Gezi ve 17 Aralık, Türkiye’nin, “2023, Yeniden Kuruluş” projesinin önüne geçmek isteyenlerin denedikleri iki büyük yıkım projesiydi. İlkinde mezhep kimliği öne çıkarılıp etnik çatışmanın yerine mezhep çatışması ikame edilmek istendi.
Örgütler organize edildi, kitle manipüle edildi. Bölgeye, dışarıya, dünyaya açılan, çok güçlü bir çıkış yakalayan Türkiye’yi içeride nefessiz bırakacaklar, boğacaklar, yıllarca devam edecek kaos üzerinden başını kaldırıp sınırlarının ötesine bakamayacak hale getireceklerdi.
Bu bir dış müdahaleydi. Siyasi tarihimize dışarıdan projelendirilen bir iç isyan olarak kaydedilecek, başarılı olsalar belki de bambaşka, daha zayıf, kontrol edilebilir, etkisiz bir Türkiye şekillenecekti. Kısaca Yeni Türkiye projesine karşı çokuluslu bir savaş yürütüldü. Bu, geçmişte yaşadığımız krizlerden nitelik olarak çok farklıydı. Bu sefer, Türkiye’yi kontrol altında tutmanın da ötesinde meydan okuyan bir ülkeyi cezalandırma düşüncesi vardı. Yeni bir gücün, aktörün öne çıkması durdurulmalıydı. İsyan denemesi, geçmişin sorunlarından çok geleceğe dönük bir müdahaleydi, geleceği engelleme düşüncesinden kaynaklanıyordu.
Başarılı olamayınca, Türkiye sağlam durunca, ayakta kalma ve güçlü olma konusunda kararlılığını gösterince 17 Aralık projesi devreye sokuldu. Bu sefer sokak üzerinden değil sistem içinden, devlet iktidarını dar alanlara serpiştirilmiş kadrolara projeler servis edilerek oyun kuruldu. Amaç yine aynıydı: Türkiye’yi durdurmak istiyorlardı. Bu sefer de, bir önceki gibi, Yeni Türkiye Projesi’nin öncüleri hedef alındı. Bütün tepe yöneticiler, onlara destek veren siyasi ve ekonomik çevreler biçilecekti. Eski siyaset tarzı, vesayetçi kadrolar devlet iktidarını denetim altına alacak Türkiye’nin yükselişi sabote edilecekti.
Her iki denemede de Türkiye, 28 Şubat müdahalesi ile mahkum edilmek istenen kadere yeniden zorlanmıştır. Çünkü 28 Şubat müdahalesi, iktidar alanlarına toplumsal katılımı engellemeye, milli bir duruşun filizlenmesinin önüne geçmeye dönük, İsrail ve ABD aşırı sağının bir projesiydi.
Ak Parti’nin uzun iktidar süresine rağmen yeni şeyler üreten tek siyasi hareket olduğu gerçeğini gözden çıkarmayalım. Geleneksel muhalefetin tükenmişliği, üretemez hale gelmişliği ortada. Geleneksel muhalefet dışında kalan dar siyasi çevreleri ortak bir amaç etrafında piyasaya sürme projeleri hep hüsranla sonuçlandı. Öyleyse bu alanda onlara yapacak pek bir şey kalmıyor.
Çözüm sürecini sabote etmek iyi bir seçenekti. Başarsalar, bütün oyunları yeniden kurgulamak zorunda kalacaktı Türkiye. Ama o da bütün saldırılara rağmen şimdilik yolunda gidiyor. Bütün bölgenin perişan olduğu bir dönemde ilk ve tek yapıcı, bileştirici model olarak öne çıkıyor. Buradan bir sonuç çıkması da kararlı siyasi duruş karşısında zor görünüyor.
Ekonomiyi felç etme, dünyadaki ekonomik krizin sağladığı fırsatlardan yararlanma ve Türkiye’nin her şeye rağmen ayakta duran ekonomisini vurma çok iyi bir seçenek olabilirdi. Ekonomik bağımlılık Türkiye’ye karşı bir silaha dönüştürülebilir, bunun üzerinden siyasi sonuçlar elde edilebilir, amaç hasıl olabilirdi. Hatta ekonomik kriz üzerinden jeopolitik hesaplar bile yapılabilir, Türkiye’nin bölgeye yönelik çıkışları hedef alınabilirdi.
Bu seçenek hala masada. Denemeye çalışıyorlar. Ekonomiyi felç ederek siyasetin kitlesel desteğini vurmak, böylece yeni bir siyasi dizayn yapma fırsatı için tetikte bekliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtemelen bu tehlikeyi farketti ki, son dönemlerde mesajlarında ağırlıklı olarak bu yönde uyarılar yapıyor. Başarabilirler mi? Hiç sanmıyorum. Bu proje de ellerinde patlayacak.
Ama asıl darbe başka bir yönden geliyor. Bu yönde kısmen başarılı da sayılabilirler. Türkiye’nin derhal gözlerini açması, harekete geçmesi gereken bir alan bu: Sınırlarının hemen ötesinde Türkiye’nin elini zayıflatmak, etkisini kırmak, onu Anadolu sınırlarının ötesine bakamayacak hale getirmek istiyorlar. Mısır’da askeri darbe ile, Irak’ta İran denetimi ile, Suriye’de IŞİD ile bölgedeki Türkiye etkisini silmeye çalışıyorlar.
Türkiye Mısır’da demokrasiye destek veriyor, onlar askeri darbeye destek veriyor. Türkiye Suriye’de meşru muhalefeti destekliyor onlar bunun karşısında IŞİD gibi bir proje ortaya koyuyor. Türkiye Irak’ta normalleşmeye dönük çabalar içine giriyor onlar tamamen İran’ın denetimine sunup ülkeyi ayrıştırıyor.
İçeriye yönelik müdahalelerin belki çok daha keskin halini dışarıda, yakın çevresinde Türkiye karşıtı bir cephe oluşturarak yapıyorlar. Bu haliyle Türkiye ile savaşları içeriden dışarıya kaydı. İçeride çökertemedik bari dışarıda önünü keselim, alanını daraltalım çabası içindeler. İşte bu jeopolitik bir savaştır ve giderek çok daha sertleşecek.
Türkiye, içerideki karmaşadan kurtulup hızla bölgesel denkleme yeni bir soluk vermek zorunda. Yeni adımlar atmak, yeni inisiyatifler geliştirmek, içeride kendisini boğmaya ayarlı müdahalelerin üstesinden gelerek, bölge genelinde yürütülen çevreleme harekatına dur diyecek adımlar atmak zorunda.
Çünkü bu mücadele yüzyılın mücadelesidir. Birinci Dünya Savaşı bizim tarihimizin en büyük kaybıdır. Ardından Türkiye Cumhuriyeti yeni bir inşanın ilk adımıdır. Şimdi “ikinci adım” atılıyor ve mesele bu yüzden çok büyük.
İlk ikisinde olduğu gibi, bu üçüncü savaşta da karşıda çok geniş bir cephe vardır. Dolayısıyla içerideki ve bölgedeki her karşı duruş bize göre çokulusludur. Bu çokuluslu cephenin Türkiye’nin güneyinde kurduğu yeni oyunu, çevreleme harekatını boşa çıkaracak güçlü bir adım lazım. Şu an en yıpratıcı mücadele bu alana kaymıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin geç olmadan, seçimlerden hemen sonra bölgede oluşturulmaya çalışılan Türkiye karşıtı yeni denklem arayışına güçlü bir cevap vermesi, yeni bir oyun kurması gerekiyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.