Türkiye, kuşatma için gelenleri şoka uğrattı. Peki siz, neredesiniz?

04:0013/10/2020, Salı
G: 12/10/2020, Pazartesi
İbrahim Karagül

Türkiye; Osmanlı’nın çöküşünden sonra ilk kez, bugünkü gibi, bir güç inşasına girişti. Siyasi, kültürel, jeopolitik iddia ve mirasını harekete geçirdi. Üstündeki tozu attı, siyasi genetiğini yeniden keşfetti.Osmanlı’nın çöküşünden, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana dondurulan, ertelenen bütün iddia ve dosyalarını yeniden açtı. Elinden alınan, etki alanından çıkarılan, rehin alınan her yere ve her şeye güç verdi.Cepheden merkeze, vesayetten yerliye: Türkiye artık güç, iddialar ülkesidir.Bugüne kadar

Türkiye; Osmanlı’nın çöküşünden sonra ilk kez, bugünkü gibi, bir güç inşasına girişti. Siyasi, kültürel, jeopolitik iddia ve mirasını harekete geçirdi. Üstündeki tozu attı, siyasi genetiğini yeniden keşfetti.

Osmanlı’nın çöküşünden, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana dondurulan, ertelenen bütün iddia ve dosyalarını yeniden açtı. Elinden alınan, etki alanından çıkarılan, rehin alınan her yere ve her şeye güç verdi.

Cepheden merkeze, vesayetten yerliye: Türkiye artık güç, iddialar ülkesidir.

Bugüne kadar ABD ve Avrupa baskısıyla susturulan iradesini harekete geçirdi. Cepheden merkeze döndü, vesayetten yerliye döndü, Batı başkentlerinden Anadolu’ya döndü, emanet zihinlerden kendi aklına döndü.

Türkiye düşüncesinin sadece ve sadece kendi hamuruyla inşa edilebileceğini gördü. Bu düşüncenin sadece kendisi tarafından tanımlanacağını gördü.

Yirminci yüzyıl aklıyla ayakta kalamayacağını, bir yirminci yüzyıla daha mahkûm olmanın kendisini yok edeceğini, “müttefik” bildiklerinin anavatanı hedef aldıklarını artık büyük tehdidin onlardan geldiğini gördü.

Türkiye güç ve iddialar ülkesiydi artık.

Başka ne yapabilirdi Türkiye? Diz çöküp boyun mu eğseydi?

Ne yapması gerekiyordu, başka ne yapabilirdi bu ülke!

Diz çöküp, boyun eğip olacaklara razı mı gelmeliydi? Kendisi için biçilen her role, her çöküşe, her yok oluşa evet mi demeliydi?

Devlet iktidarı, siyasi düşüncesi, ekonomisi, istihbarat yapısı, askeri varlığı yine Batı başkentlerinde mi tanımlanmalıydı? Onların insafına, iradesine mi teslim olmalıydı?

Onların tayin ettiği rolleri, “milli”, “ulusal” görüp on yıllarca daha kendine ve halkına yalan mı söylemeliydi?

ABD’nin, Avrupa’nın, Atlantik ekseninin 21. yüzyıl düzeni için gönüllü askeri mi olmalıydı? İsrail’in güvenliği için seferber mi olmalıydı?

Coğrafyanın işgali, istilâsı ve yağması için paralı güç mü olmalıydı? Batı’nın yüzyıllardır devam eden sömürgeciliği yeniden formatlanırken Türkiye, kendini buraya mı monte etmeliydi?

Tehdit sınırlarımıza dayandı. Çünkü Selçuklu olmuştuk. Çünkü Osmanlı olmuştuk. Çünkü hafıza böyleydi.

Bunları yapsa bile kurtulamayacaktı. Çünkü ana hedef kendisiydi? Çünkü Selçuklu olmuştu, Osmanlı olmuştu, yüzyıllarca bu coğrafyayı biçimlendirmişti, Haçlılarla mücadele etmiş, yine yüzyıllarca Batı ile hesaplaşmıştı. Tarih böyleydi, hafıza böyleydi.

Bir daha olmaması için denetlenecekti, zayıflatılacaktı, küçültülecekti. Hesap buydu ve bu hesap sınırlarımıza dayanmıştı.

Irak’tan kuşatma, Suriye’den çevreleme, İran sınırından Akdeniz’e uzatılan “terör koridoru” haritası, Doğu Akdeniz’de köşeye sıkıştırma girişimleri, Ege’de Türkiye karşıtı cepheler oluşturma, Akdeniz’deki tatbikatlar, BAE-Suud üzerinden Arap cephesi kurma çalışmalarının tamamı işte bu hesap içindi.

İşte o gün Türkiye kalbinden vuruldu. Yabancı ordular Anadolu’ya yürüyecekti.

Sınırlarımıza dayanan tehlike, 15 Temmuz’da içeriye taşındı. Türkiye tam kalbinden vuruldu. Tarihin en büyük iç işgal denemesine teşebbüs edildi. Bu işgali Türkiye’nin “müttefik”leri yönetiyordu.

İşte o gün, Türkiye bitmiş olacaktı, bir yüz yıl daha susturulacaktı. İşte o gün, sınırlardaki tehdit açıktan içeriye akacaktı, yabancı ordular Anadolu içlerine yürüyecekti. İşte o gün, vesayet tam işgale, denetime dönüşecek, dünyanın yeni düzenine göre geriye parçalanmış bir Türkiye kalacaktı.

“Tamam baş üstüne, emredin efendim” mi dememiz gerekiyordu!

Bu ülke başka ne yapmalıydı? Bütün bunlara razı mı gelmeliydi?

“Karadeniz’de doğalgaz aramayın, Akdeniz’de petrol aramayın, donanmanızı üslerinize çekin, Suriye sınırına yığınak yapacağız ses çıkarmayın, Ege adalarını silahlandıracağız susun, Türkiye’yi bizim adamlarımız yönetecek boyun eğin” diyenlere ne diyecekti?

“Tamam baş üstüne, emredersiniz” mi demesi gerekiyordu?

Hayır! Asla!

Bunu yapamazdı, yapmazdı. Boyun eğmesi intihardı…

Yapması gerekeni yaptı. Kendine döndü, özüne döndü, hafızasına döndü, aklına döndü, gücüne döndü. Tarihî tezlerine, iddialarına, genetiğine döndü.

Güç inşasına, savunma inşasına, akıl ve bilinç inşasına döndük.

Çünkü en büyük savunma, tek savunma buydu, biliyordu. Bin yıldır bu coğrafyada her tehdidi böyle savuşturmuştu, biliyordu.

Ancak böyle ayakta kalacağını biliyordu. Sınırlarının sıfır noktasında savunma kurmanın yarın o sınırı Anadolu içlerine taşıyacağını biliyordu.

Türkiye olağanüstü güç inşasına, savunma inşasına, akıl ve bilinç inşasına girişti. Savunma hatlarını, direnç hatlarını coğrafyanın derinliklerine genişletti.

Kafkasya’da, Libya’da, güneyimizdeki bölgelerde kardeşleriyle direnç hatları oluşturdu. Etrafında kurulan bütün kuşatma, çevreleme planlarını altüst etti. Güney kapısını, batı kapısını, doğu kapısını açık tutmak için ne gerekiyorsa yaptı, yapıyor.

Kuşatma için gelenler işte böyle şoka uğradı.

Türkiye bir taraftan küresel sistemi sorguluyor, yeni dünya düzeninin ana aktörlerinden biri oluyor, diğer yandan coğrafyanın dinamiklerini uyandırıyordu. Coğrafya inşa edici gücünü harekete geçiriyordu.

Kuşatma için gelenler şoka uğradı. Bu kadar kısa zamanda bu kadar güç hareketliliğini öngöremediler. Bir vatan ekseni, “Türkiye Ekseni” artık kurulmuştu.

“Erdoğan gibi lider, Türkiye gibi ülke” profili, Atlantik’ten Pasifik kıyılarına kadar bütün ülkeleri, kitleleri etkileyen bir siyasi dalgaya dönüşüyordu.

İçeride kutsalı olmayan bir cephe oluşturdular.

Ama durmadılar. Sınırlarımızın sıfır noktasında kurulan cepheleri bu sefer içeriye taşıdılar. Erdoğan karşıtlığı ile gizlenen bir “Türkiye karşıtlığı” cephesi kurdular.

Sağcısı, solcusu, İslâmcısı, liberali, milliyetçisi, terör örgütleri.. Batı’nın nüfuz alanında olan ne kadar insan, çevre, parti, örgüt varsa tek bir potada birleştirdiler.

Kendilerince siyasi “kutsal”ları olan bu çevreleri, hiçbir kutsalı olmayan bir cephede topladılar. Şimdi bu yapı “Erdoğan’ı devirmek” için ortak çalışıyor. Ama aslında devirmek istedikleri, durdurmak istedikleri Türkiye.

Hiçbir yerde Türkiye’nin yanında durmadılar, onu yalnız bıraktılar.

Çünkü; Erdoğan’ı devirmek de, Türkiye’yi durdurmak da kendi planları değil. “ABD’de yeni oluşacak yönetimin ilk işi Erdoğan’ı tasfiye etmek” diyenler, “Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti güçlendireceğiz” diyenler tarafından önlerine konulmuş bir dosya bu.

Osmanlı’nın çöküşünden sonra ilk kez ayağa kalktık. Ama onlar Türkiye’yi yalnız bıraktı. Selçuklu yükselişi gibi, Osmanlı yükselişi gibi, Türkiye yükselişi izliyoruz. Ona güç veriyoruz. Ama onlar Türkiye’nin yanında değil, karşısında yer alıyor.

Libya’da, Suriye’de Karabağ’da, Doğu Akdeniz’de, Ege’de hiçbir şekilde Türkiye’nin yanında durmadılar. Ona güç vermediler. Tam aksine, içeriden gücünü emdiler, eritmeye çalıştılar.

‘Paralel Devlet’ bitti, ‘Paralel Türkiye’ peşinde koşanlar var.

Bütün cepheler başarısız oldu. Bu cephe de başarısız olacak. Öyle şeylere tanık olacağız ki; kendilerini kapattıkları o cephede unutulup gidecekler.

“Paralel devlet” projesi çöktükten sonra, “Paralel Türkiye” için seferber olanların içinde bulunan ve kendilerini muhafazakâr, milliyetçi olarak tanımlamayanlar, pozisyonlarını yeniden kontrol etmeli.

Artık Türkiye’nin bütün mücadelesi küresel ölçeklidir. İç politikası bile. Durduğumuz yeri belirleyen tek gerçek budur. Çünkü hiçbir siyasi hesap, kişisel düşünce ya da bakış, Türkiye düşüncesi üzerinde değildir.

Türkiye’ye inanın!

Kafkaslar’dan, Akdeniz’den, Karadeniz’den, Ege’den, coğrafyanın derinliklerinden gelecek her haber Türkiye’ye güç verecektir. Aklımız, idrakimiz, kimliğimiz zihnimizdeki bütün örtüleri atıp “Türkiye Ekseni”nde durmaya, ona güç vermeye mecbur bırakıyor bizi.

Çünkü bu, yüzyılların hesaplaşması. Bin yıldır bu coğrafyada verdiğimiz bütün mücadelelerin özetidir.

İçeriden ümitsizliğe yatırım yapanlara, eski mevzilerine tutunanlara, psikolojik yılgınlık oluşturanlara izin vermeyin. Türkiye’ye inanın!

#Türkiye
#Kuşatma
#Güç