Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kırgızistan temasları Türkiye’nin Orta Asya politikalarında izleyeceği yeni stratejileri de göstermekte. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde başlayan Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerde, yeni bir dönemi başlatacak gibi görünüyor.
Soğuk Savaşın sona erip tek kutuplu bir dünyanın kurulması ile açılan gedikten giren Türkiye, şimdi çok farklı bir Orta Asya politikası ile karşı karşıya. Daha önce yeni bağımsızlığını kazanmış, yeni devlet olmuş Türki cumhuriyetlere Rusya ve Çin’in etkisine karşı ağabeylik yaparken bugün artık ortak paydaşlık ve kazanımlar çerçevesinde hareket edilmekte.
Özal dönemi ve sonrasında FETÖ, Orta Asya ve Kafkaslarda ortaya çıkan boşluğu değerlendirerek kısa zamanda ABD’nin de yardımı ile bölge coğrafyasında kültürel ve eğitim çalışmaları başlattı. Bir süre sonra FETÖ’nün, bu bölgelerde Türkiye’nin çıkarlarından çok ABD’nin emellerine hizmet ettiği anlaşılarak başta Özbekistan olmak üzere bazı Türki Cumhuriyetler bu terör örgütüne karşı mesafe koymaya başladılar.
Erdoğan’ın Kırgızistan temaslarında sürekli vurguladığı FETÖ’nün hem Kırgızistan hem de diğer bölgeler için bir tehdit olduğu, Türkiye’dekine benzer bir hain darbe girişiminin bu ülkelerde de olabileceği ihtimalinin güçlü olduğuydu. Erdoğan’ın, Kırgızistan’a FETÖ hatırlatması oldukça yerinde ve manidardır. Çünkü bu ülkeler hala kırılgan ve ABD-Rusya çatışmasının yaşandığı ülkelerdir. ABD’nin Rusya’ya yönelik saldırganlığının bir pazarı durumuna gelmiş bu coğrafya da her an bir darbe olasılığı özellikle Kırgızistan ve Türkmenistan’da söz konusudur. Kırgızistan’da FETÖ’nün hem siyasette hem bürokrasi de hem de eğitim de fark edilebilir bir etkisi gözüküyor. Kırgızistan FETÖ ile mücadele de samimi ve kararlı ise Türkiye’nin desteğine ihtiyacı olacak ve darbe girişimlerini ancak bu destek ve yardımlar sayesinde önleyebilecektir.
Başkan Erdoğan’ın ifade ettiği, önemine işaret ettiği bir husus da karşılıklı ekonomik ilişkilerin gelişmesiydi. Bu ülkelerin kendi dahili şartlarından ötürü ekonomik ilişkiler maalesef istenilen düzeyde değil. En başta, Orta Asya Türki Cumhuriyetlerinin hala Türkiye’ye vize uyguluyor olması, özellikle Türk iş adamları ve yatırımcıların çalışmalarını zorlaştırmakta. Öncelikle Azerbaycan ve Kırgızistan vize konusunda bir adım atması, Tük iş adamlarının ülkelerine daha kolay girerek yatırım yapmalarını sağlamaları gerekiyor. Artık İran ve Rusya bahanelerini bir kenara bırakıp Türkiye ile ilişkilerde samimi olduklarını göstermeleri lazım.
Biz devlet olarak yönümüzü daha önceleri Avrupa’ya çevirirken Orta Asya ve Türki Cumhuriyetleri ile ekonomik ilişkilerimizi bir süre askıya aldık. Oysaki bir ticaret ortaklığına, ortak pazara ne kadar da ihtiyacımız var. Gerek Türkiye’nin bu ülkelerden alacağı ve satacağı birçok ürün var. Orta Asya pazarı kesinlikle ihmal edilecek bir pazar değil, aksine en fazla karşılıklı imkanların geliştirileceği bir pazar.
Vize muafiyetinin dışında ortak pasaport, ortak vatandaşlık gibi çalışmaları da başlatmakta fayda var. Her zaman deriz ya “Osmanlı döneminde İslam ülkeleri arasında sınırlar yoktu” diye. İşte bu sınırları aşmanın yolu, Türki Cumhuriyetler arasında ortak vatandaşlık, tek pasaport kullanmaktan geçiyor. Kırgızlar, kendileri Türkiye’nin bir parçası olarak görebilecekleri gibi Türker’de Özbekistan’da bir yerleri olduğunu unutmamalı. Buhara, Bakü, Bişkek, Semerkant ortak şehirlerimiz olduğu bilinci ile hareket edilmeli.
Türkiye’nin 20-30 yıl önce yapmaya çalıştığı yanlış bir politik yaklaşım vardı. Türki Cumhuriyetlere abilik yapmak, oysaki onlarla biz ortak bir kardeşlik içeresinde davranmalıydık, abilik çatısı altında siyaset, kültür ihracı yapmamalıydık. Bu yeni politikada, artık ortada şimdi karşılıklı kültürlerin birbirini baskısı altına değil etkileşimlerin sağlamak olmalı yalnızca. Biz daha fazla Manas’ı Nesimi’yi tanıyacağımız gibi kardeşlerimiz de Sezai Karakoç’u, Arif Nihat Asya’yı daha yakından tanımalılar.
Orta Asya Türki cumhuriyetleri ile ilişkilerde yeni dönemde özellikle iki kuruluşa büyük iş düşmektedir: Yunus Emre ve Maarif Vakfına. TİKA’nın zaten uzun süredir bölge ülkelerinde ciddi bir varlığı var. TİKA ilk ofisini Kırgızistan’da açtı gerek Azerbaycan gerek Özbekistan’da çok ciddi projelere imza attı ve atmayı da sürdürüyor. Maarif bu ülkeler açısından yeni bir kuruluş, henüz Türkiye’nin bu ülkelere eğitim konusunda neler katacağı bilenmiyor. Maarif ‘in çok kısa sürede Kırgızistan başta olmak üzere Orta Asya cumhuriyetlerinde bir eğitim hamlesi başlatacağı, kendi ülkesinin milli çıkarlarını önceleyecek yeni nesiller yetiştireceği aşikar. Çünkü Maarif ’in niyeti hangi ülkede bulunuyorsa o ülkede eğitimin gelişmesine katkıda bulunmak, eğitim seviyesini artırmak ve küresel güçlerin taşeronu olmayacak kendi ülkesinin menfaatleri peşinde koşacak, barış ve huzurun bekçilerini yetiştirmek.
Türki Cumhuriyetlerle en önemli birlikteliğimiz kültürel ortak mirasımız. Bu mirası canlandıracak ve kuvvetlendirecek olan da Yunus Emre Enstitüsü. Yunus Emre Enstitüsü’nün eli özellikle bu ülkelerde daha da güçlenecek. Türk dünyasının kültürel anlamda dirilişi ancak Yunus Emre gibi enstitü ve kuruluşların çalışmaları ile gerçekleşebilir. Kültürel üretim ekonomik yatırımlar kadar önemli. Bazen ekonomik yatırımlar geçici olabiliyor ama kültürel yatırımlar tarih boyunca etkisini koruyabiliyor.
Ekonomik olarak zor bir durumdan geçiyoruz ama Türki Cumhuriyetlerde yapılacak çalışmalarda geç kalma lüksümüz de yok. Çünkü anayurdumuza daha çok yatırım, farklı devletler olsak bile daha güçlü bir millet olarak tarihte olduğu gibi gelecekte de yerimizi almamızı sağlayacak. Doğudan yükselecek, ışık sadece Türki Cumhuriyetler de değil İslam dünyasının da aydınlanmasını sağlayacaktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.