İran Devleti ABD’ye rağmen kurulmuş bir devlet olarak 79 devriminden sonra tarih sahnesine yeniden çıkmıştır. Yeni kurulan İran Devleti’nin kurucu ideolojisi ABD karşıtlığı üzerinden temellendirilmişti. Ancak İran resmi ideolojisine daha yakından bakıldığında belli başlı konulara daha yakından bakmak gerekiyor. İran resmi ideolojisinin dayandığı argümanlardan ilki herkesin dillendirdiği yaygın kanaat ABD karşıtlığıdır. İran rejimi kurulduğundan beri ABD bu sistemi ortadan kaldırmayı amaçlamıştır.
İran Devleti ABD’ye rağmen kurulmuş bir devlet olarak 79 devriminden sonra tarih sahnesine yeniden çıkmıştır. Yeni kurulan İran Devleti’nin kurucu ideolojisi ABD karşıtlığı üzerinden temellendirilmişti. Ancak İran resmi ideolojisine daha yakından bakıldığında belli başlı konulara daha yakından bakmak gerekiyor.
İran resmi ideolojisinin dayandığı argümanlardan ilki herkesin dillendirdiği yaygın kanaat ABD karşıtlığıdır. İran rejimi kurulduğundan beri ABD bu sistemi ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Birbirinin ötekisi olması ABD ve İran’ı bölge politikaları itibariyle söylemsel düzeyde yakınlaştırmaktadır. En temelde ABD İran’ın düşmanıdır. Bu düşmana karşı mücadele halinde olunması İran resmi ideolojisinin ana taşıyıcı unsularından birisidir.
İkincisi bir Şii devlet olarak İran, İsrail’e karşı mücadele etmek ve Kudüs’ü kurtarmak gibi bir misyona sahip. Bu misyon, Müslüman sorumluluğunun ötesinde politik ve teo-politik amaca hizmet etmektedir. İsrail’in kuşatmasına karşı Müslümanların hamiliğini üstlenmek istemesi ve ayrıca Sünnilere karşı üstünlük tesis etmek gibi bir amaca matuftur.
Üçüncüsü ABD ve İsrail karşıtlığı İran iç siyasetinde reformculara karşı üstünlük sağlamak için kullanılan önemli bir argümandır. İçerideki reformcuların özgürlükler ile ilgili çıkışını ABD ve İsrail karşıtlığı üzerinden bastırmak resmi ideolojinin varlığını ve sürdürülebilirliği için zaruri görülmektedir.
Diğer taraftan 79’da yaşanan devrim ve bu devrimi civara ihraç etmek de İran resmi ideolojisinin dayanaklarından bir tanesidir. Bugün ise bu ideolojik motivasyon İran’ın Irak, Suriye ve Yemen’deki vekil güçlerini motive etmek için kullanılan bir araç niteliğine tekabül etmektedir.
İran bölgede diğer ülkelerin istikrarsızlığını kendi istikrarı için bir dayanak olarak görmüştür. Etrafındaki ülkelerin kaos içerisinde olması bir yönüyle İran’ın istikrarını teminat altına almaktaydı. Fakat gelinen noktada durum şu ki; bölge ülkelerindeki kaosun devam etmesi aynı zamanda İran’ı da kaos süreçlerine dahil edecek gibi duruyor. Pakistan’da, Irak’ta, Suriye’de birçok ülkede istikrarsızlığın hatta kaosun olmasının bir zaman sonra İran’ı da bu kaosun içerisine çekme ihtimali yüksek.
Bu zamana kadar “Düşmanlarımızla Huzistan’da savaşmaktansa (İran toprağı) Suriye, Irak veya Lübnan’da savaşmayı tercih ederiz” mottosu artık geçerliliğini yitiriyor.
Son dönemlerde İran’ın bizzat ABD ve İsrail ile karşı karşıya gelmesi kendi sınırları içerisinde birtakım saldırılara muhatap olması vekil güçler politikasının da sorgulanmasını beraberinde getirmektedir. Israrlı bir şekilde ABD ve İsrail’de oluşan savaşın komşu topraklarda olması bir yönüyle sorgulanır hale gelmiştir. Milli ve egemen bir devletin içerisinde maruz kalınan suikastlar İran’ın jeopolitik hesapları yeniden yapmasını gerektirmektedir.
Türkiye ile Irak arasında başlayan adım adım istikrar konsepti her ne kadar “Kalkınma Yolu” üzerinden okunsa da bir yönüyle Irak milli devletinin kendi egemenlik haklarını kendi eliyle kullanmaya başlaması için bir fırsattır. Türkiye, imparatorluk geleneğinden dolayı başka milletlerle, dinlerle, kültürlerle çalışma tecrübesinden dolayı diğer ülkelerle yürüttüğü ortaklık daha istikrarlıdır. Bu anlamda Irak’ın güvenliğini ve milli bütünlüğünü merkeze almaktadır. Türkiye için kendi güvenliği komşuların güvenliği ile eşdeğer öneme sahiptir.
Türkiye zengin doğal kaynakları itibariyle sınırları olan bir ülke olması münasebetiyle komşu ülkelerin istikrarı ticaret yollarının güvenliği açısından önemlidir. Türkiye’nin Irak ile dayanışmasının belli bir aşamaya gelmesi Suriye ile Türkiye ilişkilerinin de belirleyicisi olmuştur. Türkiye bölgenin istikrarını temsil ederken bu gelişmeler karşısında İran’ın nasıl bir tutum içerisinde olacağı merak konusu. Kanaatim o ki İran artık kaos teorisinden istikrar teorisine geçmek gibi bir durumla karşı karşıyadır.