Erdoğan’ın öz güven devrimi

04:0029/09/2024, Pazar
G: 29/09/2024, Pazar
İhsan Aktaş

Bir ülkenin siyasi hayatında, çeyrek yüzyıl kesintisiz lider olarak var olmak, sürekli iktidarda kalmak, dünyanın 17 ekonomisine sahip olduğumuz halde liderler arasında ilk beşte yer almak, bölgesel bir güç haline gelen Türkiye’nin dış politika misyonunu küresel bir etkiye dönüştürmek oldukça önemlidir. BM kürsüsünden, Gazze’de yapılan soykırımlar ve katliama sebep olanları, arkasında saf tutanları ve köhnemiş yapısıyla müdahil olamayan başta BM olmak kaydıyla ulusüstü bütün kurumları sert bir dille

Bir ülkenin siyasi hayatında, çeyrek yüzyıl kesintisiz lider olarak var olmak, sürekli iktidarda kalmak, dünyanın 17 ekonomisine sahip olduğumuz halde liderler arasında ilk beşte yer almak, bölgesel bir güç haline gelen Türkiye’nin dış politika misyonunu küresel bir etkiye dönüştürmek oldukça önemlidir.

BM kürsüsünden, Gazze’de yapılan soykırımlar ve katliama sebep olanları, arkasında saf tutanları ve köhnemiş yapısıyla müdahil olamayan başta BM olmak kaydıyla ulusüstü bütün kurumları sert bir dille eleştirmekle kalmadı, aynı zamanda yapıcı bir şekilde yol ve yöntem gösterdi.

Emperyalistlerin eliyle kurulu düzeni tarif edebilirsek, Erdoğan’ın dünyada oluşturduğu özgüven devriminin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliriz.

Sömürge imparatorlukları, Birinci Dünya Savaşı bittiğinde dünyada işgal edip sömürge haline getiremedikleri toprak parçası kalmamıştı.

Uzak Asya ülkelerinin neredeyse tamamı, Ortadoğu’nun bütün toprakları, Afrika’nın tamamı ve Latin Amerika ülkelerinin büyük bir kısmı, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya hâlâ İngiltere’ye bağlıdır. Okyanus ve denizlerde bulunan adaları saymakla bitmez.

İkinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ve Fransa zayıflayınca, sömürge ülkelerinin birçoğunda bağımsızlık savaşları oldu. Birçok ülke bağımsızlık mücadelesi vererek işgalden kurtuldu; fakat %90’ı sömürülmekten kurtulamadı.

Emperyalistler, kabuk değiştirerek dünyayı yönetim, finans, medya ve teknoloji tekelleri ile sömürgeye devam ettiler. Kan emici vampirler, kendi ülkelerinin refahını planlarken, geri kalan devletlerin sefaletini de birlikte planladılar. ABD’nin askeri ve Batılı devletlerin teknik üstünlüğü, bu Batı dışı toplumları sönürmeye devam etti.

Afrika, Asya, Latin Amerika’nın birçok Müslüman ülkesi ve Anadolu’nun fakir ve geri kalmış durumu, Batılı başkentlerin göz kamaştırıcı bir konumuyla kıyaslandığında, bu ülkelerin büyük bir kısmı hâlâ diktatörler eliyle yarı sömürge haline gelmişti.

Dünyadaki geri kalmış devletlerin manzarası böyleyken, bir lider çıkıyor ve doğrudan Batılı devletlerin desteği olmadan, Batı ekosisteminin dışında bir ülke olan Türkiye’nin altyapı ve kalkınması konusunda büyük bir devrim yapıyor.

Bugün Türkiye’nin ulaşım, enerji, sağlık ve savunma sanayi altyapısı, Batılı devletlerin çoğundan daha güçlü. Türkiye’nin devrim niteliğinde altyapısını tamamlaması ve Batı’nın köleliğini peşinen kabul etmiş yarı müstemleke yöneticilerin aksine, bu milletin tarihsel misyonunu benimsedikten sonra sömürgeciler tarafından kötü kadere hapsedilmiş bütün devletlerde bir Türkiye ve Erdoğan ilgisi uyandı.

Geri kalmış ve sefalet içinde sürüklenen tüm milletler ve devletler, Erdoğan’ı kendi gelecekleri ile özdeşleştiriyor ve gelecek için umutlanıyorlar.

Türkler, tarih boyunca dünyada kurulan imparatorlukların yarısından fazlasını kurmuş ve Osmanlı devletini bir medeniyete dönüştürmüş bir millettir. Erdoğan’ın tarihsel misyonla özdeşleştirilmesi, kendisini ve Türkiye’yi büyülü bir gelecek atmosferi ile özdeş hale getirdi.

Batılı devletlerin sözleşmeli kölesi olan, iktidar edilip zihniyetleri esir alınmış zihinler bunu anlayamazlar. Ancak coğrafyamızda muhatap olduğumuz devletlerin çoğunda 200 yıl önce yönetimde idik; İstanbul onların da başkenti idi, padişahları da bizim padişahımızdı.

Bugün Afrika ülkelerinde, Türk Devletleri Teşkilatı’na, Uzak Doğu’ya veya Balkanlar’a gittiğinizde Erdoğan, onlar için emperyalizme meydan okuyan, ülkesini kalkındıran, tarihi ve dini değerlerine bağlı güçlü bir lider olarak görülüyor.

Milletler Türkiye’yi ve Erdoğan’ı kendi gelecekleri için bir umut olarak görüyor.

Konu Türkiye’ye gelince, iki büyük sorun ortaya çıkıyor: Birincisi, muhalefetin Erdoğan düşmanlığı; ikincisi ise AK Parti’nin Erdoğan’ı anlamama sorunu.

Küresel güçler, FETÖ’cüler ve Türkiye muhalefeti, çok doğrudan bir politika belirleyerek, Erdoğan’ın nüfuzunu yok edersek Türkiye’yi tekrar teslim alabiliriz düşüncesiyle, Erdoğan hakkında akla hayale gelmeyen iftiralar, hakaretler ve karalamalar yapıyor; insanların muhakeme yapmada Erdoğan düşmanı olmalarını sağlıyorlar. Bütün politikalarını ve beceriksizliklerini bunun üzerine bina ettiler.

AK Partililer ise, nasıl başardılarsa, dünyada mazlum milletler ve ülkemiz adına bir özgüven devrimi oluşturan Erdoğan’ın arkasında giderken, onu taklit etmek yerine ezik, tedirgin sözler söylemekten çekinen, ontolojik olarak yenilgiyi kabul etmiş ve Hristiyanlıktaki ilk günahı işlemiş gibi doğuştan suçlu psikolojisiyle davranıyorlar.

Türkiye’de CHP’liler, laikler, masonlar ve birçok solcu kendilerini kazananlardan yana Batı medeniyetinin temsilcisi gördükleri için, kendilerinin dışında herkesi aşağılayıp ötekileştiriyorlar. Erdoğan, 100 yıllık ötekileşmeye meydan okuyarak bir özgüven devrimi inşa etti; fakat Erdoğan’ın özgüveni ne kadar yüksekse, onu temsil edenler yenilgi psikolojisi içerisindeler.

Devlet Bahçeli, Erdoğan’ı tanıyın, Erdoğan’ı anlayın diye partisine beyanatta bulunmuştu.

Benim bir formülüm var: Bazı fanileri bir trene doldurup dünyaya tura çıkarmak ve Erdoğan’ın dışarıda nasıl gözüktüğünü görmelerini sağlamak lazım. Tarih bizim tarihimiz, kültür bizim kültürümüz, din bizim dinimiz, toprak bizim toprağımız; kime, neden kompleksimiz olsun ki? Bu tartışmaya geri döneceğim. Görelim Mevla neyler.


#politika
#Recep Tayyip Erdoğan
#İhsan Aktaş