Müslümanlık için, vatanseverlik için bin yıllık cephede toplanın.. Dört yüz yılın güç kaymasıdır bu!

04:0023/05/2018, Çarşamba
G: 23/05/2018, Çarşamba
İbrahim Karagül

24 Haziran’dan sonra nasıl bir Türkiye olmalı? Ya da nasıl bir Türkiye olmak zorunda? Hem bölgenin, hem dünyanın almak üzere olduğu şekil, nasıl bir Türkiye’yi zorunlu hale getiriyor? 24 Haziran seçimlerinin sonuçları bizim için ne anlama gelecek?Dünya nereye gidiyor, ülkeler ne tür hazırlıklar yapıyor, Avrupa nasıl bir biçim alıyor, ABD’nin taşkınlıkları dünyayı nerelere sürükleyecek, Doğu’daki yükselen güçler ile ABD ve ekseni arasındaki ekonomik savaş nasıl bir hal alacak?Güvenlik stratejileri

24 Haziran’dan sonra nasıl bir Türkiye olmalı? Ya da nasıl bir Türkiye olmak zorunda? Hem bölgenin, hem dünyanın almak üzere olduğu şekil, nasıl bir Türkiye’yi zorunlu hale getiriyor? 24 Haziran seçimlerinin sonuçları bizim için ne anlama gelecek?



Dünya nereye gidiyor, ülkeler ne tür hazırlıklar yapıyor, Avrupa nasıl bir biçim alıyor, ABD’nin taşkınlıkları dünyayı nerelere sürükleyecek, Doğu’daki yükselen güçler ile ABD ve ekseni arasındaki ekonomik savaş nasıl bir hal alacak?

Güvenlik stratejileri ülkelerin tek öncelikli konusu olmuşken, her ülke savunma kalkanlarına güç verirken, bizim coğrafyada her hafta yeni bir cephe açılırken, savaş adım adım kıyılarımızı yoklarken, Doğu Akdeniz dünyanın en sıcak çatışma alanı olmaya doğru sürüklenirken, içeride verdiğimiz kıyasıya mücadeleden sonra sınırlarımızın az ötesinde kendimizi savunmak için olağanüstü bir gayret sarfederken, bütün dünyayı saracak bir fırtına yeryüzünün fay hatlarını hareketlendirirken bizler nasıl bir Türkiye inşa edeceğiz?

Dünyayı okumaktan aciz bu adamlara inanmayın!

Nasıl bir Türkiye için hazırlık yapmalıyız? O fırtınadan nasıl kurtuluruz, dahası o fırtınayı nasıl kendi lehimize kullanırız, bu büyük dönüşüm sırasında Türkiye’yi nasıl büyütürüz, güçlendirip geleceğe hazırlarız?

İster inanın ister inanmayın ister kabul edin ister hayal ürünü diye düşünün; dünya, 2. Dünya Savaşı öncesinden çok daha kötü yerlere savruluyor. Olağanüstü bir stres birikimi var ve bunun nerede patlayacağını kestirmek zor. Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar, bölgesel savaş yatırımları algılarımızı sınırlamasın.

Doğu Avrupa, Avrupa’nın kendi içi, Güney Asya, Pasifik bölgesi, Orta Afrika çok ciddi kırılmalar yaşayacak, Doğu’dan Batı’nın en uçlarına kadar uzanan bir çatışma hattı biçimlenecek. Bazıları bunu korku paranoyası sanıyor, korku yayarak kitleleri etkileme girişimi sanıyor. Ya da bilinci olarak öyle anlaşılması için çalışıyor. O bazıları dünyayı okumaktan aciz, varolanı konuşmanın ötesine geçemiyor, bir adım sonrasını göremiyor.

Suriye savaşı isteyenler hedefin Türkiye olduğunu biliyorlardı..

Zor olan, üzerimize gelecek olanı kestirebilmektir. Son beş yılda yaşananların hiç biri beş yıl önce öngörülememişti. Konuşanlar hayal görmekle suçlanmıştı. Dünyanın bir olağanüstü hal geçirdiğini kavrayamayanların böyle düşünmesi gayet normaldi. Bunu bilemediğimiz için, her şeyin kendi kuralları çerçevesinde yürüdüğünü sandığımız için ağır travmalar yaşadık, bedel ödedik.

15 Temmuz bir hafta önceden bilinememişti, öngörülememişti ama yaşandı. Suriye’nin kuzeyinden bizi kuşatacakları öngörülememişti. Suriye savaşının “Türkiye cephesi”ni açmak için planlandığı ancak beş yıl sonra anlaşılabildi. Çokuluslu işgal güçleriyle işbirliği yapıp Irak ve Suriye’yi yıkanların asıl niyetlerinin Türkiye olduğu, üçüncü ayakta Türkiye’yi yıkmayı planladıkları, bazı etnik çevrelerin “İslamcı/muhafazakar” görünüm altında bu güçlerle ortak çalıştığı, o çevrelerin Suriye savaşının ateşli savunucuları olduğu kavranamamıştı.

Erdoğan’ı devirme, Türkiye’yi durdurma: İhanet devam ediyor

Ne yazık ki bu ülkeye sahip çıkması, ana omurganın parçası olması gerekenlerin bir kısmı, bütün bölgede çokuluslu istilanın öncüleri oldu. Bu çevreler “Türkiye’yi yıkma” ve “Erdoğan’ı devirme” gibi yine çokuluslu projelerin gizli ortakları olarak bugün aynen devam ediyorlar. Bütün bunları bir kaç yıl önce söylesek hainlikle suçlanırdık evlerimiz, iş yerlerimiz basılırdı. Bugün hala aynı tehlike söz konusudur.

Ama biz, ezberlerin ötesini konuşmaya devam edeceğiz. Risk alacağız, zihnimizi zorlayacağız, bazılarını kızdıracağız, dünyayı okuma biçimimizi o ezberlerden arındırıp gerçekleriyle görmeye çalışacağız. Türkiye ve dünyaya Anadolu’dan, bu coğrafyanın şehirlerinden, bin yıllık gelenekten bakmaya, güçler haritasındaki değişimleri buradan yorumlamaya, bu şekilde önümüzü görmeye, ülkemiz için direnç hatları oluşturmaya devam edeceğiz.

Mekke ve Medine’yi tartışmaya hazır olun

Çok geçmez, bir iki yıl içinde Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Asya’nın uzak köşelerine kadar onlarca cephe açılacak. Bunu bilin, buna hazır olun. Hepimiz bir seferberlik hali içinde Türkiye’yi buna hazırlamakla mükellefiz. Ekonomik, jeopolitik kimlik savaşları şehirleri vuracak. Avrupa’nın merkez şehirlerinden Müslüman dünyanın sınırlarına hatta kalbine kadar krizler ardı ardına büyüyecek.

Bugün Kudüs’ü tartışan bizler, birkaç yıl içinde coğrafyanın bir-iki beyinsizi yüzünden İslam’ın bütün kutsallarını Kabe’yi, Medine’yi, Mekke’yi tartışacağız, bir yere yazın. Bu şehirleri, bu merkezleri biz savunmak zorunda kalacağız, asla unutmayın.

Muhafazakar aydınlar son otuz yıla dair hiç bir şey söyleyemedi

1991 yılından bu yana, bölgemizi, bizi hedef alan büyük strateji, hesap, proje hiç tam anlamıyla kavranamadı. Hep münferit sorunlar gibi algılandı. Bazı çok bilmiş adamlar, yazarlar, öncüler, sığ, dar düşünce kalıplarıyla, yazı ve sözleriyle bütün milleti kandırdı. Kendi yanlışları, kavrayış eksikliklerinin arkasından bütün ülkeyi sürükledi.

Proje Irak oldu, Afganistan oldu, Suriye veya Libya oldu. Terör oldu, radikal İslam oldu. Bu ülkenin entelijansiyası, son otuz yıldır sadece bunları tartıştı, önlerine konan gündemin dışında tek bir tartışma alanı açamadı. Ne sunulmuşsa onun hakkında “fikir” üretmeye kalktılar.

Oysa bunlar fikir değildi, o büyük istila projesinin bu coğrafyada pazarlanmasıydı. Bugüne kadar hep Batıcı aydınlar suçlandı. Ama kelli felli İslamcı, muhafazakar aydınlar son otuz yıla dair aklı başında tek bir cümle kuramadı, bir duruş belirleyemedi coğrafyayı sarsan bir dil üretemedi.

Kavga bilmeyen aydınlar bize bir şey söyleyemez

Oysa en çok konuşması gereken, öne çıkması gereken, büyük bir hesaplaşma başlatması gereken onlardı. Kimse kusura bakmasın ama büyük bölümü sıvıştı, bazıları da oralardan proje almayı lütuf sandı, aydın olma sandı. Kavgayı bilmeyen aydın bu coğrafya için de Türkiye için de hiçbir şey söyleyemez. Bu böyle bilinsin.

Parça parça, ülke ülke yaşadıklarımızın tek bir hesabın unsurları olduğu anlaşılamadı. Bir çok siyasetçi, devlet adamı, başbakan bu tuzağa düştü. Ülkemizin aydınları, yazarları, kanaat önderleri bu tuzağa düştü.

Bugün bakıyorum, seçime hazırlanan bazı siyasi partiler, liderler, kadrolar, çok ciddi bir yerlilik/millilik testine tabi tutulması gereken insanlar olarak aynı tuzağa düşüyorlar. Bazıları o büyük hesabı göremiyor, bazıları o büyük hesabın parçası olarak iktidar/güç arıyor.

Yüzlerce yıldır görülmeyen bir güç kayması bu, dikkat!

Ama mesele çok büyük… Siyasi tarihin en büyük kırılmalarından biri yaşanıyor. Dünya savaşları dönemindeki kırılmalar bunlar. Tarih dönüşü yaşanan dönemler gibi bunlar. Bugünü, büyük değişimi, kırılmayı anlayan siyasi kadrolar geleceği kuracak. Onlar kuracak. Ezberlerle, eski dünyanın kalıntılarıyla konuşanlar değil.

Hiçbir değer yargısı kalmayan bir dünyadayız artık. Sözleşmeler, teamüller, ulus üstü yapılar darmadağın oldu. Küresel iktidar paramparça oldu. Batı, yüzyıllara dayanan hükümranlığının son evrelerini yaşıyor. Doğu, yüzyılların suskunluğuna son veriyor ve büyük bir yükseliş grafiği gösteriyor.

Dünyanın dengesi, sanki kuzey/güney yer değiştirir gibi değişmek üzere. Sadece yirminci yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşamış bu dünya, belki yüzlerce yıldır görmediğimiz bir güç kayması yaşıyor.

24 Haziran, o ezberlerin tüketildiği son seçimdir

Öyleyse sözlerimizi, iddialarımızı, durduğumuz yeri, kendimize ve dünyaya bakışımızı kökten değiştirmek zorundayız. Bildiğimiz, ezberlediğimiz her şeyi unutmak, yenilerini keşfetmek zorundayız. Geleceğin dünyasını görebildiğimiz kadar varolacağız.

Bugün, seçim öncesi sokaklarda söylediğimiz sözler bizi bir yerlere taşımayacak. Bazı siyasi partilerimizin bunları bilmenin çok uzağında olduğunu, böyle bir arayış ve sorumluluk hissetmediklerini, çokuluslu senaryolar çerçevesinde ezberletilmiş gerçeklerle Türkiye’ye talip olduklarını görüyoruz.

Öyle bir dünya yok artık. Belki bu ezberlerin tüketileceği son seçim olacak 24 Haziran. O tarihten sonra herkesin başka bir dil kullanacağını, bugünkü pozisyonundan fersah fersah uzaklaşacağını, dünyanın gerçeklerinin acı sonuçlarıyla yüzleşeceklerini, siyasi tez ve dillerinin tarihe karışacağını göreceksiniz.

Bugünün Müslümanlığı, vatanseverliği budur! Bin yıllık cephede toplanın

Batı’nın İslam dünyasına yönelik topyekûn saldırılarından söz ediyoruz. Müslümanların ötesinde dinin kendisini yok etmeye dönük bir müdahale başladı. Bu bir imha harekatıdır. Coğrafyayı, ülkeleri, değerlerini, tarihini yok etme girişimidir. Hala bunu kavrayamayanlar, hala onlarla ortaklık kuranlar yüzyılların tarihine, coğrafyanın tamamına ihanet içindedir.

İnsan hakları sözleşmeleri dahil, demokratik değerler dahil artık yeni dünyanın korkutucu gerçekleri karşısında bir anlam ifade etmiyor. Geçmişin bütün çatışma alanları yeniden açılıyor, bütün iddiaları bugüne taşınıyor bütün husumetler güncelleniyor. Herkes kendi mevzisinden savunmaya geçiyor.

Alpaslan’ın, Kılıçarslan’ın Selahaddin’in yoludur bu

Bize düşen, Alpaslan’ın, Kılıçarslan’ın, Selahaddin’in, Fatih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin, 2. Abdülhamit’in mevzisinde savunma kalkanlarını güçlendirmektir. Bugünün en büyük davası budur. Bugünün vatanseverliği, bugünün Müslümanlığı, bugünün insanlığı budur.

24 Haziran Türkiye için tarih dönüşüdür. Bir milletin yüzlerce yıllık yürüyüşünün en önemli kavşaklarından biridir. Kim, hangi partiden olursa olsun, bu büyük gerçek önümüzdedir. Bundan ötesi yoktur..

#Türkiye
#Batı
#Müslümanllık
#Vatan