Muhatabını zayıf düşürme gayreti içinde olmayan, rencide etme amacı taşımayan hakkaniyetli tenkide hepimizin ihtiyacı var.Bilindiği gibi, kaza ve felaketlerin önemli bir kısmı insan hatasından kaynaklanıyor. Kul kusurludur. Bize eksiklerimizi hatırlatan, samimi ve beklentisiz bir şekilde hatalarımızı söyleyen insanları ciddiye almalıyız. Onları öteki haline getirmek, noksanlarımızı tamam etmez.Dikkat edilmesi gereken bir husus: Eleştiri adı altında ortaya koyduğumuz itirazlar, muarızlar için kullanışlı
Muhatabını zayıf düşürme gayreti içinde olmayan, rencide etme amacı taşımayan hakkaniyetli tenkide hepimizin ihtiyacı var.
Bilindiği gibi, kaza ve felaketlerin önemli bir kısmı insan hatasından kaynaklanıyor. Kul kusurludur. Bize eksiklerimizi hatırlatan, samimi ve beklentisiz bir şekilde hatalarımızı söyleyen insanları ciddiye almalıyız. Onları öteki haline getirmek, noksanlarımızı tamam etmez.
Dikkat edilmesi gereken bir husus: Eleştiri adı altında ortaya koyduğumuz itirazlar, muarızlar için kullanışlı bir malzemeye dönüşüyorsa, yani bizi evvela onlar alkışlıyorsa, geri çekilmek belki de en doğrusudur. Özellikle sosyal medyada bu durumla çok sık karşılaşıyoruz.
Önümüzdeki günlerde siyaset dünyası ve dolayısıyla mütedeyyin camia daha da karışacak görünüyor. Dileriz mahrem meseleler gözler önüne serilmez. Bunun olmaması için herkese sorumluluk düşüyor.
AK Parti, bir sosyolojinin iktidarıdır. Bu bahis ayrıca yazılabilir. Tatil deyince memleketine gidenler ile sahil ve yazlıklara akın edenler vesaire. Biz birinci bölüme dâhiliz. Neredeyse bütün işlerimiz fedakârlık üzerinedir.
İktidarla beraber imkânların artması, maddi rahatlamayı da beraberinde getirdi. Kolay kazanca ve zahmetsiz hayata alışmış bir insandan artık fedakârlık bekleyemezsiniz. Beklerseniz eğer ona da haksızlık etmiş olursunuz.
Temel soru şudur: Bir insan, ekonomik bağımsızlığını kazandıktan sonra da aynı yerde ve fikirde duruyor mu? Durmayanların belli bir toplama ulaştığını görmekte zorlanmıyoruz. Anahtar kelimelerimiz su ve testi olmamalıdır. Çözülmenin, saflardaki seyrelmenin nedenlerinden biri de maalesef budur. Olumlu mânada bizi şaşırtan insanların her geçen gün azaldığına şahitlik etmenin üzüntüsü içindeyiz.
Hemen umut verici bir ilave yapalım: Kaybımız büyük ama biz de küçük değiliz.
***
Işık kirliliği diye bir tabir var. Bunca aydınlatmanın, şatafatın, israfın içinde, yıldızlar görünmez hale geliyor. Burada yıldız, hakikatin kendisi olsun. Mesela: Kırk yıl önce Kudüs yürüyüşüyle yola çıkmıştık, şimdi konser alanına varmak üzereyiz. Birazdan yıldızlar sahne alacak.
Hep beraber yaşıyor ve maruz kalıyoruz. İnsana ve kalbe giden yollar hızla bozuluyor. Aynı dili konuşuyor, aynı kelimeleri kullanıyor, aynı hassasiyetlerden bahsediyor, aynı hasletleri dile getiriyor, fakat bir türlü anlaşamıyoruz. Bunun sebebi ne olabilir? Aklıma ilk gelenler: Bencillik, haset, ihtiras, kibir, paylaşmama arzusu…
Bazen denk geliyorum. Beklentileri karşılanmayan, istediği kendisine verilmeyen, amacına ulaşamayan birileri, hemen eleştiri ipine sımsıkı sarılıyor. Buna elbette eleştiri diyemeyiz. Kendi hırsını, ikbal arayışını, şahsi menfaatini hakikat kisvesiyle sunmaktır bu…
Sadece bize verilenlere değil, verilmeyenlere de şükretmeliyiz. Zalim olabilirdik mesela. Falanca inancın mensubu olarak dünyaya gelebilirdik. Güncelleyelim: İsteyip de alamadığımız o makam, o imkân, bizi belki de başka birine dönüştürecekti.
Peki, bize verilenlerin kıymetini biliyor ve gereken vefayı gösteriyor muyuz? İnsanoğlunun fıtratı iyiliği unutmaya meyillidir. Borçtan kurtulmanın iki yolu vardır; çalışıp ödemek yahut inkâr etmek. Bir borçlu olarak söylemek isterim ki bazı kimselere ikinci şık daha cazip geliyor.