“Türkiye etkisi”, dünyayı değiştirecek, korkuları bu!

04:006/04/2017, Perşembe
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

Türkiye bir
tercih
yapıyor, dünya sarsılıyor.


Türkiye bir karar veriyor, dünya bu karara göre

cepheler

kuruyor.



Türkiye bir

yola

çıkıyor, Batı dünyası derhal

alarm

durumuna geçiyor.



Türkiye kendine bir

hedef

belirliyor, onlarca ülke onlarca

terör

örgütü tek cephe olup bu hedefe

ateş

etmeye başlıyor?



Türkiye kendini

güvenceye

almak için askeri hareketliliğe girişiyor, bütün

“müttefikleri"

bir anda düşman oluyor.



Türkiye kendi içinde

sağlam, esaslı dönüşümler

yapıyor, ekonomisini canlandırıyor, en ileri düzeyde

reformlara

girişiyor, bize yıllarca

demokrasi satanlar

bile bir kuşkuya teslim olup,

histerik

reaksiyonlar göstermeye başlıyor.



Türkiye yeni dünyanın kurucu ülkesi olacak..


Türkiye, “

Artık 20. Yüzyıl bitti. Vesayet dönemleri kapandı. Yeni bir dünya kuruluyor, ben de bu yeni dünyanın kurucuları arasında yer alacağım

. Dünyaya söyleyecek sözüm var. İnsanlık ailesine katkılarım olmalı" diyor, müthiş bir düşmanlık dalgasıyla yüzleşiyor.



Türkiye, otuz yıldır

coğrafyayı lime lime eden, bin yıldır beraber yaşayan insanların zihinlerine kalın duvarlar ören, bütün kimlikleri çatışmaya dönüştüren, şehirlerimizi harabeye çeviren

21. Yüzyılın bölgesel istila planlarına karşı bir

“duruş"

geliştiriyor, bir söz söylüyor, bu uğursuz

rüzgarı tersine çevirecek

adımlar atıyor, küresel ölçekte

“Turkofobi"

rüzgarı hemen şişiriliyor.



Baasçılığa iman edenler mücadeleyi anlayamaz


Türkiye, “Ben Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçeceğim.

20. Yüzyılın orta ölçekli ulus devlet modeli yönetim biçimi artık hızla büyüyen bu ülkeye dar geliyor

" diyor, kendisi monarşi olan, kendisi başkanlıkla yönetilen ülkeler bile karşı çıkıyor. Bir tür

Baasçılığa

iman etmişler, geçmişleri tek adam zorbalıklarıyla dolu siyasi çevreler de onların yönlendirmesiyle harekete geçiyor.



Bu kadar düşmanı kim aynı cephede topladı?


Ve onlar, içerideki bu siyasi çevrelerle binlikte terör örgütlerini harekete geçiriyor.

Avrupa içindeki ırkçıları

Türkiye'ye karşı harekete geçiriyor. ABD'nin

neoconlarını

ve İsrail

aşırı sağı

nı harekete geçiriyor.



Dikkat edin, o derin irade, o küresel koalisyon,

“üst akıl"

dedikleri merkez iktidar gücü, bütün bu çevreler arasındaki

ortak dili

şekillendiriyor.



ABD'li neocon

Michael Rubin

ile

CHP

'li vekiller,

Murat Karayılan

ile

Avrupa'nın ırkçı liderleri

ve

Gülen

'in terör örgütü işte bu ortak dili kullanıyor. Küresel ölçekte Türkiye karşıtlığı dilini kim, neden üretti?



Korktukları 16 Nisan değil, sonrası, biz bunu biliyoruz..


Peki neden bu

korku

, neden bu

panik

? Mesele nedir? Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu

imtihan

nedir? Aşması gereken

eşik

, üstesinden gelmesi gereken tehlike nedir?



16 Nisan'da, Türkiye'nin

Cumhurbaşkanlığı Sistemi

ne geçişi onları neden ilgilendirir? Yoksa bu karşı çıkışlar, 16 Nisan için değil,

16 Nisan sonrası
için

midir?



Türkiye'nin büyük bir güç olarak öne çıkacağından,

yıldız ülke

haline geleceğinden,

ürettiği siyasi dilin Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar bütün Müslüman coğrafyayı harekete geçireceğinden

, oluşacak bu yeni dalganın küresel ölçekte güç haritalarını değiştireceğinden mi endişe ediyorlar?



Evet, doğrusu budur!



Türkiye etkisi, küresel ölçekte güce dönüşecek


Mesele 16 Nisan'dan çok daha büyüktür

. Mesele 16 Nisan'ın bir hedeften çok, bir

başlangıç

olacağının bilinmesidir. İçerideki dönüşümün büyük oranda başarılmış olacağı, Türkiye'nin artık kararlı bir şekilde

bölgesine ve dünyaya yöneleceği

endişesidir.



Ekonomide çılgınca bir dönem

in başlaması, coğrafyanın ekonomik dinamizminin Türkiye'de yoğunlaşması korkusudur.



Savunmada olağanüstü bir hareketliliğin

başlayacak olması, bölgesel güvenlik meselelerinde çok hareketli bir Türkiye'nin geliyor oluşudur.



Ama en önemlisi de,

siyasi liderlikte, öncülükte

bir Türkiye yükselişinin şimdiden okunmasıdır. Ve yine, ülkeleri, toplumları değiştirecek siyasi dilin artık bu ülkede üretiliyor oluşudur.



Afrika'nın derinliklerinden Güney Asya'ya ve Ortadoğu geneline kadar yayılan Türkiye sempatisinin, 16 Nisan sonrası somutlaşacak olması, yeni bir güce dönüşecek olmasıdır

.



16 Nisan asıl sonucunu dışarıda gösterecek..


Avrupa'nın merkez ülkelerinin, onların etkisi altındaki örgütlerin, onların

direktiflerine göre hareket eden içerideki siyasi çevrelerin

, Atlantik merkezli

istihbarat

yapılanmasının talimatlarıyla Türkiye'ye operasyon çeken FETÖ benzeri yapıların, Avrupalı

ırkçıların

, ABD'li

neoconların

,

İsrail aşırı sağının

ortak bir

“Türkiye cephesi"

kurması, yükselen bir tarihi durdurma çabasıdır.



Evet, 16 Nisan'da yapılacak halkoylamasının sonuçları Türkiye'den çok daha fazla dünyada etki gösterecek, bu kesin

. Türkiye, kendi içiyle uğraşan, bütün enerjisini içeride harcayan,

kökleri dışarıya uzanan

yapıların yıpratıcı saldırılarıyla boğuşan,

kolay müdahale edilebilen

, yüz yıl boyunca başkalarının

stratejik değer

tanımlarına mahkum ülke olmaktan çıkıp kendi oyununu oynamaya başlayacak, bu da kesin.



Onların meselesi 16 Nisan değil, 16 Nisan sonrasıdır


Hemen bütün Avrupa ülkelerinin bu işe karşı olması, hemen bütün terör örgütlerinin

“Hayır"

cephesinde yer alması, coğrafyamıza müdahale eden bütün

oyuncuların

referandumun Türkiye'nin hareket alanını genişleteceğinden endişe etmesi,

içerideki bütün vesayet çevrelerinin

Avrupa ülkeleri ve terör örgütleriyle

aynı mevziden ateş eder

hale gelmesi, aynı dili konuşuyor olması bile, 16 Nisan'ın nasıl da uluslararası

güç mücadelesinin parçası

haline geldiğinin göstergesidir.



Elbette biz, referandumu bu

karşıtlıklar

üzerinden değerlendirmiyoruz. Onların

öfkelerine

, reaksiyonlarına göre

pozisyon

belirlemiyoruz. Biz, kendi

tarih yürüyüşümüze

göre, varmak istediğimiz yere göre, mücadele

kodlarımıza

göre duruş belirliyoruz.



Milletimiz, Haçlı Seferleri'ne alışkındır, ne yapacağını bilir!


Adımlarımızı öyle atıyor,

coşkumuzu

bu alana yönlendiriyoruz.

Meselenin 16 Nisan olmadığını 16 Nisan sonrası olduğunu onlardan daha iyi biliyoruz

. İçerideki maksatlı engellemelere takılmadan, kulak asmadan kendimizi işte bu yükseliş dönemine ayarlıyoruz.



Onların bir tarih algısı varsa, bir tarih hesabı varsa bizim de var

. Onların bizi engellemek için

şantajları

varsa bizim hedefe ulaşmak için çok güçlü inancımız, bir

yol haritamız

var.



Haçlı Seferleri'ni yaşamış bir milletten, Moğol istilasına tanık olmuş bir ülkeden, Birinci Dünya Savaşı tecrübesine sahip bir devlet geleneğinden

söz ediyoruz. Bir milletin uyanışından, tarih sahnesine dönüşünden,

bütün hesapların üstündeki hesabı

bugüne çağırmasından söz ediyoruz.



Evet kararı, bin yıllık tarihe göre verilecek


Mesele bu iken, dünya genelinde

siyasi iklim

alabildiğine sertleşmişken, ülkeler yeniden kendi haritalarına dönerken bunları göremeyip, kendini

küçük hesaplara mahkum edenlere

ise üzülüyoruz.



Biz 16 Nisan'ı böyle görüyoruz. Bu büyük mücadeleyi, hesaplaşmayı göremeyenlerin

son bin yıllık siyasi tarihe

dikkatle bakmasını öneriyoruz. Eğer göremiyorlarsa talihsizlik onlaradır.



Bu yüzden 16 Nisan bir

seferberliktir

.

Bin yıllık tarih yürüyüşünün en önemli adımlarından biri

dir. Herkes ne kadar bu tarihin içinde, durup kendine bir baksın.



Bütün gücümüzle yola devam edeceğiz…


#Anayasa referandumu
#16 Nisan 2017
#Haçlı Seferleri
#Cumhurbaşkanlığı Sistemi
#ABD