Türkiye için son hesaplaşma bu..

04:002/09/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
İbrahim Karagül

Çok boyutlu, Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli hesaplaşmasını yaşıyor Türkiye. Eskinin iktidar kurucuları ile yenininyerlileriarasında bir hesaplaşma bu. Eskininvesayetçileriile yenininmilli direnç unsurlarıarasında bir kavga bu. Eskinin sığınmacıları ile yeninin Türkiye'yi dönüştürüpyeni bir tarih yazmakisteyenleri arasında bir mücadele bu.Cesurlarla yılışıkların, meydan okuyanlarla emanetçilerin, eski imtiyazlı azınlıkla Anadolu insanının rekabetibu. Yüz yıl sonra, vesayetparantezini kapatanlarla,

Çok boyutlu, Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli hesaplaşmasını yaşıyor Türkiye. Eskinin iktidar kurucuları ile yeninin
yerlileri
arasında bir hesaplaşma bu. Eskinin
vesayetçileri
ile yeninin
milli direnç unsurları
arasında bir kavga bu. Eskinin sığınmacıları ile yeninin Türkiye'yi dönüştürüp
yeni bir tarih yazmak
isteyenleri arasında bir mücadele bu.

Cesurlarla yılışıkların, meydan okuyanlarla emanetçilerin, eski imtiyazlı azınlıkla Anadolu insanının rekabeti
bu. Yüz yıl sonra, vesayet
parantezini kapatanlarla
, Türkiye'nin
sadece Anadolu
olmadığını farkedenlerle zihinlerimizi rehin alanların, bize bir 20. yüzyıl daha yaşatmak isteyenlerin
boy ölçüşmesi
bu.

İlk kez saflar bu kadar keskin

Cumhuriyet tarihi ilk kez
safları bu kadar net, tarafları bu kadar keskin
bir hesaplaşmaya tanık oluyor. Tam anlamıyla bir tarihi kırılma yaşandığı için sözler de, mücadele yöntemleri de oldukça keskin oluyor.

Çünkü ya Türkiye,
yüzyıllar içinde olduğu gibi kendini dönüştürme becerisini
devam ettirecek, yeni küresel güç haritasında sağlam bir zemin oluşturacak ve bir
gelecek
inşa edecek ya da yeniden vesayet altına alınıp,
tipik bir Ortadoğu yönetimi gibi kişiliksiz bir ülke olarak varlığını devam ettirecek.

Büyüyemezse küçülecek
, kendini yeniden kuramazsa parçalanacak.

Hesaplaşma'nın taraflarını iyi görmek için
Birinci Dünya Savaşı
'na, Çanakkale Savaşı'na veya İstiklal
Mücadelesi
'ne bakmak yeterli. Bir imparatorluktan geriye kalanların
son sığınak
olarak toplandığı Anadolu, tam da
taşacak noktaya geldiği anda
benzer bir saldırı yeniden başlatıldı. Önceden
vekalet
yönetimleri üzerinden kontrol altında tutuluyordu, kontrol edilecek ölçeği aştığı anda içeride ve dışarıda, o ortak cephe yeniden harekete geçti.

Siyasi kimliklerimizin üstünde bir gerçek var

Bugünü okumak, elbette
hamasetle
olmayacaktır. Ama bugünü okumak dar alanda paslaşmalarla,
günübirlik dedikodularla
da olmayacaktır. Onlara mahkum olursak bu hesaplaşma kaybedilmiş olacaktır.

Böyle bir durumda
siyasi söylemlerin ve örgütlenmelerin, etnik kimliklerin, mezhep kimliğinin, bölgesel hesapların, politik tavırların anlamı kalmıyor
. Bölgemizdeki bir çok ülkede gördüğümüz gibi, bir noktadan sonra geriye
sadece millet, vatan, insan
kalıyor. Bunların altındaki bütün kimlikler ve tanımlar anlamsızlaşıyor.

Siyasi partilerimizin, sivil kuruluşlarımızın, kanat önderlerimizin, hemen yer şehirde sessizce ama dimdik ayakta duran bu
milletin siniruçlarının
içinde bulunduğumuz bu yalın gerçeğin farkında olması ve ayaklarının sabitlendiği yeri bu gerçeğe göre belirlemesi gerekiyor.

Üç büyük tehdide karşı uyanık olun

Günlerdir Türkiye'nin önündeki “
üç yakın tehdit
”ten söz ediyorum: “İç işgalciler”, “entelektüel teröristler” ve “
siyasi istikrarsızlar
”.

Bu üç kavram ışığında gelişmelere bakarsanız; kimlerin nasıl bir saf belirlediğini, kimlerin kimlerin savaşını yürüttüğünü, ülke ve millet söz konusu olduğunda pozisyonlarının bir anda nasıl da yabancılaştığını, iç politik tartışma kamuflajı altında nasıl bir Türkiye biçimlendirmeye çalıştıklarını,
kimleri tehdit olarak gördüklerini
, devlet iktidarını ellerine geçirince kimleri darağaçlarına göndereceklerini anlarsınız.

İç işgalcilerin devletin
merkezini kuşatıp
nasıl bir vesayet sistemi kurmak istediğini, iç muhalefet adı altında her türlü “
kısa devre iktidar” projelerini nasıl finanse ettiklerini
, entelektüel teröristler üzerinden bu planları kamuoyuna nasıl
pazarladıklarını
, siyasi istikrarsızlar üzerinden ülkeyi nasıl
kilitlediklerini
, Türk siyasetini nasıl
kısırlaştırdıklarını
göreceksiniz.

PKK'nın gölgesine sığınan kalemşörler

Entelektüel teröristlerin kalemlerinden kan damladığını, ellerinde
Kaleşnikof'larla
önüne geleni taradığını göreceksiniz. Kan üzerinden,
itibar suikastleri
üzerinden aynı projenin
tetikçileri
haline geldiklerini göreceksiniz. Son derece sığ
, öfke ve nefret
cümlelerinin ötesine geçemeyen
, bu ülke için tek olumlu ve yapıcı cümle kuramayan, hiç bir öneri getiremeyen, ülke ve millet saygısını kaybetmiş bu yazar erbabının,
PKK'ya tek cümle bile etmediklerini
, edemediklerini göreceksiniz.

Bir silahlı örgüt üzerinden Türkiye'ye ayar verildiğini, hepsinin bu örgütün arkasına sığındığını, örgütün silahları üzerinden intikam aldıklarını göreceksiniz.

Hayasızca bir saldırı bu

Utanmazca, hayasızca bir saldırı altında Türkiye
. PKK'nın akıttığı kan kadar, onun arkasına sığınanların, onun gölgesinden ateş edenlerin
cinayetleriyle
karşı karşıya. Bazıları bu cinayetleri açık açık yaparken, bazıları
yılışık
, kişiliksizce yapıyor.

PKK üzerinden ülkenin Güneydoğu'sunu ele geçirmeye, devleti bu bölgelerin dışına atmaya dönük bir işgal girişimi var. Dar anlamda terörün çok dışında, Türkiye'nin ilk kez yüzleştiği bu gerçek, eğer Suriye'nin kuzeyini Akdeniz'e kadar bütün sınır boyunu denetim almaya dönük Kuzey Koridoru gerçek olsaydı daha da genişleyecek, ülke çepeçevre kuşatılacaktı.

Son perde, terörle ortaklık

Bu
son perde
nin öncesinde
sokak terörü ve 17 Aralık darbe girişimi
de bunların eseriydi.
Gezi
isyanı, çevre hassasiyeti ile pazarlanmış bir darbe girişimiydi. 17 Aralık
yolsuzluk kamuflajı
üzerinden servis edilen bir darbe girişimiydi. Şimdi örgütleri, siyasi çevreleri, bazı sermaye gruplarını, terörü tek cephede topladılar.

Bugün terör üzerinden,
PKK üzerinden bir darbe
girişimi yürütüyorlar. Son umut olarak Türkiye'yi ateşin içine atmaya,
Suriyeleştirmeye
çalışıyorlar. Onlar için bu ülke demek, yönetilebilir alanda tutulan,
küçük ama kendilerine ait, millet kavramının sürü kavramıyla eş anlama geldiği, pijamalı denetimlere tabi hükümetler tarafından yönetilen bir ülke
demektir. Onlar güç ve çıkar hesaplarıyla ülkeyi rehin almaya çalışıyorlar. Entelektüel teröristler üzerinden de bu
pis senaryoyu aklamaya
çalışıyorlar.

Medya organları PKK ile beraber çalışıyor. Kalemşörleri terör örgütleriyle aynı dili kullanıyor. Ekran
şovmenleri
teröre övgüler
düzüyor. Şehit edilen askerlerin, polislerin, Güneydoğu'da sadece
PKK'lı olmadığı için öldürülen insanların
onlar için hiçbir anlamı yok.

Siz de kaçarsınız

Dikkat edin,
17 Aralık darbe girişimin öncüleri bu ülkeden kaçtılar. Onları finanse edenler kaçtılar. Terör üzerinden operasyon yapan o iç işgalciler de aynı sonla yüzleşebilir. O entelektüel terörizmin mensupları ise, ülke ve milletle iç işgalciler arasında sıkışıp kalabilir
. Kimler tarafından ezilip yok edildiklerini anlayamazlar bile.

Bu millet,
Haçlı Savaşları
'ndan bu yana direniyor.
Moğol
İstilası'ndan bu yana direniyor.
Birinci Dünya Savaşı
'ndan bu yana ayakta kalmaya çalışıyor. Oyunun, tezgahın bin bir türlüsü ile yüzleşti. Bu oyunu da boşa çıkarır. Güçlü bir direnç geleneğine,
sezgiye, ferasete ve tahammüle
sahiptir. Bütün hesaplarınız boşa çıkabilir ve çıkacaktır da.

Türkiye kazanacak, siz kaybedeceksiniz

O iç işgalciler gün olur
Akın İpek
'in durumuna düşebilir. O entelektüel teröristler gün olur ülkeden
sıvışan
bazı medya mensuplarının durumuna düşebilir. O siyasi iktidarsızlar gün olur bu
milletin gönlünden
silinip gidebilir.

Baki kalan ülke olacaktır, şehirler olacaktır, milletin hafızası olacaktır.
Ismarlama
projelerle, ısmarlama sözlerle, ısmarlama kişilik modelleriyle Türkiye'ye ayar verme, onu biçimlendirme dönemi çoktan sona erdi. Artık
süslü
cümleler dönemi değil, gerçekler hesaplaşıyor. PKK'nın silahlarının gölgesinde duranlar,
terör üzerinden Türkiye ile hesaplaşanlar
kaybedecektir.

Türkiye ayakta kalacaksa onlar kaybetmek zorundadır
. Hesaplaşma bu yüzden çok büyüktür.
#iç işgal
#entelektüel teröristler
#pkk
#medya
#gezi isyanı
#siyasi istikrarsızlık