Çok mu kötü niyetliyim!

00:0031/10/2006, Salı
G: 27/08/2019, Salı
İbrahim Karagül

İsrail''in Lübnan''ı harabeye çevirdiği saldırıların henüz bittiği günlerdi. Saldırıdan önce ABD ve İsrail tarafından planlanan, 19 madde halinde hazırlanıp BM Güvenlik Konseyi''ne kabul ettirilen 1701 sayılı karar uyarınca, Lübnan''a “çokuluslu güç” yerleştirilmesi aşamasına gelinmişti. Karara bağlı olarak Türkiye''nin de asker göndermesi tartışılırken, ABD-Türkiye-İsrail arasındaki derin bağlantılara, gelişmelere, Lübnan özelinde ve Ortadoğu genelinde öteden beri varolan ortaklıklara dikkat çeken

İsrail''in Lübnan''ı harabeye çevirdiği saldırıların henüz bittiği günlerdi. Saldırıdan önce ABD ve İsrail tarafından planlanan, 19 madde halinde hazırlanıp BM Güvenlik Konseyi''ne kabul ettirilen 1701 sayılı karar uyarınca, Lübnan''a “çokuluslu güç” yerleştirilmesi aşamasına gelinmişti. Karara bağlı olarak Türkiye''nin de asker göndermesi tartışılırken, ABD-Türkiye-İsrail arasındaki derin bağlantılara, gelişmelere, Lübnan özelinde ve Ortadoğu genelinde öteden beri varolan ortaklıklara dikkat çeken yazılar yazdım. Bugün Lübnan açıklarında toplanan olağanüstü askeri gücün başka şeylere işaret ettiğine, daha kapsamlı krizlere hazırlık yapıldığına dikkat çekerken, üç ülkenin öteden beri Lübnan konusunda birlikte çalıştığına hatta gelecek krizlere karşı birlikte hazırlık yaptığına ilişkin tartışmalara yer verdim.

Sınırım bu iddialardan en etkili olanı gerek Lübnan savaşı sırasında gerekse savaş bittikten sonra bölgeye gönderilen Türk özel birliklerine ilişkin olanlardı. 31 Ağustos 2006 ve 15 Eylül 2006 tarihlerinde yazdığım iki yazıda yer alan iddialar şöyleydi:

“Haziran başlarında başlayıp Ağustos ortasında sona eren kontrgerilla operasyonları çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri''ne mensup en gizli birimlerden iki tim İsrail''e gönderilir. Savaş sırasında orada bulunurlar. İsrail''e gidenler Türk-İsrail istihbarat anlaşmaları çerçevesinde buradadır. Bu ülkede yaşayan herkesin, orada ne yaptıklarını sorma hakkı var. Bu soruyu biz de soruyoruz: Savaşın en yoğun olduğu zamanda 30 kişilik iki tim İsrail''de ne yapıyordu? Bir tim de Lübnan''a gönderilir. Amaçları bilgi toplamaktır. Onlar da savaş sırasında oradaydılar.

Lübnan''a asker tezkeresi meclisten geçtikten sonra üç bölgeye yeni timler gönderilir. Lübnan''a ulaşanlar CIA ve Mossad birimleriyle buluşur. Kuzey Irak''a ise, dört ya da beş tim gönderilmesi kararı alınır. Ankara''da Lübnan ve Kuzey Irak konusunda aynı birimler çerçevesinde bir toplantı yapılır. Dört saat süren toplantıya bir süredir özel birliklerle birlikte olan beş yabancı da katılır. Kim mi bu yabancılar? Mossad''a bağlı birimler! Ankara''da Türkiye''nin en mahrem güvenlik birimleriyle Mossad mensupları toplantı yapıyor! Ne toplantısı bu? Neyi planladılar? Bu toplantının Güneydoğu, Kuzey Irak ve Lübnan''da etkisi nasıl olacak?”

İddialar yalanlandı. Güverlik birimleriyle ilgili olmasına rağmen, güvenlik merkezlerinden bir yalanlama gelmedi. Dışişleri Sözcüsü Namık Tan, 15 Eylül 2006''da gazeteyi arayarak bu bilginin doğru olmadığını söyledi. Bir açıklama gönderilmesi ve bu köşede yayınlanması kararlaştırıldı. Görüşmeden birkaç saat sonra Anadolu Ajansı''na bir yalanlama haberi yaptırıldı. Haber şöyleydi: Dışişleri Bakanlığı, basında yer alan “Ankara''da Mossadlı kontrgerilla toplantısı” başlıklı köşe yazısında öne sürülen bilgilerin gerçek dışı olduğunu bildirdi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Bugünkü Yeni Şafak gazetesinde İbrahim Karagül imzasıyla yayınlanan ''Ankara''da Mossadlı kontrgerilla toplantısı'' başlıklı köşe yazısında öne sürülen bilgiler tamamen gerçek dışı olup, ülkemizin dış politikası ile ilgili olarak istifham yaratıcı bu tür yayınlar basın sorumluluğu ile bağdaşmamaktadır” denildi.

Türkiye''nin bölge ülkeleriyle yakınlaşmasını en çok savunan insanlardan biri olmama rağmen, Türk dış politikası ile ilgili istifham yaratmakla suçlanıyordum. Ama dikkatimi çeken yalanlanmak ya da bu ifade değil, Dışişleri Sözcüsü Tan''ın telaşıydı. “Acaba Tan''ın telaşının İsrail''e Büyükelçi atanmakla bir ilgisi olabilir mi” diye düşündüm.

29 Eylül''de gazetelerde Namık Tan''ın Tel Aviv''e Büyükelçi atandığı haberi yayınlandı. İyi niyetimi korumakla birlikte, Namık Tan''ın, söz konusu iddiaları yalanlama usulü ve garip telaşının, Türk dış politikasına yönelik kaygılardan ziyade, kişisel kariyeriyle bağlantılı olduğu kanaatimi hala koruyorum. Anlaşılan daha atanmadan İsrail''le ilişkisini iyi tutma yolunda büyük çaba sarfetmiş! Yanılıyor muyum acaba?