Türkiye, S. Arabistan’a da askeri üs kurmalı

03:0029/04/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
İbrahim Karagül

Bırakın saldırsınlar. Bırakın karşı dursunlar. Bırakın Türkiye'nin gelecek ufkunu karartmaya çalışsınlar.
Bırakın yüz yıllık emperyal tortularla hastalık yaymaya devam etsinler
.
Bırakın
Türkiyeli olmaktan daha çok Amerikalı, Alman, İngiliz, İsrailli ya da Rus olsunlar
. Bırakın ekonomik alanda, siyasi alanda, entelektüel alanda
birer “iç işgalci” gibi
hareket etsinler.


Amaçlarına ulaşmak için,

Türkiye'yi durdurmak için küresel istihbarat ağıyla, terör örgütleriyle oynaşsınlar

. Küçücük meseleleri Türkiye'nin en önemli sorunuymuş gibi öne çıkarsınlar, zihin karatsınlar. Bırakın

yapabildikleri kadar düşmanlık yapsınlar, vatanlarına ve milletlerine sövsünler

.



Kut-ul Amare'yi niye şimdi hatırladık?


Tarih küçük insanların oyuncağı değildir

. Büyük düşünenlerin, büyük mücadeleler verenlerin,

büyük hayalleri

olanların hikayesidir.



Onlar kaybedenlerdir.

Bugün sesleri çok çıksa da, bugün başkent başkent dolaşsalar da, onlar tarihin kaybedenleridir

. Bir süre sonra sesleri kaybolup gidecektir. Çünkü onlar,

tarih yapıcı güçlerini, niteliklerini, dinamiklerini çoktan kaybettiler

. Onlar, o

Soğuk Savaş artığ

ı düşüncelerle bugünden sonra ancak ve ancak birer malzeme olmaktan öte rol oynayamayacaklar, kendilerine bundan fazlası verilmeyecektir.



Bugün Kut-ul Amare zaferinin yüzüncü yıl dönümü

.

Hafızamızdan silinen bir zaferi yüz yıl sonra nasıl arayıp bulduysak

, kendimizi de öyle bulacağız. Sadece bu örnek bile verilen büyük mücadeleyi gözler önüne sermeye yetiyor. İşte biz,

tarihi normalleştirmek isterken, ülke ve vatan sevgisini yeniden öne almak isterken, millet kavramını geniş yorumlamak isterken, Türkiye ülkesini yüz yıl sonra yeniden düşünürke

n, Anadolu sınırlarının çok ötesinde el ele tutuşacağımız dostlarımızı keşfederken bunu yapmaya çalışıyoruz.



En zor zamanda zafer kazanmak


Bu anlayışı, bu

idraki

yaygınlaştırmaya çabalıyoruz.

Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, yüz yıl sonra ilk kez bu zaferi anıyorsa, o tarihi bizi yaşatanlara saygı ifadeleri kullanıyorsa, onlarla övünüyorsa, onlarla bağ kuruyorsa, halka tamamlanmış, tarih kendi akışını bulmuştur

.

Erdoğan

'ın, “en zor zamanda bile zafer kazanabildiğimize” yönelik sözleri derin bir gerçeğin ifadesidir. Bizler tarihin her aşamasında en zor zamanlarda bile ayakta kalmayı,

sadece kendimizi değil, çevremizi de ayağa kaldırmayı bilen bir gelenekten

geliyoruz.



İşte

tarih yapıcı özellik bud

ur ve Türkiye,

20. yüzyıl parantezi

ni kapattıktan sonra, son yirmi yılda bu özelliğine geri dönmüştür. Biz, bu sorumluluğu,

bu büyük hesabı çarçur etme

yüksüne sahip değiliz. Birkaç kendini bilmezin, birkaç

kifayetsizin

, bugünler için hazırlanan birkaç

“iç işgalci”nin

hezeyanlarına teslim olacak değiliz.



Teröre değil, işgale karşı vatan savunması


Saldırılara, engellemelere, çirkinlikleri ve çirkefliklere rağme

n, tarih bu yönde akmaya devam edecektir. Son üç yıldır işte bu büyük mücadeleyi bitirmek için ardı ardına saldırılara uğruyoruz. Yaşadığımız bütün krizler, bütün

itibarsızlaştırma

çabaları,

Türkiye'yi durdurmaya

dönüktür ve

çokuluslu

bir müdahaledir.



Bugüne kadar

içerideki aparatlarını

harekete geçirenler, yeri geldiğinde

doğrudan saldırı

seçeneklerini de öne alacaktır. Bunun olabileceğini kesinlikle ihtimal dahilinde tutun. Çünkü mesele, hepimizin tahmin ettiğinden daha büyüktür,

bölgesel güç haritasını yeniden belirleyecek ölçektedir

. Bu yüzden

yüzyıllık bir hesaplaşma

içinde olduğumuz gerçeğini asla yabana atmayın.



Türkiye'nin

“terörle mücadele”

adı altında yürüttüğü operasyonlar aslında bu

çokuluslu müdahaleye, dış müdahaleye karşı vatan savunmasıdır

. Bunun adı terörle mücadele değil,

savaştır

. Şehirlerimiz bir terör örgütü üzerinden işgal edilmek istenmektedir.



Coğrafi müdahalenin asıl hedefi Türkiye'dir


PKK'nın

Arap Baharı

ile aynı dönemde silahı tekrar öne almasının sebebi bu yönde

verilen talimattır

.

Örgüt, bölgenin yeni haritası için seferber edilmiştir

. Bölgede verilen mücadele bu yüzden teröre karşı değil,

İstiklal Savaşı

'nda olduğu gibi, işgale karşı verilmektedir.



Devlet aklının, siyasi aklın, millet iradesinin

onlarca yıl sonra böyle bir bilinçle hareket ediyor oluşu, beraberinde bir

coğrafi sorumluluk

getirmektedir. Bu sorumluluğa karşı bayrak açan

herkes, her örgüt, her devlet aynı saftadır ve Türkiye ile savaşmaktadır

. Bize

harita dayatanlara, harita taslaklarıyla cevap verebilme yeteneği

, bu mücadelenin en büyük silahıdır.



Haçlı Savaşları

'ndan sonra,

Moğol

istilasından sonra nasıl bir yükseliş dönemi başladıysa ve bu dönem

coğrafyayı biçimlendirdiyse

,

Birinci Dünya Savaşı'

ndan sonra da öyle bir dönem başlayacaktı ve bu başladı. Öyleyse, coğrafyamızı kasıp kavuran

kaosun asıl hedefi bu tarihi misyondur, Türkiye'dir

. Üçüncü şok etkisini kaybetmiştir, o

kaos fırtınasını tersine çevirecek güç de Türkiye

olacaktır.



Türk askerinin ne işi var Katar'da?


Başbakan
Davutoğlu

dün

Kata

r'daydı. Daha önce karar verilen

askeri üs

için bir anlaşma yapıldı.

Türk askerinin Katar'da ne işi var?

Neden

Balkanlar'da, Lübnan'da, Azerbaycan'da, Somali'de, Irak'ta

?

Buralarda ne arıyoruz?

Türkiye'yi savunmak için, coğrafi sorumluluklarımızı yerine getirmek için, ayağa kalkmak ve 21. yüzyıl güç haritasında bir

garnizon ülke

tanımlanmamak için.



Bugünleri

Abbasi'lerin

son dönemlerine, zayıfladığı dönemlere benzetiyorum.

Zinde bir güç olarak bölgeye gelen Müslüman Türklerin siyasi tarihe etkisinin bir benzeri

nin ilk aşamalarını yaşıyoruz sanki. O dönem Abbasilere yardım için gelen Müslüman Türkler,

yüzlerce yıl sonra, Osmanlı'nın çöküşüne kadar İslam'a hizmet etmeye, coğrafyayı diri tutmaya devam ettiler

. O çöküşten sonra ise, hepimiz kendi vatanlarımızda esir düştük, sınırlarımıza

hapsolup

kaldık. Artık hepimiz birer

cephe ülkesi

, birer garnizon devletlerdik.



Amerika, Arapları köşeye sıkıştırdı


Bugün

coğrafya kendi iç savaşını

yaşıyor.

Mezhep

krizi üzerinden bölgesel savaşlar planlanıyor. Suriye krizi belli bir aşamaya geldiği anda

Basra Körfezi

, bölgenin en büyük çatışmalarına sahne olacak.

Arap dünyası, artık Batı'nın, ABD'nin kendilerine gelecek güvencesi vermediğinin

farkında. ABD'nin Suudi Arabistan'ı

11 Eylül

'den sorumlu ilan etmek için hazırladığı yasa, Körfez'in

yüzlerce milyar dolarına el koyma

ya ve bu ülkeleri

İran

'ın önüne atmaya dönük ilk hamleler.



Washington

ile

Tahran

arasındaki anlaşma Körfez ülkelerini köşeye sıkıştırdı. Türkiye'nin Katar'da askeri üs kurması,

Birleşik Arap Emirlikleri

'yle yeniden yakınlaşmaya dönük girişimler, S. Arabistan'la birçok konuda ortak hareket etmesi, aslında

ortak tehditlere yönelik savunma
arayışı

dır.



Türkiye-İran

soğukluğunun ve

Türkiye-Rusya

krizinin alt yapısı da

bu amaçla

hazırlanmıştır. Bir ortak savunma arayışı hızla öne çıkmaktadır. Belki bu ortaklıklar, coğrafyayı

paramparça

edecek iç savaşa giden kapıları da kapatacaktır.



PKK geri çekilecek, IŞİD öne sürülecek


Gezi

olayları ile başlayan,

17 Aralık

müdahalesiyle

keskinleşen

müdahaleler,

PKK üzerinden intihar saldırısı

olarak devam ettirildi.

Biri başarısız olunca yeni senaryo

devreye sokuldu. Şimdi

“terörle diz çöktürme” seçeneğ

i de başarısızlığa uğramış görünüyor.



IŞİD saldırılarına özellikle dikkat edin

. PKK'ya verilen rol, bir süre sonra bu örgüte havale edilebilir. IŞİD üzerinden,

Suriye üzerinden Türkiye'ye saldırılar başlayabilir

. İşte bu,

açık savaş ilanı

olacaktır. Güney sınırlarımızdan doğrudan saldırılar başlayacaktır. O zaman

saldırıyı yapanların o örgütler olmadığını, doğrudan “müttefiklerimiz” olduğunu

daha iyi göreceğiz. Bu yüzden çok yakında PKK terörünü başarısız ilan edeceklerdir.



Katar'daki üs yetmez.

Türkiye, bir an önce S. Arabistan'da, Lübnan'da, Yemen'de ve Suriye'nin her bölgesinde askeri olarak varolma yoluna gitmelidir

.

Bölgesel savaş hazırlığı varsa, bölgesel savunma hazırlığı da hızlandırılmalıd

ır.




#Kut-ul Amare
#S. Arabistan
#Katar
#IŞİD