Üzücü ve şaşırtıcı olan

04:005/08/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Tenekeci

Son zamanlarda en çok duyduğumuz ve kullandığımız kelimelerden biri de ‘operasyon.’ Terör örgütlerine ve ihanet içinde olanlara yönelik operasyon değil sadece.‘Vasatların dayanışması’ hayatın her alanında olur. Şu sıralar en çok siyaset dünyasında görüyoruz bunu. Yetenekleri sınırlı birine imkân verdiğiniz vakit, meziyet ve şahsiyet sahipleri tehdit olarak görünür ona. Onların önünü kesmek için elinden geleni yapar. Bunun örnekleri pek çoktur.Şimdi görüntü şudur:Millet katında sevilen ve sayılan,

Son zamanlarda en çok duyduğumuz ve kullandığımız kelimelerden biri de ‘operasyon.’ Terör örgütlerine ve ihanet içinde olanlara yönelik operasyon değil sadece.

‘Vasatların dayanışması’ hayatın her alanında olur. Şu sıralar en çok siyaset dünyasında görüyoruz bunu. Yetenekleri sınırlı birine imkân verdiğiniz vakit, meziyet ve şahsiyet sahipleri tehdit olarak görünür ona. Onların önünü kesmek için elinden geleni yapar. Bunun örnekleri pek çoktur.


Şimdi görüntü şudur:
Millet katında sevilen ve sayılan, karşılığı olan, gelecek için umut vadeden isimler birer ikişer operasyona maruz kalıyor. Sıradaki isimleri tahmin etmemiz zor olmuyor bu yüzden.

İnsanlar bir araya gelir ve sonra ayrılabilir. Vazife bitebilir. Şartlar değişebilir ve başka isimler gerekli olabilir. Sorun bu değil.

Beraber olduğumuz, yürüdüğümüz, çalıştığımız bir insandan vazgeçmek normal sayılabilir. Anormal olan:
İnsanların hayatı, haysiyeti ve izzetiyle oynamak, itibar suikasti yapmak, bir daha ayağa kalkamayacak duruma getirmek bize mahsus işler olamaz.
Bilhassa başka kimselerin önünü açmak için. Vebal neydi?
Durmadan niyet okumaya çalışıyoruz. Niyetin alfabesi yoktur. Çoğunlukla yanılır, yanlış okur veya anlarız.
Kul hakkı neydi?

Özellikle dikkat ediyorum. Aramızdaki itimat duygusu ve kardeşlik bağı her geçen gün zayıflıyor. Dost bildiklerimizle bile dertleşmeye çekiniyoruz. Telefonda tutuk ve temkinli konuşuyoruz. Acaba neden?

Özellikle bakıyorum. Mutsuzluk ve bezginlik yayılıyor. Huzursuzluk artıyor. Mevki ve yetki sahibi kimi görsem, tedirgin. Çünkü her an bir operasyona kurban gidebilir.

Bu acımasızlık bize nereden geldi? Nasıl oldu?

Ölenleri güzelce anıyoruz. Yaşayan değerleri ise düşürmenin, tesirsiz hale getirmenin peşindeyiz. Millet vicdanında kabul görmüyor bu.

***

Bazı büyüklerimizin yanlışlarında dahi bir hikmet arıyorduk. ‘Öyle yaptıysa vardır bir bildiği’ gibi. Yokmuş. Hikmet olarak gördüğümüz şey, meğer siyaset imiş. Meziyet ve şahsiyet sahibi insanların alternatif olarak temayüz etmesini engellemek istiyormuş. Şimdi bir başlarına kaldılar. Yalnız ve yorgun.

Şu da oluyor: Vaktiyle bir yeri ele geçirmiş. Günümüzde hiçbir karşılığı olmamasına rağmen, hükmünü yürütmeye devam ediyor. Bizi yakından ilgilendiren kararlar alıyor yahut veriyor.

Ayrıca bu:
Normal arkadaşlık kuramayanlar, kuranların altında veya üstünde sürekli başka bir şey ararlar.
Her gün yaşıyoruz.

Bu ağır sözü kim bilir kaç kez duyduk: “Siyasetin doğasında vefasızlık vardır.” Bunu söyleyen kişi, vefasız olabileceğinin haberini de veriyor demektir. Oysa mümin vefa yurdudur.

Biz nerede duruyoruz?
Memleketin kaderine olumlu manada tesir edecek kıymetli evlatların, yerli ve millî isimlerin korunmasından yanayız.
Her insan hata yapabilir. Küçük bir hatanın büyük bir fırsata ve nihayetinde tasfiyeye dönüştürülmesine karşıyız.
Bir insandan ayrılmaya / kurtulmaya karar verdiğimizde, gerekçe bulmakta zorlanmayız. Bahane ve mazeret değil, çare üretmeliyiz. Kadim nasihat: ‘
Ayrılıktan şiddetle kaçınmak, birlikte olmaya ısrarla devam etmek.’

Sözümüz şahıslara değil, yaşananlara. Sadece bakan, başbakan, cumhurbaşkanı değil, bir yayın yönetmeni veya dergi editörü de çalışacağı insanları kendisi seçmek ister. Yol arkadaşlarına, ekibine istediği gibi karar verir. Buna karışmaya kimsenin hakkı yoktur. Yardımcı olmak düşüncesiyle bir şeyler söylenebilir, o kadar.

Devamı sıkıntılı bitiyor. Ayrılıklarda kırgınlık ve küskünlük elbette olur. Başka bir şey oluyor. Bazı isimler haddi aşabiliyor, insafı unutabiliyor. Üzücü ve şaşırtıcı olan evvela budur.

***

Birkaç gün önce yaşanan ve aslını bildiğimiz bir olay. Mahrem sayılabilecek şahsi bir bilginin en sıkıntılı zamanda ifşa edilmesi. Sohbet esnasında bir arkadaşın diğerine verdiği bir emanet. Sırrı veren isim, bir sene sonra görevinden ayrılıyor. Mahrem bilgi, aynı gün, sözde arkadaş tarafından ortaya dökülüyor.

Birazdan okuyacağınız iktibas, aylardır yerini bekliyordu. Burası iyi galiba:
“Dostların kusurlarını örtme hususunda gösterilen ihmalkârlığın ve o kusurları yayma konusundaki gayretin menşei, kişinin içindeki gizli hastalık, yani haset ve kindarlıktır. Çünkü hasetçi ve kindar kimsenin içi kötülüklerle doludur. Fakat o şahsa karşı içinde saklar; çıkarmaya kudret bulamadığı müddetçe gizli tutar. Ama eline fırsat geçtiği zaman aradaki bağı çözer, hayâyı kaldırır ve içinin gizli hasedini dışa akıtır.”
(İslâm’da Dostluk ve Kardeşlik Adabı, İmam Gazzali’den günümüze getiren Mahmud Esâd Coşan, sayfa 98.) Hep beraber bu duruma doğru gidiyor muyuz, gitmiyor muyuz?

Sürekli söylüyoruz, yine söyleyelim: Canımızı emanet edecek insanları bulmakta zorlanmayız. Önemli ve kıymetli olan, hayatımızı emanet edebileceğimiz insanları bulabilmektir. Çünkü sayıları sınırlıdır.

İtirazımız ve sitemimiz işte buradan başlıyor. Millet hayatının emanet edilebileceği isimlerin sistemli bir şekilde gözden ve gönülden düşürülmeye çalışılması. Algı, bir müddet sonra, maalesef olguya dönüşüyor.

Bunları bu şekilde yazıyoruz. Kendimizden önce memleketimizi düşünmemiz gerekiyor. Birbirimize karşı daha adaletli ve merhametli olmamız icap ediyor. Camiamızda, ağır haksızlıklar bile rahatlıkla taraftar bulmaya başladı. Bu hayra alâmet değildir.

#Türkiye
#Operasyon