Malazgirt Zaferi’nin bir yıldönümü daha geride kaldı. Geçmiş yıllarda birkaç çelenkle geçiştirilen kutlamalar, bugün başka bir hüviyete bürünmüş görünüyor. Devletin ve milletin bu zaferi her geçen dakika daha fazla sahiplenmesi bize ne anlatıyor?Malazgirt sadece bir savaşın değil, aynı zamanda bir ruhun adıdır. O gün orada galip gelen İslam kardeşliğidir. Millîazmimiz ve hünerimizdir. Birlik olmamız halinde neleri başaracağımızın açık ispatlarından biridir.1990 yılında, henüz yirmi yaşında bir gençken,
Malazgirt Zaferi’nin bir yıldönümü daha geride kaldı. Geçmiş yıllarda birkaç çelenkle geçiştirilen kutlamalar, bugün başka bir hüviyete bürünmüş görünüyor. Devletin ve milletin bu zaferi her geçen dakika daha fazla sahiplenmesi bize ne anlatıyor?
1990 yılında, henüz yirmi yaşında bir gençken, Malazgirt ilçesini ve savaşın yapıldığı düzlüğü görme fırsatım olmuştu. Oralarda ihmal ile yoksulluk beraber ilerliyordu. Zaferi haber veren tek işaret, abide diyemeyeceğimiz bir taş yığınıydı. Şimdi nasıl, bilmiyorum. Ömrümün kalan kısmında, kendi imkânlarımla olmak şartıyla, tekrar gitmek isterim.
Malazgirt Zaferi’ni başlangıç değil, dönüm noktası olarak görüyoruz. Pasinler galibiyeti ve Kars’ın fethi 1071 tarihinden öncedir. Selanik ve Üsküp şehirlerinin İstanbul’dan evvel fethedilmesi gibi... Bu bilgiden ne anlamalıyız? Sadece kazanmak yetmiyor, kuvvetli olup kaybetmemek de gerekiyor.
Ahlat, Adilcevaz, Erciş, Malazgirt paftası, Türkiye ülkesinin gerçek mânada kurulduğu ve ilk adımlarını attığı topraklardır. Son yıllarda buraların nüfus yapısının hızla değiştiğine şahitlik ediyoruz. Kesinlikle önlem alınmalıdır. Bir hatırlatma: Tarihî hafızamızı ve millî dayanağımızı oluşturan bu bölge, Sevr dayatmasına göre, bize tayin edilen vatanın dışında bırakılmıştı.
Malazgirt Zaferi ile Selçuklu Sultanı Alparslan bir bütündür. Zaferimize tekrar kavuştuk. İnşallah zaferin mimarının kayıp mezarı da bir an önce bulunur ve böylece anlam tamamlanmış olur.