisiz “nefret” ve durmaksızın ürettikleri “biz buralara değil, Avrupa’ya, muasır medeniyete aitiz” yaveleri baki elbette ama İran ajanlarının havlatılması falan gibi olaylar üzerinden de olsa “Türkiye’nin güneyinde” bir şeyin sonunda Kamalistlerin

Türkiye’nin BAAS’ı diyebileceğimiz Kamalizm’in 100 yıllık sürecin ardından Suriye isimli bir ülkenin varlığından haberdar olması da bir gelişme sayılabilir mi? Evet ve elbette. Türkiye haritasının güneyi ve doğusuyla ilgili olarak 100 yıldır hissettikleri kesintisiz “nefret” ve durmaksızın ürettikleri “biz buralara değil, Avrupa’ya, muasır medeniyete aitiz” yaveleri baki elbette ama İran ajanlarının havlatılması falan gibi olaylar üzerinden de olsa “Türkiye’nin güneyinde” bir şeyin sonunda Kamalistlerin dikkatini çekmesi ilginç.

Tabii ki yine tarihin yanlış tarafında, durmamaları gereken tarafında duruyorlar ama bu gelişme onların belki bir 100 sene sonra doğru bir noktada durabilmelerine yol açabilir. Nasıl derler bilirsiniz: “Allah’tan umut kesilmez.”

Şakası bir yana, yakılmayan, yakılmadığı videosuyla, görüntüsüyle ispatlı bir Nusayri türbesinin yakıldığı haberine balıklama atlama biçimlerinden anlıyoruz ki Kamalistleri bu sefer de siyasal Nusayricilik paketlemiş durumda.

14 yıldır yakılmadık, yanmadık tek bir gün geçirmemiş olan “çoğunluk”a bir kez bile, Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldığında bile, 2016’da Halep neredeyse Dresden gibi bombalanırken bile, küçücük çocuklara “Rabbim Esed de” diyerek işkence edilirken bile, insanlar enselerinden kurşunla infaz edilip çukurlara doldurulurken bile dönüp bakmamış bazıları şimdi “azınlık hakları” diye inlemeye, hem de Samuel L. Jackson’ın “Black Snake Moan” diye inlemesine rahmet okutacak şekilde inlemeye başladılar.

İnsan ister istemez ve üstelik herhangi bir cevap alamayacağını bile bile “iyi de, o çoğunluğun hiç mi hakkı yoktu da tam 14 yıldır sürekli ‘Araplardan bize ne!’ deyip durdunuz? Bütün Türkiye’yi Suriye’den ve Suriyelilerden nefret ettirmek için niçin bu kadar çaba sarf ettiniz?” diye sormak istiyor.

Şu var: Mesele Kamalizm’in “gericilik-ilericilik” bağlamlı zırvaları olsa rahatlıkla diyebiliriz ki “sevgili Kamalistler, mesele gericilik olduğunda kadına insan payesi vermeyen, bin türlü akıl almaz inancı itikat haline getiren, Allah’ın Hz. Ali’nin bedeniyle bedenlendiğini iddia eden Nusayrilikten daha gerici hiçbir inanç bulamazsınız. Üstelik Nusayrilik, son derece kapalı bir inanç topluluğu olarak, tam anlamıyla neye inandıklarını, inançlarının neyi gerektirdiğini asla bilemediğimiz bir ‘tehlikeli kimlik’ olması bakımından da aşırı gericidir.”

Şu var: Mesele Kamalizm’in “bağımsızlık” zırvası olsa rahatlıkla diyebiliriz ki “sevgili Kamalistler, sizin bağlamınızı kullanarak ifade edelim ki Esed pekala sizin tanımladığınız Vahdettin’ten bin kat daha büyük bir ‘hain’ idi. Ülkesini, başka ülkelerin, Suriye ile hiçbir bağı olmayan emperyalistlerin uçaklarına bombalattı. Yabancı milisler ülkesinde inanılmaz imtiyazlar elde etti. Halkını öldürmekten, onlara işkence etmekten çekinmedi Esed. Suriyeliler de Kuvay-ı Milliye mücadelesinde Rusya’dan destek alan, Fransa ile diplomatik pazarlıklar yürüten, Amerika’ya yeşil ışık yakan Mustafa Kemal’in yapmak zorunda olduklarının çok azını yaparak, neredeyse sadece Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yaslanarak ülkelerini bu hainden ve emperyalistlerden temizlediler.”

Şu var: Mesele Kamalizm’in ne anlama geldiğini kendilerinin bile bilmediği “diktatöre hayır” saçmalığı olsa rahatlıkla diyebiliriz ki “sevgili Kamalistler, ‘diktatör’ diye Esed’e denemeyecekse kime denecek, bilemiyoruz. Bu adam ve babası, yüzde on oranında bir azınlıkla kurdukları bir korku rejimini, bir tiranlığı öyle böyle değil, yüzde seksen oranında bir çoğunluğu ezmek için 51 yıl kullandı.”

Tabii ki bu makul açıklamaların hiçbiriyle ilgilenmez bir Kamalist. Çünkü o şimdi, Suriye’nin “modern” tarafını Nusayrilerin temsil ettiği yalanıyla ovalıyor kendini. Doğrudur: “Oyalıyor” değil, “ovalıyor.” Suriye’de çoğunluğun hükmettiği, azınlığın da eşit yurttaşlar olarak güven içerisinde yaşadığı, yaşayabileceği bir ülke kurulabilecek olması ihtimali ise onu öfkeden deliye döndürüyor. Yani aslında bir Kamalist, an itibariyle tezlerinde haklı çıkmak için Nusayrilerin öldürülmemesini değil, tam tersine öldürülmelerini, hatta mümkün olursa başlarının falan kesilerek öldürülmelerini istiyor ki haklı çıkabilsin. Tiksindiği, nefret ettiği “Müslüman” imgesini “yakın tehlike” olarak tanımlayabilsin.

Size, samimiyetle inandığım bir şey söyleyeyim. Türkiye, an itibariyle Suriye’de Nusayrilerin başına en küçük bir şey gelmesine dahi tahammülü olmayan tek ülke. İran, Rusya, bizim Kamalistler, ABD falan için Nusayrilerin ne bir önemi var, ne de bir hükmü. Öldürmeleri gerektiğinde Nusayrilerden birer “katliam makinesi” çıkaran bu emperyalistler, öldürülmeleri gerektiğinde Nusayrilere bir saniye olsun acır mı? Hayır ve elbette acımaz.

Size, samimiyetle bir başka şey daha söyleyeyim: An itibariyle Suriye’nin çoğunluk tarafından yönetilen, azınlıkların da eşit yurttaş olarak huzurlu yaşadıkları bir ülke olmasını isteyen iki ülke var: Türkiye ve Katar.

Keşke bunu, İran’ın, Rusya’nın, Suriye üzerindeki bütün imtiyazlarını kaybeden Türkiyeli Nusayrilerin kayığına binip işi ülkesinin aleyhine çalışma noktasına getiren Kamalistlere anlatmanın, anlatabilmenin bir yolu olsa ama yok. Ne yazık ki yok.

#Suriye
#Baas Rejimi
#Hafız Esed
#Beşşar Esed
#Türkiye