Geçenlerde röportaj yapmak için görüştüğümüz bir yardım görevlisi, Afrika’da yaptıkları yardımları anlatırken hem gözlerinin içi gülüyor hem de gizlemeye çalışsa da gözünden yaşlar damladığı fark ediliyordu. Afrika’ya ilk kez on beş yıl önce geldiğini, yokluklarla mücadele eden bu yoksun insanlara birçok kez yardım götürdüğünü söylüyordu.
Afrika’da kaldığım yedi yıl boyunca birçok STK ve yardım gönüllüsü ile karşılaştım. Hepsinde aynı heyecan, aynı şevk vardı. Türkiye’den binlerce kilometre uzaktaki Afrika insanına hiçbir karşılık beklemeden yardım götürme, kim ne derse desin alkışlanacak, saygı duyulacak bir durumdur. Anadolu insanının ne kadar cömert ne kadar engin bir yüreğe sahip olduğunu gösterir.
Türkiye geliri bakımından son beş senede en fazla yardımda bulunan bir ülke artık. Nerede deprem, sel, tsunami gibi doğal bir felaket olsa Türkiye’nin orada olduğunu görürüz. Mali’de kuraklık, Endonezya’da deprem, Sierra Leone’de toprak kayması, Etiyopya’daki mülteci kamplarında açlık baş gösterdiğinde giydikleri yeleklerde Türk bayrağı olan yardım görevlilerinin koşuşturduğunu görürsünüz.
Bizde yardım duygusu o kadar gelişmiştir ki dünyanın başka bir ülkesinde bizdeki gibi bir mahalle ya da köy derneğinin Afrika’da yardım faaliyeti yaptığını göremezsiniz. Çad’ın ulaşılması zor bir köyünde Yeni Bosna’dan bir mahalle derneğinin, Moritanya’da Konya’dan bir köy derneğinin aşevi kurduğuna veya kolilerle yardım dağıttığına şahit olursunuz.
Türkiye’deki Afrika algısı da yoksulluk üzerine kuruludur. Siyahi birini görsek hemen “yoksul Afrika” gelir aklımıza. Çarşı pazarda saat satan Afrikalıları gördüğümüzde hüzünlenir, ona yardım için de olsa saat satın alma gereği duyarız. O artık içimizden biridir, ekmeğimizi paylaşır, onlarla karşılıklı şakalar yaparız. Onların gülümsemesi bize tarif edilemez bir mutluluk verir, bize kendimiz olmayı hatırlattığı için şükrederiz.
Afrika’da gelirler bazı kesimlerin ellerinde toplandıkça bu yardımlar devam edecek, yoksun ve yoksul Afrikalıların gündelik hayatlarında karşılaştıkları sorunlara köklü çözümler bulamasak da yardım etmeye devam edeceğiz.
Fakat Afrika insanının gündelik ihtiyacını gidermek bir çözüm değil hatta yoksulluğu daha da pekiştiren bir sorundur. Eğer yardım politikalarından yatırım politikalarına geçmezsek beş yıl içinde Afrika’dan kovulanlar grubuna katılacağız. Daha önceleri özellikle misyonerlik peşinde olanlar bu yardım politikalarını denedi ve halkın büyük bir bölümünün din değiştirmesine, ekonomik olarak daha fazla çökmesine neden oldular. Avrupa’dan gelen yardımlar Afrikalılara Hıristiyanlığı sunarken karşılığında topraklarını, madenlerini, yönetimlerini aldı. Bizim yardımlarımız hep karşılıksız yardımlar olduğu için bu tür bir çıkar hesaplaşması içinde olmadık, olmayacağız da. Fakat artık Afrikalılar da bu yardımlardan sürdürülebilir kalkınma politikalarına geçmek istiyorlar.
Özellikle TİKA, yardımlardan kalkınma modellerine geçişte iyi bir sınav verdi. TİKA, Afrika’da hem yoksulluğun azaltılmasına, insani krizlerin önlenmesine yönelik yardımlar yaparken hem de sürdürülebilir kalkınma projeleri ile kalıcı çözümler ortaya koydu. Şimdi Maarif Vakfı da benzer bir yatırım politikasının önünü açıyor. Afrika’nın en önemli sorunlarından biri olan eğitim, Maarif Vakfı’nın açtığı okullar sayesinde çözüm odaklı bir yatırıma dönüşüyor. Diğer kurumların da artık TİKA ve Maarif Vakfı tarzında yönelecekleri alanlarla ilgili yatırım politikalarına girmeleri gerekiyor. Bunu yapmakta olan saygın STK’lar yok değil. İHH, Hüdayi Vakfı, Sadakataşı gibi gönüllü kuruluşlar okullar açıyor, hastaneler kuruyor, gençlik merkezleri oluşturarak yatırım politikalarının önünü açıyorlar.
Afrika’da yatırım politikalarına geçişin anahtarı iş adamlarımız olacaktır. Ancak iş adamlarımız yatırımlarını artırırsa kapsamlı bir kalkınma modeline geçilebilecek hem Türkiye hem Afrika kazanacaktır.
Afrika ülkeleri yatırım açısından oldukça bakir ve bereketlidir. Güvenlik, kötü yönetim, etnik ve dini karışıklıklar, terör gibi risk faktörleri vardır elbet. Fakat bu sorunların da ortaya çıkmasında yatırımların olmamasının büyük bir payı var. Nijerya’da terörün güneyde değil kuzeyde olmasının en önemli nedenlerinden birisi bu bölgenin yatırımlardan yeterince faydalanamamasıdır.
Sağlık, eğitim, alt yapı, iletişim ve bilişim, tekstil, tarım alanlarında Afrika’da yatırıma ihtiyaç duyulmaktadır. Fakat Türk inşaat firmaları orada da dikey bir şehirleşmenin temelini atacaklarsa hiç girmesinler, yapı garabetlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamasınlar. Eğer Burkina Faso, Sudan, Etiyopya, Güney Afrika, Mozambik, Çad’da tekstil fabrikaları kurulursa yüz binlerce Afrikalının işsizlik sorunu çözülür. Sierra Leone, Tanzanya, Mali, Nijer, Angola’da sağlık yatırımları yapılabilir. Zambiya, Zimbabwe, Botswana, Demokratik Kongo, Gana madencilik, Nijerya, Etiyopya, Uganda, Fildişi Sahili bilişim, Gana, Sudan, Somali, Tanzanya tarım alanlarında yatırım yapılabilecek ülkeler.
Afrika’da yatırım yapan şirketler yardımları da götürebilir ve yatırım yaptıkları ülkelerin birçok sorununa deva olabilirler.
Artık Afrika’ya yardım seferberliğimizin yatırım seferberliğine dönüşmesi gerekmekte. Yatırımlar hem yardımların daha kapsamlı ve düzenli bir şekilde yapılmasını sağlayacak, hem Türkiye’nin o ülkedelerki etkisini artıracak, hem başta işsizlik olmak üzere birçok kronik sorunun çözümüne katkıda bulunacak hem de Afrika ve Türkiye’de önemli bir gelir artışı yaşanacaktır.
Bugün Afrika’da yatırımlar, Batılı ve Çinli şirketlerin tekelinde olursa, yapılan yardımlar ancak onların gölgesinde kalmaya devam eder ve yarın daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkar. Bu seferberliğe hem bizlerin hem de Afrikalıların ihtiyacı var. Hadi acele edelim…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.