Batılı devletler, kendi milletlerinin refahını ve özgürlüğünü güvence altına almak için önemli adımlar attılar. Ulaştıkları güçlü pozisyonu korumak için Batı dışı toplumların geri kalmışlığını kalıcılaştırdılar. Bu serüven, sömürge imparator-luğunun kurulmasıyla başladı. Vahşi sömürgecilik dönemi bittikten sonra bu sömürgeci ülkeler, sömürgeleştirdikleri ülkeleri büyüklüklerine, tarihsel birikimlerine, güçlerine göre ayrı ayrı yönetmenin yöntemlerini oluşturdular. Bu ülkelerin halkları, hâlen Batı sömürgeciliğinin bedellerini ödemeye devam ediyorlar. Bu bedellerin en açık olanı, Kanada ve Avustralya’nın İngiltere’ye ödediği yıllık sömürge vergileridir. Bu devletlerin sembolik başkanı İngiltere kraliçesiydi, şimdi İngiltere kralı oldu.
Başka ülkelerin sorunlarını bir kenara bırakıp kendi ülkemizin meseleleri ile ilgili bazı sorular soralım:
1. Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayide ve savunma sanayindeki yatırımlar, hür teşebbüse dayalı uçak üretme girişimleri neden engellendi? Bu tecrübe bugüne kadar birikerek gelmiş olsaydı günümüzde Batının gelişmiş ülkeleriyle boy ölçüşecek bir düzeye erişebilir miydik?
2. Nuri Demirağ’ın ürettiği uçakları almayıp başka ülkelere ihraç etmesini yasaklayan zihniyetin amacı neydi? Bu tür girişimler hangi Avrupa ülkesinin siyasi ajandasına hizmet etti?
3. Bu milletin değerlerine savaş açan İsmet İnönü yönetimi acaba milletin sadece değerlerinin değil de kalkınmasının da mı düşmanıydı?
4. Neden AK Parti hükümetleri iş başına gelmeden önce savunma sanayinde büyük bir devrim gerçekleşmedi?
Bu sorular üzerine düşünürken savunma sanayimizin bugün ulaştığı seviyeden yola çıkarak iki önemli alanda atılabilecek adımlardan bahsetmek istiyorum. Diğer bir ifadeyle savunma sanayi firmalarımızın dünyanın ilk yüz şirketi arasına girmiş olduğu gerçeğinden hareketle savunma sanayi şirketlerini aynı yöntemleri kullanarak geçme şansına sahip olan iki sektörün Türkiye’deki geleceğini tartışmak istiyorum.
Geçen hafta tıbbi ilaç ve medikal konusunu gündeme alan bir tweet attım. Aşağıda paylaştığım bu tweetin sosyal medyada yoğun ilgi görmesi beni şaşırttı. Özellikle yapılan yorumlarda bu konuda atılan adımlara direnç gösterenlerin varlığından söz edildi. Zira ilaç sektörünün savunma sanayiden bile daha kritik bir sektör olduğunu bilmeyen yoktur.
Savunma sanayimizdeki korku duvarının nasıl aşıldığını milletimiz biliyor. En önemlisi, tek parti döneminin aksine Türkiye’nin başında milletin bağımsızlığının kalkınmadan ve ülkece güçlü olmaktan geçtiğini bilen bir lider var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tıpkı savunma alanında yaptığı gibi tıbbi ilaç meselesini gündemine alması hâlinde fazla zaman geçmeden yerli firmaların ve üretim kümelenmesinin gelişimine şahit olacağız. Bu alanda küresel firmaların lobi faaliyetleri o kadar etkin bir vaziyette ki işin başına konacak kişilerin sureti haktan kişiler olmamasına dikkat edilmeli. İşte yukarıda bahsettiğim tweet:
Türk ordusu dünyanın en büyük ordularındandır. Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB) kurularak silah ve mühimmat tedarikinin büyük bölümü yerli firmalardan sağlanmaya başlandı. Bu adım dünya ölçeğinde savunma sanayi firmaları ortaya çıkardı. Şimdi sıra daha zor bir sektörde: Bilindiği gibi tıbbi ilaç ve medikal sektörü savunma sanayiden bile daha kritik bir sektördür. Doğrudan T. C. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı SSB örnek alınarak kurulacak bir başkanlık, önümüzdeki 10 yıl içerisinde onlarca büyük ilaç firmasının ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır. Türkiye sağlık altyapısını tamamladı. Hastaneye ve doktora erişim sorunu kalmadı. Sıradaki devrim üretim alanında olmalıdır. Zannımca yöneticiler bu ateş perdesine pek dokunmak istemiyor. Savunma sanayimizdeki devrimden sonra ikinci millî bağımsızlık mücadelesi tıbbi ilaç ve medikal alanında verilmelidir. Küresel firmaların elemanları şimdiden homurdanmaya başlarlar.
Dijital ekonomi: Tıbbi ilaç ve medikal alanında atılan adımın bir benzeri dijital ekonomi alanında atılmalıdır. Burada da söz konusu olan başlı başına bir planlama ve üretim meselesidir. Bugün her devlet kurumu devasa yazılım ve donanım ücretleri ödüyor.
Aslında konu çok karmaşık değil. Bir yönüyle Güney Kore’nin yaptığını Türkiye’nin yapması gerekiyor, çünkü dünyadaki dijital ekonomi pastasından %1 pay alan bir ülke 180 milyar dolarlık bir gelire ulaşıyor. Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfus, gelişmiş altyapı, üniversiteler, teknoparklar ve özel sektörde atılan adımlar bu devrimi kolaylaştıracaktır.
Selçuk Bayraktar bu devrimin öncüsü oldu. 80 yıldır “bizden adam olmaz” diyenlere karşı “bu millet büyük bir millettir, bu milletin gençleri dünya ile yarışır ve en iyisini yapar” şiarının sözcüsü oldu. Böylece Türkiye’de güçlü bir sosyal sermaye üretti. TOGG da hem bir yazılım sermayesi hem de bir sosyal sermayedir.
Medikal alanda ve dijital ekonomide atılacak adımlar savunma sanayide gerçekleştirilen devrim kadar etki oluşturur ve farklı sürpriz büyümelerin kapısını açabilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.