Yemen’deki İran destekli Husiler’in Suudi petrol şirketi Aramco’ya yönelik saldırısı bugüne kadarki en tehlikeli saldırı oldu. Meselenin petrol fiyatlarının yükselmesinin çok ötesinde sonuçları olacak.
Bu saldırı,
Yemen savaşını S. Arabistan savaşına dönüştürdü
.
Fars-Arap
savaşı olarak senaryolaştırılan bölgesel
depremin en güçlü işareti
ni oluşturdu.
Artık mesele Husi meselesi değil. Yemen Savaşı da değil. Yemen’deki iç savaş bir Suud-İran savaşıydı zaten. Ama artık bu gerçek alenileşti, taraflar çok daha keskin biçimde birbirini vurmaya başlayacak.
Saldırı sonrası Suudiler petrol üretimini önce durdurdu sonra yüzde elliye indirdi. Yeni bir saldırı olması durumunda Suudi yönetiminin ne yapabileceği üzerinde düşünmek, bunun bölgesel ve küresel sonuçlarını tartmak gerekiyor.
YABANCILAR GİTSİN,YİNE SALDIRACAĞIZ! SİLAHLARIMIZ DOLU,HEDEFE KİLİTLENDİK!
Aramco saldırısını on tane ‘drone’la yaptıklarını açıklayan Husiler, dün bir açıklama daha yayınlayarak, “yeni saldırılar yapacaklarını” iddia etti ve yabancılara “bölgeyi terkedin” çağrısı yaptı.
Olağan şüpheli İran’dı. Çünkü Husiler İran’la çalışıyordu. Tıpkı Hizbullah ve Haşd-i Şabi gibi. Suudi ve BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) yönetimi açıktan suçlamasa da, ABD doğrudan İran’ı suçladı. ABD yönetiminden öyle sesler yükseldi ki, “Biz de İran’ın petrol tesislerini vuralım” sesleri güçlendi.
Trump; “Savaşa hazırız. Silahlarımız dolu. Hedefe kilitlendik” derken yine ABD kaynakları saldırının güdümlü füze ile yapıldığını iddia etti. Bu iddia, Husiler’in yanı sıra doğrudan İran’ı ve Irak’taki Haşd-i Şabi örgütünü öne çıkarıyor.
ANKARA’DAKİ ÜÇLÜ ZİRVEDEN ARAMCO KRİZİ NASIL GÖRÜLDÜ?
ABD yönetimi daha da ileri gitti. Irak’la yaptıkları görüşmelerde, saldırının Irak’tan yapılmadığının netleştiğini açıkladı. Washington’a göre saldırı bizzat İran topraklarından yapıldı.
Husiler daha önce de S. Arabistan hava üslerini vurmuş, defalarca Cidde’yi hedef almış, Mekke üzerinden uçarken füzeler hava savunma sistemleri tarafından düşürülmüştü.
Dün gün boyu dünya bu karşılıklı tehditleri izlerken, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hem ikili görüşmeler yapıyor hem de üçlü zirve yapıyordu.
BÖLGEDEKİ HER HAREKET TÜRKİYE’Yİ İLGİLENDİRİYOR
Görüşmelerin ana konusu İdlib ve genelde Suriye’nin geleceği idi ancak üç liderin de yükselen bu tansiyonu öncelikli gündem haline getirdiğini düşünmek mümkün. Çünkü gerilimin ana hedefi İran’dı. Rusya Suriye üzerinden artık bölge ülkesiydi. Türkiye ise, hem Suriye hem bütün bölgede her hareketin merkezinde olan tek ülkeydi.
Görüşmeler sırasında bir şok hareket daha yaşandı. İran, BAE’ye ait bir petrol tankerine Hürmüz Boğazı’nda el koydu! Kimse geri adım atmıyor. Her hareket tansiyonu daha da yükseltiyordu.
Sanki S. Arabistan “İran saldırdı” şeklinde net bir açıklama yapsa, ABD ve İsrail hemen İran’a saldıracak gibi bir hava estiriliyor. İsrail’in Suriye ve Irak’a yönelik son iki ayda tırmanan hava saldırıları da bunu güçlendiriyor.
“ARAP-FARS SINIRI” ARAP ANAKARASINA TAŞINIYOR..
Bundan sonra ne olur?
1- ABD-İsrail kışkırtması devam edecek. Bu da İran ile Suud arasında dolaylı hesaplaşmanın devam edeceği anlamına geliyor. Suud-BAE ABD ve İsrail gücünü kullanarak İran’ı sıkıştırmaya, İran da Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’de kendine bağlı güçler üzerinden Suudileri vurmaya devam edecek.
2- ABD ve İsrail’in tezleri, yeni bir Arap-Fars savaşı için bölgeyi hazırlamaktır ve bundan geri adım atmayacaklar. 1991’den bu yana bölgedeki bütün savaşlar Arap topraklarında oldu. Ve hep Arap ülkeleri kaybetti.
O zaman Arap-Fars sınırı İran-Irak sınırıydı. Sonra bu sınır Irak-Suriye sınırına çekildi. Şimdi Arap anakarası, bizzat S. Arabistan savaşın merkezine ilerliyor.
ABD/İSRAİL’İN “TRUVAATLARI”.. İKİ PRENSİN ÇILGINLIKLARI BÜTÜN BÖLGEYİ YAKACAK
3- ABD ve İsrail’in İran’a açıktan saldırmaları mümkün görünmüyor. Suudiler ve Körfez ülkeleri için “İran tehdidi” ABD, İsrail ve İngilizler tarafından tanımlanıyor. İran da yaptıklarıyla buna güç veriyor.
4- Bugüne kadar “asıl hedef Suudi Arabistan” diye yazdım. Aynı görüşteyim. Bugünkü durumun devamı ya da açık savaş doğrudan S. Arabistan’ı parçalama sonucunu doğurabilir. Tuzak onlara kuruldu.
5- BAE’li Muhammed Bin Zaid ve Suudi Veliaht Muhammed Bin Selman, ABD ve İsrail’in yeni bölgesel savaş tezinin “Truva atları” rolünü oynuyor. Bu iki şahin ama toy veliaht üzerinden çılgınlıklar deneniyor. Başarılı olurlarsa bu çılgınlığın faturası bütün bölgeye olacak. Hiçbir bölge ülkesi bunun dışında kalamayacak.
“İRAN’I TAHRİK, SUUDİLERİ KORKUTMA”.ŞARTLARIN OLGUNLAŞMASI BEKLENİYOR
6- İran’ın Yemen’den Suudileri çevrelemesine karşı Suudilerin tepkisi meşru bir savunmadır. Ama Suudilerin ve Körfez İşbirliği Konseyi üyelerinin ABD ve Batılı orduları Basra Körfezi’ne yığmalarına karşı İran’ın tepkileri de meşru oluyor.
7- Birileri “İran’ı tahrik, Suudileri korkutma” üzerine bir senaryo kurdu, oynuyor. Onlar da bu senaryonun altından birbirleriyle hesaplaşıyor. Bu hesaplaşmanın sonucu hiçbir şekilde onların savaşı olmayacak.
8- Tarafları bu tehlikeli yoldan geri çevirecek ya da sakinleştirecek maalesef hiçbir mekanizma yok. Trump’ın; “Silahımız dolu hedefe kilitlendik” şeklindeki ifadesi, aslında şartların olgunlaşmasının beklendiğine işaret ediyor. Gerilimi her geçen gün bu amaç doğrultusunda daha da tehlikeli bir hale getirecekleri artık açık.
BU SAVAŞ SUUDİLERİ KALBİNDEN VURUR.BÜYÜK HATA: TÜRKİYE’Yİ KAYBETTİLER..
9- Bugünkü halin bir adım sonrası Lübnan’da ve Irak’ta yeniden savaş demek. Aynı şekilde Suriye savaşında hedef sıfırlanması, Yemen’de işlerin daha da önlenemez hale gelmesi demek. İşte savaşın bölgeselleşmesi böyle oluyor. Fırtınanın hangi ülkeye ne bedeller ödeteceği elbette tahmin edilebilir ama S. Arabistan’ın kalbini vuracağı artık bir gerçek.
10- Böyle bir coğrafya fotoğrafında Suudi yönetimin en büyük hatası Türkiye’yi karşısına almak oldu. Suriye’nin kuzeyinde BAE; ABD ve İsrail’le birlikte kurmaya çalıştıkları terör koridoru aslında Türkiye’ye karşı açık bir cephede yer aldıklarının, bir savaş yürüttüklerinin göstergesi.
11- Kendilerine “İran tehdidi” tanımlaması yapanlar, “Türkiye tehdidi” tanımlaması da yaptılar ve onlar buna inandı. İnanmakla kalmadı, bütün bölgede ve “içeride” Türkiye’yi vurmaya başladılar. Olası bölgesel fırtınada, Türkiye’yi yanında göremeyecek olan Suudi yönetiminin hiçbir şansı olmayacak.
DUBAİ’YE İKİ İRAN FÜZESİ: BAE DİYE BİR ŞEY KALMAZ.
12- BAE ise, Türkiye düşmanlığının ana üssü durumunda. Suudileri İran’la kapıştırmaya çalışan bu ülkenin aynı anda İran’la savaşı göze alması kadar irrasyonel bir durum olamaz. Dubai’ye düşecek iki İran füzesi sonrası ne ekonomi kalır, ne BAE…
13- Suriye savaşı dünya savaşına döndü. Suriye bütün bölgenin düğüm noktasıydı, düğüm çözüldü, yeniden bağlanamıyor. Ama bu sefer, Kızıldeniz’le Basra Körfezi arasının tamamını yakacak bir senaryo uygulanıyor.
COĞRAFYANIN İSTİLASI,BATILI ORDULARIN BÖLGEYE AKMASI
14- Adına ister “Arap-Fars savaşı” ister “İslam iç savaşı” deyin. “Coğrafyanın tamamının istilası” da diyebiliriz. Çünkü hiçbir bölge ülkesinin kazanamayacağı bir savaş olur bu. Ama bütün bölgenin yıkımı, Batılı bütün orduların bölgeye yığılmasıyla sonuçlanır.
O zaman bu coğrafyanın beyinsizleri yüzünden başımıza gelenlere ağıtlar yakarız.