Kayıtsızlık bizden değildir

04:007/08/2019, Çarşamba
G: 7/08/2019, Çarşamba
İbrahim Tenekeci

Tabiatın hor kullanılması ve tahrip edilmesiyle ilgili birçok yazı kaleme aldım. Meseleye emanet bahsi üzerinden bakmamız gerektiğini söyleyip durdum. Ülkemize ait güzelliklerin siyaset üstü olduğuna inanıyorum.Akdeniz sahillerinde ve Karadeniz yaylalarında benim, Kuzey ormanlarında diğer illerde yaşayan vatandaşlarımızın hakkı vardır. Vatan tam anlamıyla böyle bir şeydir.Milletin iyiliği için yapılan yol, tünel, köprü gibi hizmetler sırasında tabiata dokunmamak imkânsızdır. Bayındır hale gelmenin

Tabiatın hor kullanılması ve tahrip edilmesiyle ilgili birçok yazı kaleme aldım. Meseleye emanet bahsi üzerinden bakmamız gerektiğini söyleyip durdum. Ülkemize ait güzelliklerin siyaset üstü olduğuna inanıyorum.



Akdeniz sahillerinde ve Karadeniz yaylalarında benim, Kuzey ormanlarında diğer illerde yaşayan vatandaşlarımızın hakkı vardır. Vatan tam anlamıyla böyle bir şeydir
.

Milletin iyiliği için yapılan yol, tünel, köprü gibi hizmetler sırasında tabiata dokunmamak imkânsızdır. Bayındır hale gelmenin maliyetini felaket olarak adlandıramayız. Madencilik, bir ülkeyi ayakta tutan sektörler arasındadır. İktisadî bağımsızlığa giden yollardan biridir. Hem istihdam sağlar, hem sanayide dışa bağımlılığı azaltır. Bir bölgeden maden çıkarabilmeniz için genellikle üst örtüyü kaldırmanız gerekir.

Şunu da bir kenara yazmış olalım:
Daha fazla kazanma hırsıyla atılan her adım, yapılan her iş yakıcı sonuçlar doğurabiliyor. Merhamet yoksunu insanların eline geçen fırsatlar, telafisi mümkün olmayan
yıkımlara kapı açabiliyor.

Kazanma hırsı demişken hemen ilave edelim: Yabancı şirketlere verilen maden arama ruhsatlarına mesafeli duruyoruz. Sizin memleket olarak gördüğünüz ve kalben bağlandığınız yerler, onlar için sadece yüksek kâr anlamına gelebiliyor. Sıkı denetim şarttır.

Adalet, insanlığın temelidir.
Geçmiş yıllardan bir örnek vermek isterim. İstanbul’un iki komşu ilçesinden. Seçimler oldu ve ilçelerden birini sağ, diğerini sol siyaset kazandı. Her iki belediye başkanı da görevlerini suiistimal ettiler, çalışmakla kazanılamayacak bir maddi birikime kavuştular. Şimdi biz sadece biriyle ilgili iddiaları okuyoruz. Çünkü öyle olmasını istiyorlar. Buna adalet değil, adaletsizlik diyebiliriz ancak. Kara mizah yapalım ve soralım: Eşitlik nerede kaldı?

Son on beş yılda İstanbul’da biçimsiz bir dönüşümün yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bu olumsuzluk tamamen bir partinin hanesine yazılıyor. Bazen bizim de bu hataya düştüğümüz oluyor. Oysa İstanbul’da gökdelenlerin ve çirkin yapıların yükseldiği semtler, çoğunlukla muhalefet partisinin kaleleridir. Yani kabahat tek taraflı görünmüyor. Ortak hassasiyet şarttır.

Şunları ve bunları yapabilmek için imar kanunu, bakanlar kurulu kararı, büyükşehir belediyesi onayı gerekiyor deniliyor. Elbette doğrudur. Öte yandan, alınan kararların nasıl sulandırıldığını da biliyoruz.
Kazancın ideolojisi olmuyor pek.

Ülkemizin Ege ve Akdeniz sahilleri hızla betonlaşıyor. Buralar genellikle Halk Partili belediyelerin yönetiminde bulunuyor. Fakat biz betonla kuşatılan Uzungöl gibi birkaç yerin fotoğrafına bakıp duruyoruz. Çünkü önümüze gelen veya getirilen hep böyle şeyler.

Bazı şöhretli sanatçılarımız, bir şekilde halkta karşılık bulmuş isimlerimiz, kıvılcımı ateş gibi sunmakta mahir görünüyorlar. Hemen sosyal medya hesapları üzerinden devreye giriyor ve algı operasyonunun kuvvetli bir parçası haline geliyorlar. O lüks konutlarındaki mermerler ağaçlardan toplanıyor sanki. Evi oluşturan kum, çimento gibi malzemeler tarlalardan biçiliyor. Ahşap eşyalar gökten iniyor. Aynı isimler, başka partilerde olan belediyelerin yaptığı çevre kıyımlarına ise nedense duyarsız kalıyorlar. Böylece öncelikli dertlerinin tabiat olmadığını anlamış bulunuyoruz. Ayrıntılı bilgi için Haşmet Babaoğlu’nun 5 Ağustos tarihli köşe yazısı okunabilir.

Kayıtsız kaldıkları bir mesele daha var: Geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak derecede ağaçlandırma çalışması yapılıyor. Ülkemizin birçok çorak bölgesi şenlendirildi. Asırlar boyunca ormansız kalmış nice beldenin kaderi değiştirildi. Kim yaptı bunları? Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü… Peki, bu hizmetlerden dolayı, çevreye karşı aşırı hassas olan o isimlerden bir tebrik, teşekkür gelmiş midir?

Bunları yazdığımız vakit herhangi bir partiyi değil, hakkaniyeti savunmuş oluyoruz. İşte bu hassasiyeti iki cümleyle sosyal medyada dile getirdim. Benzer bir refleksle karşılaştığımı söyleyebilirim.

Sadece laf dokundurmak ve yazdıklarını boşa çıkarmak için birilerini takip eden çok sayıda insan var. Bir kısmı sevginin ve saygının hayli uzağında kalmış görünüyor.
Herhangi bir konuda bizde oluşan bir fikri, herkes böyle düşünmelidir diye kimseye dayatamayız.
Tam olarak bunu yapmaya çalışıyorlar.

Bütün bu tek taraflı olaylar sosyal medya üzerinden cereyan ediyor. AK Parti sosyal medya meselesine etkili bir çözüm bulamazsa eğer, algı ile olgu arasındaki mücadelenin kaybedeni olacaktır. AK Partili arkadaşlarımızın sosyal medyada başarılı olduğu konular elbette var. Mesela birbirlerine operasyon çekme hususunda hayli marifetli görünüyorlar. Böyle durumlarda sosyal medyayı gayet verimli kullanıyorlar.

Elbette iktidar partisinin tam masumiyetinden bahsedemeyiz. İnşa etmek ile inşaat yapmak arasındaki farkı kavrayamayanlar hâlâ ciddi bir yekûn tutmaktadır. Lakin bu, şu anlama gelmemelidir: Ülkemizdeki bütün olumsuzlukları hep aynı ismin ve adresin altına yazmak, bizi daha adil yapmaz.

Yangınlara etkili müdahale edebilmek için (on dakikada) ormanlara göletler yapılıyor. Bu esnada mutlaka ağaç kesiliyor. Niçin kesildiğini söylemeden işte bu ağaçları gündeme getirmek, daha hayatî şeyleri milletin gündeminden kaçırmak anlamına gelebiliyor. Çoğunlukla yapılan ve yaşanan budur. Hem tonlarca kâğıt üretmek, hem de ağaç kullanmadan bunu gerçekleştirmek mümkün müdür?
Garip ama gerçek: Hem millî gelirin misliyle artmasını istiyor, hem de bütün büyük projelere karşı çıkıyor.
Bugün Ege ve Akdeniz sahillerindeki korkunç yapılaşmadan şikâyet ediyoruz. Deniz ile dağların arasına beton duvarı örülüyor. Tahribat, devlet gücünü çoktan aştı. Yaylalarımız ve sularımız hızla kirleniyor. İnşaat sektörünün büyümesiyle birlikte dağlarımızdan, derelerimizden çekilen hammaddenin miktarı arttı. Birçok dağ ve tepemiz bir parçasını kaybetmiş vaziyettedir. Bundan kaçınmanın bir çaresi var mıdır?
Tek çare, tahribattan sonra hızlı bir tamirat işine girişmektir
.
Tabiat, terör, yolsuzluk, dış politika, savunma gibi konularda partizanlık yapmamak ve müşterek duruş sergilemek gerekmektedir
. Suçlu aramak ve bahane üretmek kolaydır. Zor olan aynaya bakmaktır. Muhasebe ve özeleştiri yapıldığı vakit, çevre bahsinde sadece bir kesimin veya adresin suçlu olmadığı anlaşılacaktır. Ortaya çıkan manzara, hepimizin eseridir.
Piknik yaptığı alana çöp atanlar, sadece oy vermeye gitmemiş olanlar değildir.

Kaz Dağları civarında yaşananlar herkes gibi bizi de üzmüştür. Dürüstlüğünden asla şüphe etmediğimiz Çanakkale milletvekili Bülent Turan Bey, konuyla ilgili açıklama yaptı. Mesela sözü edilen yabancı şirkete ilk maden arama ruhsatının 12 Mart 2001 tarihinde verildiğini söyledi. Yine, Halk Parti üyesi birçok iş insanının aynı bölgede madencilik yaptığını, mermer ocağı işlettiğini belirtti. İşte bu ayrıntılar, bizi tekrar üstteki paragrafa götürüyor. Ne var ki oluşturan algı ve hengâme nedeniyle, verilen bilgiler yeterli karşılık bulamadı.

Son bir şey daha: Maden arama ruhsatı verilirken yahut büyük yollar yapılırken, tabiat harikası olan yerlere gereken özeni göstermek, güzellikleri muhafaza etmek adına atılacak en önemli adımdır. Çünkü bu güzellikler, vatanımızın ziynetleridir.

#Doğa
#Tabiat
#Kaz Dağları