Uzunca bir süredir, bir konu hakkında tartışma açmaya, bir fikri olgunlaştırmaya, ona dikkat çekmeye çalışıyorum. Türkiye’miz için bir fikir, bir ufuk, bir düşünce olabilir mi diye zihnimi zorluyorum.
Dünyanın Doğu-Batı olarak ikiye bölündüğü, yeni bloklaşmanın bu yönde seyrettiği, bu yönde bir geleceğe yöneldiği, çatışmaların ya da barışların bu iki adres arasında olacağı belirginleşti.
Ekonomik, siyasi, güvenlik, kültürel formatlamalar hep bu çerçevede şekilleniyor. Bugünkü tartışmaların, pozisyon alışların tamamı buna göre biçim alıyor. Bunu görüyoruz, izliyoruz.
Peki, dünya, Doğu-Batı şeklinde ayrışmanın, bölünmenin, cepheleşmenin ya da yeniden yapılanmanın dışında yeni bir şey üretebilir mi? Ya da biz, hangi eksende yer alacağız?
Doğu ya da Batı’dan birini seçmek zorunda mıyız? İkisini aynı anda idare edebilecek miyiz? Gelecek hesaplamalarımıza bakarak, biraz oradan, biraz buradan şeklinde bir denge hesabını ne kadar uzun süre sürdürebileceğiz?
Tek yanlı Doğu’ya ya da tek yanlı Batı’ya bağımlılığın, Türkiye üzerinde yeni tür bir vesayetin, denetimin hâkimiyetini sağlayacağını biliyoruz. Bundan ürküyoruz. Çünkü bunun Türkiye’yi yeni mahkûmiyetlere mecbur bırakacağını biliyoruz.
En önemlisi de Türkiye; imparatorluklar geleneği, Asya, Orta Doğu ve Avrupa’daki coğrafya hakimiyeti, yüzlerce yıla yayılan güç inşa etme yeteneği, gücün belli bir sınırını aştığı anda hiçbir ittifak halkasına boyun eğmeyen siyasi genetiği ile, mutlak surette yeni arayışlara girecek bir ülkedir.
Bu yüzden, eskiyen Batı ile köklü ilişkileri, yükselen Doğu ile heyecanlı arayışları Türkiye’ye yetmeyecek. Çünkü Türkiye, Soğuk Savaş’ın bitiminden hemen sonra zihni ve idealleriyle bu arayışa girmişti. 15 Temmuz saldırılarından hemen sonra gücü ile bu arayışa girdi. “Pandemi başladığı günden bu yana ise iddialarıyla, imkânlarıyla, yetenekleriyle bu niyetini açık etti.
Peki, Türkiye ne yapmak istiyor? Ya da ne yapabilir? Bugüne kadar yaptığının üstüne ne koyabilir? Kendi etrafında kurduğu güç alanının bir adım ötesine, daha geniş halkaya ne önerebilir?
Türkiye merkezli çabalarının ötesinde geniş coğrafya merkezli, nasıl bir ulus üstü yapılanmanın önünü açabilir? Bu yönde yüzyıla damgasını vuracak bir büyük çaba içine girer mi? Böyle bir öneri ile, Doğu-Batı ekseni dışında yeni bir eksenin yükselişine öncülük eder mi?
Aslında biz bunu iki bin yıldır yapıyoruz. Biz bunu, imparatorluklar kurarken de, imparatorluklara son verirken de yaptık. Coğrafya biçimlendirirken de, dünya tarihine güçlü siyasi yapılar hediye ederken de yaptık. Yine yaparız. Yine öneririz. Yine öncülük ederiz. Ya da yine bu yönde çabalara güç, destek verebiliriz.
Artık “Türkiye Ekseni” kuruldu. Türkiye kendi güç haritasını tanımladı. Güç alanını belirledi. Geleceğe yürüyüş yolunu çizdi. Bunu Güney sınırlarımızın ötesinde, Doğu Akdeniz’de, Kafkaslar’da görüyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri bugün üç kıtada görev yapıyor. Sivil örgütlerimiz, iş dünyası kıtalar dolaşıyor, yeryüzünün en ücra köşelerine bile ulaşıyor.
Buradan bakınca, yakın çevremizin çok çok ötesinde; Afrika’nın derinliklerinden Orta Asya’ya, Orta Doğu’nun her köşesinden Uzak Doğu’yu uzanan bir “Türkiye Eli” var. En önemlisi de, Doğu ve Batı’nın “Mutlak tanımlanmış sınırları”nın dışında etkili olan çok güçlü bir “siyasi dil” var ve bu dili Türkiye besliyor.
Peki; “Türkiye Ekseni’nin çok daha ötesinde bir siyasi kavram üretebilir miyiz? Daha geniş, daha çok katılımcı, daha bir üst yapı önerebilir miyiz? Bir umut inşa edebilir miyiz? Doğu ve Batı’nın siyasi denetimi dışında yeni bir siyasi tanımlama, güç tanımlaması, arayışı ortaya koyabilir miyiz?
Buradaki tartışmamız, arayışımız bu.
15 Kasım 2020’de, Asya-Pasifik ülkelerini bir araya toplayan dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması imzalandı. Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri büyük bir ortaklık kurdu.
ABD’nin, Batı’nın gerilemesinin ortaya çıkardığı boşluğu dolduran Asya-Pasifik ülkeleri, ABD ve Avrupa’yı dışarıda bıraktı. Bu sadece bir ekonomik ortaklık değildi. Doğu Ekseni’nin temelleri atılmıştı.
Bu anlaşma; yaklaşık beş yıldır ara ara yazdığım o düşünce yeniden aklıma geldi. Şöyle ki;
Atlantik kıyısından Pasifik kıyısına uzanan bir “Orta Kuşak” var. Bu kuşak dünyanın ana ekseni ve Müslüman. Medeniyetlerin, kültürlerin, imparatorlukların doğduğu kuşak, insanlığın anavatanı burası.
Kara ticaret yollarının hemen tamamı, deniz ticaret yolların hemen tamamı, yeryüzünün enerji kaynaklarının büyük bölümü, enerji koridorlarının hemen tamamı, maden kaynaklarının büyük bölümü bu kuşakta.
Batılı dünya düzenine itirazları olan, siyasi dil üreten, gerekirse o küresel düzenle hesaplaşmaya giren kitleler bu kuşakta. Batı’nın ve Doğu’nun bütün merkez güçlerinin, yükselen güçlerinin alan mücadelesine girdiği yer burası. Dünya sisteminin yeni şekli, bu kuşağa hâkim olanlar üzerinden şekillenecek. Bu yüzden de en keskin çatışmalar, güç mücadeleleri hep burada.
Türkiye, işte bu eksenin tam merkezinde. Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına, Orta Afrika’dan Orta Asya’ya, etki alanı, siyasi ve kültürel miras ortaklığı bu kadar geniş bir başka ülke yok.
Türkiye; bir “Orta Kuşak Projesi” üzerinde derinlikli bir çalışma başlatabilir. Ulus üstü ekonomik ortaklıkların temellerini atabilir. Bunu zamanla ortak siyasi güce dönüştürebilir.
Batı’nın gerilemesi, Doğu’nun yükselişi arasında yeni bir güç yükselişinin adresi, merkezi olabilir. Doğu ve Batı arasında bir “Orta Kuşak” varlığı inşa edebilir. Ve biz buna başka bir isim bulabiliriz. Eğer bu yapılırsa Türkiye dünyanın eksenini değiştirebilir.
Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve ilgili birimlerde, bu yönde derinlikli çalışmalar yapacak birimler, araştırma/çalışma merkezleri kurulmalı. Bir stratejik akıl üretilmeli, geleceğe dönük bir hesaplama yapılmalı.
Doğu ya da Batı ekseni oluşurken dünyanın merkezi sahipsiz, yalnız, oradan oraya savrulur halde olmamalı. 21. yüzyıl İslâm kuşağı, 21. yüzyılda da kaos coğrafyası olmamalı. Bizi böyle tanımladılar. Ama bu bir kader değil.
Türkiye, entelektüel çerçevede de bu konuyu tartışmaya açmalı, bir bilinç, düşünce, söylem üretmeye odaklanmalı. Yeni bir “siyasi coğrafya tanımı” ile yola çıkarsak, Kuzey Afrika’dan Pasifik kıyılarına kadar birçok ülkenin de benzer bir arayış içinde olduğunu göreceğiz.
Attığımız her adım, küresel ölçekte her yeni gelişme bizi buna zorluyor. Türkiye dünyanın eksenini değiştirebilir. Merkez coğrafyada oluşacak güç yükselişi, Doğu ve Batı’nın bütün güç hesaplarını sarsabilir.
Büyük iddialar, büyük idealler ve olağanüstülükler çağındayız. Dünyanın nereye gideceği son derece belirsiz. Öyleyse Türkiye; çok büyük bir iddia ile bir ortak coğrafya kimliği ortaya koyabilir. Eğer bunu yapmazsak, “Orta Kuşak” dediğimiz yer, belki iki yüz yıl daha çatışmaların, paylaşımların, fakirliğin coğrafyası olacaktır.
Bütün bunları, “Batı’nın ve Doğu’nun aklı” ile anlamaya çalışanlar hiçbir şey anlamayacaktır. “Türkiye’nin, coğrafyanın aklı” ile bakanlarsa, bu mucizenin aslında korkutucu bir şey olmadığını, mümkün olduğunu, zorunlu olduğunu görecektir.
Unutmayın; Güç Doğu’ya kayıyor. Batı zemin kaybediyor. Ama bu konjonktürel bir değişim değil. Son beş yüz yılın siyasi güç haritası değişiyor. Bunu hiçbir şeyle ölçmeyin.
Olağanüstü sürprizlere hazırlanın!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.