Cümle içinde geçecek bir 've' bağlacının yeri ve dolayısıyla önemi, anlamı, bağlamı, hususiyeti konusunda 15 gün kafa patlatan hassas bir yazarın/hikâyecinin uzun bir aradan sonra 'yazıyor' oluşunu coşkuyla ve sevinçle karşıladığımı belirtmeliyim ilkin.
İkinci olarak, Kâmil'in yazması için 'yer temin eden' ve bize Kâmil'i bir bakıma (yeniden) kazandıran mezkur sitenin yayın editörü Melih Bayram Dede'ye de teşekkürlerimi arz etmek isterim. Kapıyı çalanın köşe kaptığı, yer bulduğu, arz-ı endâm ettiği ve dolayısıyla "Yazar" yaftasını kolayca sahiplendiği, dahası bu imkânın hiçbir kıstasa ve elemeye tâbî tutulmadan çok cömertçe bahşedildiği bu 'tuhaf yayıncılık' döneminde; 'yazmak' kaygusuyla ilgili düşüncelerini, yaklaşımlarını, hassasiyetlerini yakından bildiğim Kâmil Doruk'un yazılarıyla yüz yüze kalmak, hemhâl olmak, benim için gerçekten mutluluk verici bir olay..
Gerçi Kâmil, 'yer' bulamayan ve 'yazı yayınlatmak' hususunda sıkıntısı olan biri değildi(r).. Örneğin, niceliğin arttıkça niteliğin ister istemez dibe vurduğu hikâye alanında/dünyasında, Kâmil Doruk, yazdığı hikâyenin ucunu gösterse, basmak isteyecek bir sürü dergi bulabilir elbette.. Kezâ, düzyazıları için de geçerli aynı olgu.. Nitekim, son olarak, Necat Çavuş'un 6 ay kadar her gün "Baş yazı" yazdığı 24 Ağustos adlı gazetede, Kâmil'in de yazması için Necat da, ben de ısrarcı olmuştuk. Fakat azizim, bizim Kâmil 'cins' bir adam! Pire için yorgan yakan bir mîzaca sahip.. O gazetenin yayın politikasındaki bir yanlışa takıldı, çeşitli 'bahane'lere sığındı ve tüm baskımıza rağmen yazmadı!
Öte yandan, pek alâ, yazı kudretini fâş edebileceği daha 'yakın çevreler'in kimi sağır yaklaşımlarıyla vurdumduymaz tavırlarının ve yayın hususundaki cimriliklerinin Kâmil Doruk'u 'yazmak'tan değil belki ama, 'yazı/yayın dünyası'ndan soğuttuğunu sanıyorum..
Ne olursa olsun, akan/akacak su bir şekilde yol, yatak bulur/buluyor. Kâmil Doruk, bizim kuşağın önemli imzalarından biri hiç kuşkusuz. Özellikle izlenimciliğindeki gözlem gücü, ayrıntılara hâkimiyeti, tasvir yeteneği hayli yüksek düzeyde.. Sahici bir dil titizliğine sahip. Orası olmazsa, burası olur veya şurası olur.. Önemli olan 'yazmak kaygusu'ndan uzak düşmemek, yazıyla aramızdaki 'ontolojik' bağı örseleyip, yitirmemek!
Esasen, Kâmil Doruk için çok daha önemli ve öncelikli bir meseleye değinmenin belki de tam sırası: Kâmil, 'fizikî şartlar' bakımından, uzunca bir süredir 'yazı yazmak' fiilini gerçekleştirebilecek gerekli ve yeterli imkândan yoksun. Örneğin, işi gereği her gün 8 saat tashih yapan, dahası bu işi süre tahdidini göz önünde tutarak bir an önce bitirmesi zorunlu olan ve dolayısıyla dikkat ve hassasiyet gücünün tamamına yakınını bu yoğunluk esnasında kaybeden bir yazarın ambale olmuş zihninde, hangi 'yazma hissi ve iştahı'na yer bulunabilir ki? Kim olsa, o kafayla yazamaz! Kaldı ki, zihnin ve o yoğunluğun/yorgunluğun sebebiyet verdiği hissî pelteleşmenin deşarj olması da kolay değildir.. Nerede ve hangi sürede olacak bu iş?
Sitedeki yazıların birinde, sabah saatlerinde 'yazmak için' umutla geldiği kahvehanedeki elverişsiz ortamı şöyle anlatıyor: "burada hikâye yazılabilir mi? veya, hiç olmazsa bir medhal/mukaddime, bir müsvedde? hayır, mümkün değil (benim için); çünkü etraftaki gürültü o safhada ve o kadar bayat ki, kendime dönüp kapanmam, içimi dinlemem imkânsız."
Bir yazarın veya bir şairin ya da bir hikâyecinin 'yazacak ortam bulamaması'ndaki trajediyi anlamalıyız ey okuyucu! Abarttığım, meseleyi büyüttüğüm sanılmasın.. Bir yazı adamına bundan büyük işkence olur mu?
Bütün bunlara rağmen ve bütün bunlarla birlikte, Kâmil Doruk, o yazıyı yazdığı gibi bir yolunu bulup yazmalı! Mutlaka yazmalı Kâmil Doruk! Bakın, işte bu 'önemli'!..