Taşınmak

04:006/06/2018, mercredi
G: 6/06/2018, mercredi
İbrahim Tenekeci

İki taşınmak bir yangına bedelmiş. Dördüncü kez taşınıyorum. Afât.Kolinin altı açıldı ve birbirinden kıymetli şiir kitapları sert zemine düştü. Kırılmak, ne çok anlama birden geliyor.Kim söylemiş, bilmiyorum. Fakat doğru demiş: ‘Evini kaybedenin bir daha hiç evi olmuyor.’ Yer ile yurt kelimelerinin beraber kullanılması da bundan dolayıdır. Yerinizi bir kez kaybettiğiniz vakit, sonrası hep gurbet hayatı oluyor. Edebiyat dünyasında, medya sektöründe ve siyaset sahnesinde bile durum değişmiyor. Her

İki taşınmak bir yangına bedelmiş. Dördüncü kez taşınıyorum. Afât.

Kolinin altı açıldı ve birbirinden kıymetli şiir kitapları sert zemine düştü. Kırılmak, ne çok anlama birden geliyor.



Kim söylemiş, bilmiyorum. Fakat doğru demiş: ‘Evini kaybedenin bir daha hiç evi olmuyor.’ Yer ile yurt kelimelerinin beraber kullanılması da bundan dolayıdır. Yerinizi bir kez kaybettiğiniz vakit, sonrası hep gurbet hayatı oluyor. Edebiyat dünyasında, medya sektöründe ve siyaset sahnesinde bile durum değişmiyor. Her daim ayrık otu.

***

Mektuplar, fotoğraflar, yazışmalar, gazete ve dergi sayfaları. Velhâsıl otuz yıllık edebiyat ve hayat arşivi. Hepsini tasnif ediyorum.

Unuttuğum birçok şeyi görünce tekrar hatırladım. Sahaflarda aradığım bazı kitaplar meğer bende varmış.

Birkaç defa bu dizeleri mırıldandım: “Güzel, ne güzel olmuşsun / Görülmeyi görülmeyi.”

Yaşamak Hatırlamaktır, en sevdiğim kitap isimlerinden biri. Müsaadenizle bir kelime daha eklemek isterim: Yaşamak, hatırlamak ve hatırlanmaktır.

Dost sesi ile dost ateşinin birbirine karıştığı günlerdeyiz. Sanırım yeterli.

***

Taşınmak… Sadece eşyalarımız değil, hayatımız da taşınıyor. Simalar, adresler, alışkanlıklar; birçoğu değişiyor. Yeni mekânlar ve yabancı insanlar. Taşınmak ve tanışmak kelimelerinin aynı harflerden oluşması, bize kim bilir ne söylüyor?

Belki bir teselli: Bizde ‘sıfırdan başlamak’ yoktur. Allah birdir. “Elde var bir” diyerek yeniden başlarız.

Şehirde yaşıyoruz. Müstakil hayaller iyice uzakta kaldı. Aynı binaya doldurulmuş beş benzemez gibiyiz. Hiçbir ortak özelliği olmayanların yaptığı sıkıcı ortaklık. Sesin değil, uğultunun dünyası. Komşunun komşudan şüphe etmesi.

Eskiden hâne halkı olurdu. Şimdi aile bireyleri var. İşte toplumsal değişim, kültürel dönüşüm.

***

Orta Asya geleneğinde, evlenen erkek evlatlar baba ocağından ayrılıp kendi yuvalarını kurarlar. Çadırda en küçük oğul kalır. Ocağı da o tüttürür. Ona “ateş beyi” denir. (Ev kurmak, çadır kurmaktan gelmiş olabilir.)

Ayrılık, neredeyse bütün ağabeyleri bekleyen ortak kaderdir. Elbette keder. Onların hayatı ayakta kalır. Oturacak yer bulamaz.

Rahmetli dedem, “oğul balım” diye severdi beni. Ne anlama geliyor, bilmezdim. Artık biliyorum. Oğul balı, ‘kovandan ayrılan erkek arıların yaptığı bal’ demek. Böylece burukluk ile güzellik bir araya gelmiş oluyor.

#Orta Asya