Tarih dönüyor

04:0012/05/2018, Cumartesi
G: 12/05/2018, Cumartesi
İbrahim Tenekeci

Ülkemizin son yıllarına dair eleştirilerden biri de ‘tarih üzerinden kuru hamaset yapılıyor’ olması. Payitaht Abdülhamid, Diriliş Ertuğrul, Mehmetçik Kûtulamâre gibi diziler, bazı etkinlikler ve ecdada vurgu yapan siyasî söylem buna örnek gösteriliyor.Bakışımız budur: Habâset olmasın da varsın hamaset olsun. Habâset ne demek? Kötülük, fenalık, habislik.Tarih şuurunu edinmek için doğru kaynaklar elbette ders kitapları ve ciddi yayınlardır. Bunun bir üst seviyesi akademik çalışmalardır. Tarihçi açısından

Ülkemizin son yıllarına dair eleştirilerden biri de ‘tarih üzerinden kuru hamaset yapılıyor’ olması. Payitaht Abdülhamid, Diriliş Ertuğrul, Mehmetçik Kûtulamâre gibi diziler, bazı etkinlikler ve ecdada vurgu yapan siyasî söylem buna örnek gösteriliyor.



Bakışımız budur: Habâset olmasın da varsın hamaset olsun. Habâset ne demek? Kötülük, fenalık, habislik.

Tarih şuurunu edinmek için doğru kaynaklar elbette ders kitapları ve ciddi yayınlardır. Bunun bir üst seviyesi akademik çalışmalardır. Tarihçi açısından talihli bir millet olduğumuzu söyleyebiliriz. Osman Turan’dan Abdülhamit Kırmızı’ya kadar.

Hep birlikte şahitlik ediyoruz: Bir millet, geçmişini merak ediyor, öğrenmek istiyor. Unutulan yahut unutturulan hatırlanıyor. Bu adımlar özgüveni de beraberinde getiriyor.

Muhtevalarını yeterli bulalım veya bulmayalım, tarihî konuların tartışıldığı televizyon programları ciddi ilgi görüyor.

Tarih dergileri ve yazarları okunuyor.

Tarihî olayları ve şahsiyetleri anlatan kitapların baskı adetleri yüksek sayılara ulaşıyor.

Çeşitli kurumların düzenlediği sempozyumlar, kıymetli yayınlara vesile oluyor.

Ortaya konan işlerin hepsi kaliteli ve derinlikli mi? Eksiklik yok mu? Mutlaka var. Kazanma hırsı ve dikkat çekme arzusuyla yapılanlar hiç de az değil. Fırsatçılık her devirde yaygındır.

Bir yanda sözünü ettiğimiz diziler, diğer tarafta toplum yapımızı kundaklayan ve ahlâki yıkıma neden olan seyirlikler. Millet hayatı için hangisi daha iyidir, faydalıdır? ‘Batı tarzı’ diyorlar. Batı bizim tarzımız olamaz.

***

Osmanlı dönemine ait bir Zahle damgası buldum. 1914 yılında postadan geçmiş. Heyecanlandım. Zahle, bugün Lübnan sınırları içinde kalıyor. Birinci Cihan Harbi yıllarında, askerî hastanelerin önemli bir kısmı burada bulunuyor. Haliyle, en çok şehidi verdiğimiz yerlerden biri. Zahle beldesinin toprakları, binlerce askerimizi bağrında barındırıyor. Bunları biliyordum. Daha ayrıntılı bilgi için elimin altındaki bütün kaynakları taradım. Bulduklarımdan birini paylaşayım.

Gezi yazılarıyla ilgi uyandıran bir vatandaşımız Zahle’ye gitmiş. Orada yaşadıklarını okuyorum: “Zahle, şirin bir kasaba. En önemli özelliği ise dere boyunca kurulmuş restorantları…” Yediği yemekleri, meyvelerin tazeliğini ve servisin kalitesini anlatıyor. Tarih yok. Şehitlere dair tek kelime yok. Özetle: ‘Yedik, içtik, eğlendik.’ İşte böyle bir toplum meydana getirmişlerdi. Neredeyse her şeyi 1923 yılından başlatan, hafızası ve vefası olmayan.

Bir örnek daha verelim: Çatalca Muharebeleri sırasında, Bulgar kuvvetlerini arkadan çevirmek için Yalıköy sahiline çıkarma yapılıyor. Birliğimiz gönüllü askerlerden oluşuyor. Nöbetçilerin erken fark etmesi nedeniyle harekat başarısız oluyor. Çok sayıda şehit ve esir veriyoruz. Şehitlerin kabri nerede, meçhul. El Fatiha.

Yalıköy, Kırklareli iline bağlı. Plajı meşhur. Buranın duyurusu “bir hafta sonu kaçamağı” diye yapılıyor. Çünkü İstanbul’a yakın.

Yalıköy sahiline soğuk havalarda çok gittik. Burada şehitlerimizin olduğuna dair en küçük bir işaret dahi göremedik.

***

Yıllardır Çatalca Savunması’na dair okumalar yapıyorum. Okuduklarımı arazide görmek için yolculuğa çıkıyorum.

İstanbul’u düşman işgalinden kurtaran iki büyük savunma savaşımız var: Çatalca ve Çanakkale.

1912 tarihli Çatalca Savunması’nın biricik kusuru, cumhuriyeti kuran tepe kadrodan herhangi birinin bu cephede vazife almaması.

Benzer durum Sarıkamış İhata Harekâtı için de geçerli değil midir? Dediğimiz gibi olsaydı eğer, bugün biz Sarıkamış üzerinden adanmışlık ve fedakârlık yazıları okuyor olurduk. Şimdi ise Rusların propaganda rakamını kullanıyor ve “doksan bin asker tek kurşun atmadan şehit oldu” diyoruz. Oysa harekâta katılan askerlerin toplam mevcudu bile bu rakam değil.

Harp tarihi arşivlerine göre, Sarıkamış’ta 23 bin şehit veriyoruz. Yaralı ve esirleri de ilâve edersek, savaş dışı kalan asker sayımız 40 bini buluyor. Birçok tarihçi ise 50 bin rakamını doğru kabul ediyor. Rus ordusunun kaybı da kendi resmî kayıtlarına göre 32 bin.

“Tek kurşun atmadan” ifadesi, şehitlerimize yapılacak en büyük saygısızlıktır.

Elbette büyük çözülmelerimiz de var. Şam ve Halep hattında direniş sergileyemedik. Fakat bu hakikat pek dillendirilmez. Ders kitaplarında yazmaz. Neden acaba?

***

Millî Gazete’de düşünce editörü iken, genç arkadaşlara hep aynı tavsiyede bulunuyordum: Çanakkale’yi zaten herkes çalışıyor. Siz Sarıkamış İhata Harekâtını, Kut zaferini, Kafkas İslâm Ordusunu, Gazze ve Nablus muharebelerini, Halep ve Musul’un kaybını, ayrıca Medine, Edirne, Yanya, İşkodra ve Çatalca savunmalarını, son olarak da Osmanlı’nın kuruluş yıllarını çalışın. Yakında bunların çağı gelecek. Türkiye yeniden kurulacak. Şükür.

Evet, yeniden kuruluyoruz. Tarih dönüyor.

Gençler, Sarıkamış’ın utanç verici bir mağlubiyet olmadığını öğreniyor mesela. Çanakkale’den başka zaferlerimizin de olduğu artık biliniyor. Yakın tarihimiz birkaç kahramandan ibaret değilmiş meğer.

Tarihimizi bizden kaçırmışlardı. Elimizden alınanlara tekrar kavuşuyoruz.

#Tarih
#Harb