Türkiye’yi durdurmak artık mümkün değildir

04:002/12/2016, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

Türkiye'yi
durdurmak
mümkün mü? Bir kez daha Anadolu'ya hapsetmek,
savunma kalkanlarını yok etmek
,
milli direncini aşındırmak
, sınırlarının sıfır noktasının bir adım ilerisine bakacak şekilde kafasını kaldıramayacak hale getirmek mümkün mü?


Bence mümkün değil. Ne kadar

öfkeli operasyonlar

yapılsa da,

saldırı dalgaları

ardı adına sıralansa da,

içeriden çürütülüp dışarıdan vurulmak istense

de, ne kadar

terör örgütü

varsa seferber edilse de, bugünkü

siyasi akıl ne kadar küçümsenip sulandırılmak istense

de bu artık mümkün değil.



Kendi sorunlarına boğma,

belirsizliğe

sürükleme,

bütün yönlerden kuşatma

tehdidi altına alma, küresel gerilimin adresi olarak öne çıkarma gibi

“caydırıcı”

taktikler bu aşamadan sonra Türkiye'yi

yavaşlatmaya

,

durdurmaya

yetmeyecektir. Onu

büyük yürüyüşten vazgeçirmeye

, o büyük hedeften vazgeçirmeye yetmeyecektir.



Korku duvarı aşıldı bir kere


Kritik eşik aşılmıştır. Psikolojik sınır aşılmıştır. Korku duvarları, tedirginlik çizgileri aşılmıştır

. İttifak taahhütlerinin,

palavra

söylemlerin sonu gelmiş, gerçek ortaya çıkmış, son

yirmi yıllık siyasi aldatmaca

sona ermiştir. Türkiye,

dışarıdan tanımlanma yerine kendini tanımlamayı

başarabilmiştir. Başkalarının

değer

tanımlarına yerine kendi değer tanımlarını öne alabilmiş, kendine bu yönde bir yol haritası çizebilmiştir.



Türkiye;

ABD'nin ve Avrupa Birliği'nin “stratejik konum” söylemleri

nin yerine kendini tanıma, bilme, kendi ayakları üstüne durma zorunluluğunu fark etmiştir. Türkiye,

kendisi için yaşamanın ve kendisi için ölebilmenin

ne olduğunu nihayet öğrenmiştir.



Siyasi aklı sindirme,

toplumsal çatlaklara

yatırım yapıp çatışma alanları oluşturma denemeleri

başarısızlıkla

sonuçlanmıştır. İçeriden ve dışarıdan

operasyonların bin bir türü

denenmiştir. Bu denemeler milletimize

ortak direncin nasıl olacağını

hatırlatmış, onu bilendirmiştir. En önemlisi de Avrupa'nın, ABD'nin, yakın çevremizdeki gelişmelerin oluşturduğu

illüzyon

ortadan kalkmıştır.

Herkes hak ettiği yerdedir

ve bundan sonra öyle tanımlanacaktır.



Türkiye'ye ilk operasyon Arap Baharı ile başlatıldı


Arap Baharı

dönemlerini hatırlayalım.

Kuzey Afrik

a'da başlayan, Ortadoğu'nun her köşesine yayılma eğilimi gösteren,

20. Yüzyılın baskıcı yönetimlerinden ve rehin alınmış iktidarlarından

bunalanların harekete geçtiği dönemleri. Türkiye tam da o dönemler Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'daki hemen her ülke ile

çok yakın ortaklıklar

kurmuş,

ulus üstü yapılar

inşa etmeye girişmiş, bütün coğrafya için

yeni bir kan, yeni bir dinamik

oluşturmuştu.



Arap Baharı coğrafyayı

istila

eden güçlerce bastırıldı, sonuçsuz bırakıldı. Bu

ABD ve Avrupa'nın birlikte organize

ettiği bir müdahaleydi.

İşte bu müdahale ile
Türkiye'nin bölge ile bütün ilişkileri, yakınlaşma çabaları, ortaklık planları, ulus üstü yapılanma projeleri sıfırlandı

. Müdahale sadece Arap Baharı'na değil, Türkiye'ye de yapılmıştı. Türkiye'nin yakınlaştığı

her ülkeye ayar

verildi, her ülke bir şekilde cezalandırıldı.



Batı Türkiye'yi o zaman tehdit etmeye başladı..


Müdahalenin büyüğü Türkiye'ye yapılmıştı, Türkiye'nin

coğrafyaya yaydığı yeni siyasi söyleme, yeni uyanış diline

yapılmıştı. Batı için büyük bir

tehlike

geliyordu, Türkiye bu yeni akımın

öncüsüydü

, siyasi destekçisiydi, besleyicisiydi. Başarılı olursa Batı'nın bölgedeki

bütün nüfuzu, denetimi bitecek, Türkiye alabildiğine güçlenecek, bir coğrafya yeniden yükselişe geçecek, tarih değişecek

, küresel güç haritası allak bullak olacak, 21. Yüzyıl hesapları sıfırlanacaktı.



Buna göz yumamazlardı, yummadılar da. Öyle bir rüzgar estirdiler ki, sınırlarının ötesine bakamaz hale getirildik. İşte

Türkiye'yi durdurma mücadelesi o zaman başlatılmıştı

. İlk başlarda ABD'li yetkililer, Avrupalı dışişleri bakanları

“Türkiye ile Ortadoğu'da ortak olmak istiyoruz”

diyerek bu çıkıştan yararlanma yoluna gittiler. Bir süre sonra

sözler değişti, ortaklık dili tehdit diline dönüştü

. Açıktan suçlamaya, uyarmaya başladılar.



Bizi bu topraklardan ebediyyen sileceklerdi


İşte tam bu seslerin yükseldiği dönemden itibaren, ülkemize karşı

açık operasyonlar

başlatıldı. Artık sözlerini de, müdahalelerini de gizlemiyorlardı. Artık

Erdoğan imajı

üzerine çalışıyor, içerideki

muhalif unsurları ve uyuyan hücreleri

harekete geçiriyorlardı.

Gezi olayları ile Arap Baharı benzeri bir kamuflajla ilk operasyonu

yaptılar. Bu, yeni Türkiye'ye açık saldırıydı.



Ardından

17-25 Aralık

'la Erdoğan ve çevresini

tasfiye

etmeye, Türkiye'yi yeniden ele geçirmeye çalıştılar. Erdoğan'ı devirip, yakın çevresini tasfiye edip,

yeni kurucu aklı ebediyyen bu topraklardan sileceklerdi

.

Binlerce kişilik tasfiye listesi

, tam anlamıyla ülkenin

hafızasını

silme planıydı. Türkiye'yi durdurmayı yine başaramadılar.

Etrafını boşalttılar

ama içeriden çökertemediler.



15 Temmuz durdurma değil, imha planıydı..


İşte

15 Temmuz

bileğini bükemedikleri,

diz çöktüremedikleri

Türkiye'yi yok etmek için, imha etmek için devreye alındı. Artık durdurmak değil, ezmek,

parçalara ayırmak, siyasi tarihten silmek

istiyorlardı. İç savaşla

Suriyeleştirip

, bize yeni

haritalar

dayatacaklardı. Müttefiklerimizin büyük çoğunluğunun böyle bir planın içinde olması, bazılarının

gizli gizli destek

vermesi, bazılarını

mahcup

sözlerle kendini kurtarmaya çalışması bundandı.



Ama bu ülke

korku duvarını

aşmıştı bir kere. Neler döndüğünü, ne tür senaryolarla yüzleştiğimizi görmüş, tanımlamış ona göre

pozisyonunu

almıştı.

On binler o gece sadece darbecilere değil, o çokuluslu saldırıya karşı dünyaya bir söz söylemiş, bir duruş göstermiş, bir uyarı vermişti

: Bu ülke asla diz çökmeyecek, teslim alınamayacaktı.

Toptan imha planlarına ölümüne direnecekti

. Gerçeği, niyetleri, Batı'nın coğrafya ve Türkiye hesapları artık biliniyordu.



15 Temmuz'cular şimdi Suriye'den saldırıyor..


15 Temmuz Türkiye'nin siyasi tarihi için

derin bir kırılm

adır. Ve

yeni kuruluşun tarihidi

r. Geleceğin tarihini büyük ölçüde şekillendirecektir. Artık bu tür senaryolarla

bu ülkede varabilecekleri hiçbir hesap kalmamıştır

. Türkiye yine durdurulamamış, rehin alınamamış, imha edilememiştir.



Şimdi

Suriye'den vuruyorlar

. 15 Temmuz'u başaramayanlar Suriye'den saldırıyor.

Fırat Kalkanı'nı durdurmak, boşa çıkarmak, kilitlemek, Türkiye'yi büyük bir başarısızlığa sürüklem

ek, bu başarısızlığı içeride toplumsal huzursuzluğa çevirmek için inanılmaz bir mücadele veriyorlar.



Güneyimizde oluşturmak istedikleri

terör koridoru

ile Irak ve Suriye'deki

yeni harita planlarını, enerji planlarını

devreye alacak, Türkiye'yi de

güneyden kuşatmış, çevrelemiş

olacaklardı. Bu koridor

ABD'nin, Avrupa'nın ve İran'ın ortak planı

gibi devreye alınmıştı. Fırat Kalkanı ile hesap bozuldu.



Bütün örgütleri karşımıza diktiler


Şimdi burada Türkiye'yi durdurmaya çalışıyorlar. ABD'nin, Avrupa ülkelerinin, İran'ın yönettiği bütün

örgütler bize karşı cepheye sürüldü

.

PKK'sı, Hizbullah'ı, DEAŞ'ı, Haşdi Şaabi'si, ABD istihbaratının kontrolündeki bazı örgütler Fırat Kalkanı'na karşı yeni cephe hattı oluşturdu

.

El Bab

önündeki mücadele, askerlerimize yönelik saldırılar sadece DEAŞ'ın yürüttüğü bir operasyon değil.



Fırat Kalkanı'nın daha

güneyinden

yeni terör koridoru inşa etmek istiyorlar. Türkiye'nin daha güneye inmesini, bu bağlantıyı da kesmesini önlemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla El Bab önünde neredeyse

bütün ülkeler Türkiye'ye karşı mevzilenmiş

durumda. İçeride ortakları var mı, kimler orası ayrı bir konu.



El Bab'a girmek, Afrin ve Tel Abyad'a müdahale şart


Bunu da bozacağız, bozmalıyız

. Çünkü 15 Temmuz'da verilen mücadelenin parçasıdır Fırat Kalkanı. Orada durdururlarsa

geri çekilmek

zorunda kalacağız. Bu

çekilmenin Anadolu içlerine kadar olabileceğini

düşünmek zorundayız. Bedeli ne olursa olsun,

büyük oyunları ve senaryoları bir kenara iterek El Bab'a girmeli, bununla da kalmayıp Afrin'e, Tel Abyad'a doğrudan müdahaleler yapılmal

ı.



Eğer içeride

yeni kalkışmalar, müdahaleler

istemiyorsak, o çatışmayı, o müdahaleyi dışarıda yapmak,

koruma kalkanını

orada kurmak zorundayız. Bu yüzden de

daha kararlı, daha kapsamlı müdahaleler

e girmek zorundayız. Küçük çekincelerimizin,

tedirginliklerimizin

, endişelerimizin yarın

Anadolu içlerinde

devasa sorunlara, kaygılara dönüşeceğini bilmek zorundayız.



Tereddüt olmasın, bu bir kurtuluş mücadelesidir..


Çünkü bir adım

gerilemek intihar

olacaktır artık. Niyetler ortada, hesaplar açık, düşmanlıklar ilan edilmiş durumda. Öyleyse, o niyetleri de, düşmanlıkları da

El Bab'da, Afrin'de gömmek

zorundayız. Onlar 15 Temmuz'u orada devam ettiriyorlarsa biz de mücadeleyi orada vereceğiz. Ve bunu bir

ulusal kurtuluş, milli mücadele

olarak göreceğiz. Bu mücadeleyi kazanmak zorundayız.



Dışarıdan ne vadedilirse edilsin, içeriden ne tür oyalama yapılırsa

yapılsın, bu tarihi fırsatı kullanmak zorundayız. Çünkü

telafisi imkansız

olacaktır. Çünkü

birilerinin Türkiye'yi ciddi biçimde oyaladığından

,

bu işi sulandırmaya çalıştığından

, arkadan

başka işler

çevirdiğinden, yeni bir operasyondan endişeliyiz.



Türkiye'nin

çok yoğun, büyük bir müdahale

ye mecbur olduğunu düşünüyorum. Ve bütün

oyunlara, oyalamalara

rağmen bunu yapacak da. Yapmak zorunda çünkü.. Ne dedik,

Türkiye'yi durdurmak artık mümkün değildir. O dönem geçti.

#Arap Baharı
#El Bab
#PKK
#DEAŞ
#15 Temmuz