Perşembe günümü, Ankara Başkent Millet Bahçesi’nde ilki düzenlenen Çevrefest’te geçirdim. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, çevre konusundaki duyarlılığı artırmak için ağırlıklı olarak çocuklara ve gençlere yönelik güzel, temiz bir iş koymuş ortaya. Festivalden söz edeceğim tabii ama önce başka bir şey söylemem lazım. Yolu Teknofest’in açtığı, Etnospor’un devam ettirdiği bu tür festivallerin sayılarını artmasını çok arzu eden biriyim. Çünkü “işin” buralarda olduğunu düşünüyorum. O
Perşembe günümü, Ankara Başkent Millet Bahçesi’nde ilki düzenlenen Çevrefest’te geçirdim. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, çevre konusundaki duyarlılığı artırmak için ağırlıklı olarak çocuklara ve gençlere yönelik güzel, temiz bir iş koymuş ortaya. Festivalden söz edeceğim tabii ama önce başka bir şey söylemem lazım.
Yolu Teknofest’in açtığı, Etnospor’un devam ettirdiği bu tür festivallerin sayılarını artmasını çok arzu eden biriyim. Çünkü “işin” buralarda olduğunu düşünüyorum.
O “işi” biraz açayım.
Aynı Perşembe gün Kahramanmaraş’ta Milli Eğitim Müdürlüğü ile Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle bir bilim festivali düzenlenmiş. Sosyal medyadan gördüğüm kadarıyla beş bine yakın lise öğrencisinin katıldığı şenlikte 200’e yakın bilim takımı kendi aralarında yarışmışlar. Robotlar, icatlar falan havada uçuşmuş.
Depremin yaralarını sarmanın ana iş olduğu bu şehirde bu faaliyetin de bir “yara sarmak” olduğunu düşündüm ilgili haberi okuyunca. Ve tabii şunu da: “Anadolu’nun bir şehrinde binlerce öğrenciyi bilim ve teknoloji konusunda mobilize eden şeyin adı Teknofest.”
Bir şey daha. İki yıl önce DERGİBİR’in düzenlediği dergi günleri ile Teknofest’in günleri çakışmıştı. Ben, katıldığım bir programda “söz varlığımız, edebiyatımız, dergilerimiz, kitaplarımız da kendi Teknofest’ini bekliyor” demiş ve eklemiştim: “Çünkü işin buralarda olduğunu düşünüyorum.”
Hadi Mahmut Derviş’in o nefis dizesini ödünç alayım: “Şiir uçak düşüremez ama pilotun kafasını karıştırabilir.”
Örneği şöylece netleştireyim: Tekonofest’te Siyonist’in uçağını doğrudan düşürecek insan kaynağı yetişirken, dergi günlerinde Siyonist’in söylemini paramparça edecek insan kaynağı yetişirken, Çevrefest’te de Siyonist’in pislediği, varlığına kast ettiği gezegenimizin yarınlarını kurtaracak insan kaynağı yetişecek.”
Çok mu politik oldu? Evet ve elbette. Çünkü her şey çok politik. İnsan ırkının var olup var kalma serüvenine her zamankinden çok emek verecek bir nesil, bir kuşak yetiştirmemiz gerekiyor zira. Ben diyeyim Siyonizm, siz anlayın en vahşisinden Kapitalizm. Nasıl isimlendirirsek isimlendirelim sonuç değişmeyecek. Dünyanın yoluna devam edebilmesi için silahlara da, söze de, çevreyi koruyanlara da, kendini zinde tutanlara da, türünü-töresini bilenlere de… Velhasıl her türden nitelikli insan kaynağına ihtiyacımız var.
Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki’nin konuşmasında vurgu yaptığı “Muson Asyası’nda meydana gelen bir atık da, Pasifik kıyılarında israf edilen su da, Kuzey Afrika’da karbon salınımıyla atmosferi kirleten bir ortam, birbirinden bağımsız değil ve ortak evimiz dünyayı kirletmeye devam ediyor” cümlelerini tam buradan ve bu çerçevede anlamaya yatkınım ben. Yine bakanın sözleriyle “bizim ülkemizin ciddi bir sorumluluğu olmamasına rağmen, çevrenin bize bir emanet olduğu düşüncesiyle hem kirletmemeye gayret ediyoruz hem de bir taraftan kalkınmamızı sağlıyoruz. Ana hedefimiz; kalkınmamızı sağlayacağız ama hiçbir şekilde çevreyi de kirletmeyeceğiz.”
Yönü doğru belirlenmiş bir kalkınmanın itici gücünün nitelikli insan kaynağı havuzumuz olduğuna şüphe yok. Dolayısıyla güç ve takdir bende olsa bir değil bin Teknofest yaparım. Bir değil bin Çevrefest düzenlerim. Bir değil bin Dergi Günleri gerçekleştiririm.
Çocuklarımızın, gençlerimizin içinde yakabileceğimiz birer çerağ, bu köhne gezegenin gidişatını olumlu yönde değiştirebilecek bir yangına sebebiyet verebilir zira.
Gelelim Çevrefest’in içeriğine. Türkiye’de çevre alanında çalışan kurumların, belediyelerin, şirketlerin yer aldığı fuar alanı benim favorim oldu. Türkiye’de çevre alanında temel yaklaşımın “sürdürülebilir çevre için akıllı uygulamalar” olduğunu yerinde gördüm ve bu da memnuniyetimi artırdı. Festivale “çevre kitapları ile ilgili” bir mini kitap fuarı da eklenmiş. Bu fikri de çok işlevsel bulduğumu söylemeliyim. Samet Karagöz dostumuzun küratörlüğünde gerçekleşen “Ödünsüz Dönüşüm” sergisi ise pek güzeldi doğrusu.
Tabii, festivalin asıl cazibesi çocuklara ve gençlere yönelik olarak düşünülmüş doğal olarak. Tamamı ücretsiz ve çocuklar için çok eğlenceli oyun alanları, tiyatro gösterileri, etkinlikler ve atölyeler hem eğlence hem de farkındalık vaat ediyor. Ezcümle, vakti olan Ankaralıların çoluk çocuk gitmesini tavsiye edeceğim bir festival günüydü benim açımdan.
Başta söylediğimi, sonda da söyleyeyim. Bir tek çocuğumuzun inisiyatif alarak “dünyayı değiştirmeye odaklı” bir insan haline gelmesine katkı sağlasa bu festivaller, amaçlarına ulaşmış olurlar. Dolayısıyla her birine gözbebeğimiz gibi bakmamız lazım. Dünyanın üzerine gelen sert fırtınayı aşabilirsek bu çocuklarımız sayesinde atlatacağız çünkü.