Siz Hatay’ı alacaktınız, biz cevabı Hatay’dan veriyoruz. O sesi duyacaksınız, bekleyin!

04:002/04/2018, Pazartesi
G: 2/04/2018, Pazartesi
İbrahim Karagül

Büyük sözler, büyük iddialar, büyük mücadeleler çağındayız. İran’dan Akdeniz’e kadar Türkiye’nin güney kapılarını kapatmaya çalışanlar, Afrin’den sonra Hatay’ı da alıp Akdeniz’e ulaşmayı planlayanlar, bu büyük hesaplarda Türkiye’nin sözünü söylemesini beklememişlerdi. Onlar Hatay’ı almayı planlarken Türkiye Afrin’e girdi, Münbiç’e girecek, Irak sınırına kadar hiçbir engele boyun eğmeden devam edecektir.Coğrafya inşa etmeye çalışanlara bin yıldır bu coğrafyayı kimin inşa ettiği bir kez daha gösterilecektir.

Büyük sözler, büyük iddialar, büyük mücadeleler çağındayız. İran’dan Akdeniz’e kadar Türkiye’nin güney kapılarını kapatmaya çalışanlar, Afrin’den sonra Hatay’ı da alıp Akdeniz’e ulaşmayı planlayanlar, bu büyük hesaplarda Türkiye’nin sözünü söylemesini beklememişlerdi. Onlar Hatay’ı almayı planlarken Türkiye Afrin’e girdi, Münbiç’e girecek, Irak sınırına kadar hiçbir engele boyun eğmeden devam edecektir.



Coğrafya inşa etmeye çalışanlara bin yıldır bu coğrafyayı kimin inşa ettiği bir kez daha gösterilecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün, kalabalık gazeteci, sanatçı, sporcu ekibiyle Hatay’a gitmesinin, oradan dünyaya mesaj vermesinin, sınırdan sözünü söylemesinin sembolik anlamı büyüktür. Bu bir Türkiye duruşudur, bir ülkenin yeniden yükselişe geçtiğinin, tarih yapıcı siyasi genetiğine döndüğünün ilânıdır.

Dünyanın bütün fay hatlarının harekete geçtiği bir dönemde, yeryüzünün her köşesinde güç hesaplaşmalarının patladığı bir dönemde, dünya, Hatay’dan verilen bu cevabı almak zorunda kalacaktır. Afrin’den St. Petersburg’a, Kızıldeniz’den Güney Asya’ya, Münbiç’teki ABD askerinden Fransa’nın terör söylemlerine kadar izlediğiniz birçok gelişme, bir küresel hesaplaşmanın parçasıdır. Bu hesaplaşmada Türkiye çok büyük adımlarla yola çıkmıştır, artık durdurulması da mümkün değildir.

St. Petersburg’daki ABD bayrağı inerken

Dün St. Petersburg’daki konsolosluktaki ABD bayrağının indirilişi ve konsolosluğun kapatılması, aynı sırada ABD’den sınır dışı edilen Rus diplomatların ülkeye dönüşü öyle geçici bir kriz değildir. İngiltere öncülüğünde hemen bütün Avrupa ülkelerinin Rus diplomatları sınır dışı etmesi, bir ortak tavır göstermesi, Rusya’yı Avrupa dışına itme çabaları da sadece bir cinayet meselesi değildir.

Baltıklardan Doğu Avrupa’ya, Ukrayna’dan Gürcistan’a kadar sınırları çok geniş bir bölünmenin, ayrışmanın ilk işaretlerini görüyorsunuz. Bir süre sonra bu hattın nasıl cephelere, çatışma alanlarına dönüşeceğini de göreceksiniz. Bu hattın Kafkaslar’dan Güneydoğu Asya’ya doğru uzanacağını, Asya-Pasifik’te ise çok daha şiddetli bir çatışma alanı oluşacağını, etkilerinin küresel ölçekte olacağını göreceksiniz.

Güç haritasını
Türkiye’nin tercihleri biçimlendirecek

Yine Orta Afrika’dan Yemen’e, Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne ve Doğu Akdeniz’e kadar çok güçlü sarsıntılar yaşanacağını, yeryüzünün fay hatlarının tamamının hareketlendiğini, üstü örtülmüş bütün hesapların masaya sürüldüğünü, Doğu’nun büyük yükselişi ile Batı’nın dünyayı tek yanlı denetim altında tutma ve talan etme hırsı arasında büyük mücadele yaşanacağını, yeni bir dünyanın inşa edilmesinin bu gerilimin sonucuna göre belirleneceğini söylemiş olalım.

Şüphesiz, bu büyük küresel fırtınanın en keskin cephelerinden biri belki de en önemlisi Türkiye’dir. Doğu-Batı güç hesaplaşmasının ve küresel ölçekte yeni güç haritasının dengesini belirleyecek olan şey Türkiye’nin tercihleridir. 15 Temmuz saldırısı sadece iç politikayı yeniden dizayn etmeye dönük değildi. Türkiye’yi daha da küçültüp Atlantik ittifakına yeniden bağlama çabasıydı.

O gece bizi iki büyük
savaşa sokacaklardı

Bugünkü “milli devlet aklı” ile bu mümkün değildir ve ilk önce bu aklı temsil edenler, ona destek verenler tasfiye edilmeli, Türkiye büyük küresel fırtınaya göre Batı lehine yeniden cephe olarak konumlanmalıydı. Bunu yaptıktan sonra Rusya karşısında cepheye sürecekler, İran’a karşı savaşa iteceklerdi. 15 Temmuz o gece boşa çıkarılmasaydı bugün ABD ve Avrupa ülkelerinin “diplomat krizi” sırasında Türkiye ile Rusya arasında çatışmaya varacak krizler yaşanacaktı.

Belki bugüne kalmayacak, Türkiye-İran savaşı çoktan çıkarılmış olacaktı, Suriye-Irak-İran-Pakistan-Afganistan hattı üzerinden.

İngiliz aklı ve ABD gücü Türkiye’yi
imha edecekti

Güney Asya’ya kadar bir çevreleme harekâtı yapılacak, Batı dünyası için yeni bir direnç hattı dizayn edilecek, Türkiye ana üs olacaktı. Şimdi ise tam tersi oldu. Bu kuşak tamamen ABD ve Avrupa nüfuz alanına kapatıldı. Tarihte ilk kez bu ölçüde Türkiye Batı’dan koptu. Çünkü bütün tehditler Batı’dan geliyordu ve olağanüstü bir savunma dönemine girdik, girmek zorundaydık.

Şimdi Türkiye’den Doğu’ya doğru, Endonezya’ya kadar Batı karşıtı bir blok oluşuyor ve bu tarihte ilk kez oluyor. İngiliz aklına, ABD gücüne karşı bölgenin direnci öne geçiyor şimdi. Batı’nın dünyanın büyük bölümünü yeniden denetim altına alma planları için Türkiye imha edilmiş olacaktı. O gece “Milletimiz tarihin akışını değiştirdi” derken işte bunu kastediyoruz.

Afrin operasyonu
15 Temmuz’un patronları ve kuklalarına karşıdır

15 Temmuz başarısız olduğu, milletimiz oyunu bozduğu için Batı adına direnç hattı güneye çekildi. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), S. Arabistan, İsrail, Mısır ekseni oluşturuldu. Kızıldeniz’den, Cibuti’den Basra Körfezi’ne ve Doğu’ya doğru yeni bir hat çizildi. ABD ve İsrail’in yaptığı, hemen bütün Avrupa ülkelerinin destek verdiği 15 Temmuz saldırısında bazı Arap ülkelerinin neden yer aldığı burada ortaya çıkıyor işte.

Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası neden taarruza geçtiği, içeride neden bütün yabancı unsurları temizlediği, neden Suriye’nin kuzeyine operasyonlara başladığı da ancak böyle anlaşılıyor. Dolayısıyla Afrin operasyonu Suriye’ye karşı değildir. Doğrudan 15 Temmuz’un patronlarına ve taşeronlarına karşıdır. Ve bu aralıksız, tereddütsüz devam edecektir, etmek zorundadır. Yoksa Türkiye çok hızlı bir şekilde “küçülterek kontrol altına alma” hesaplarına kurban verilecektir.

Batı-Rusya kavgasının ya da Doğu-Batı hesaplaşmasının Suriye ayağı çok iyi anlaşılmalı. Artık bir Suriye savaşı yoktur, artık Şam yönetimi de, oradaki gruplar da bu büyük hesaplaşmanın parçasıdır. Küresel ölçekte güç mücadelesinin en kanlı cephelerinden biridir Suriye.

ABD yerine Fransa
ikame ediliyor.
Gelsinler bakalım..

ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz haftaya damgasını vuran; “Suriye’den çekileceğiz. Türkiye ile daha fazla işbirliği yapmalıyız” cümleleri ile Fransa cumhurbaşkanı Macron’un “PKK ile Türkiye arasında arabuluculuk” gibi aptalca cümleleri, Münbiç’e asker gönderme hezeyanları, terörle ortaklık içeren talihsiz ifadeleri ve S. Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın “ABD Suriye’den çekilmemeli” mealindeki ifadeleri öyle günübirlik taktik heveslerden ibaret değildir. İşte bu büyük hesaplaşmanın unsurlarıdır.

Türkiye’nin; “PKK ile çevreleme” planlarını tersyüz etmesi, Afrin’le başlayan operasyonları onları yeni bir oyun kurmaya zorladı. Bu haliyle ABD’nin orada tutunması, o terör garnizonunu tamamlaması artık mümkün değildir. PKK dışında ABD’yi isteyen hiçbir güç ya da çevre kalmadı. Bir süre sonra bölgedeki herkes ABD’nin Suriye topraklarından çıkarılması için savaşmaya başlayacak.

Türkiye zaten Fırat’ın Doğu’suna doğru operasyonlarına ABD ve Batı’ya rağmen devam edecek. Şimdi nöbet değişimi yapıyorlar, ABD askeri yerine Fransız askeri ikame etmeye çalışıyorlar. Ama Fransa’nın Türkiye’yi karşısına alacak gücü yok. Yeni kötü polis rolünden, terörle ortaklık görüntüsünden başka elinde hiçbir şey kalmayacak.

Büyük Oyun varsa biz de varız: Fırat’ın
Doğusunda görüşürüz..

Çünkü Türkiye’nin Afrin operasyonu, ABD’nin de, Fransa ve Avrupa’nın da, S. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de (BAE) Suriye üzerine kurdukları bütün hesapları sıfırlamıştır. Bu oyunu yeniden kurma şansları, en azından Suriye’nin kuzeyinde artık mümkün değildir.

Bütün bu açıklamalar, ABD’nin yerine Fransa’yı ikame etme girişimleri, terörün patronlarının vardiya sorunları Türkiye’nin sadece Afrin operasyonu ile bile bölgesel hesapları altüst ettiğinin göstergesidir. Münbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik müdahalelerimiz nasıl bir etki uyandıracak acaba? Ben biliyorum nasıl bir etki uyandıracağını. ABD, İsrail ve Avrupalı müttefikler, Suriye’nin kuzeyine dair bütün umutlarını bitirecek, bu bölgeleri terk edecekler, PKK/PYD’yi yüzüstü bırakacak ya da uluslararası terör saldırıları için DEAŞ gibi her yerde kullanma yoluna gidecekler.

Bu, tarih sıçramasıdır: Kabul etmek zorunda kalacaksınız

Türkiye, kendi güvenliği için yürüttüğü operasyonlarla, jeopolitik hamlelerle, aslında coğrafyanın geleceğini de biçimlendirme yolunda olağanüstü adımlar atmaktadır. Meselenin terör olmadığına, ABD askerlerinin maceraperestliği olmadığına, yeni bir coğrafya biçimlendirme olduğuna, kaybedişimizin de kazanmamızın da bölgesel ölçekte derin sarsıntılara yol açacağına dikkat çekmeye çalışıyorum.

Artık onların savunmasına da, merhametine de, şefkatine de ihtiyaç duymuyoruz. Yeni bir dünya kurulurken bu dünyada yerimizi bizim belirlememiz gerekiyor. Türkiye işte bunu yapıyor. Macron da gelse aynı yol yürünecek, büyük tarih sıçraması gerçekleşecek, Türkiye’nin yükselişi durdurulamayacaktır. Batı, yüz yıl sonra “Türkiye yükselişi”ni izlemek zorunda kalacaktır.

“Acımasız Direniş”, içeriden dışarıya
doğru yayılacaktır

Türkiye kendi yüzyılını inşa etmeye çalışırken, içeriden durdurma çabalarına da, çevreden ve dışarıdan durdurma çabalarına da çok dikkat edilmeli. Batı’nın 21. yüzyıl için bize tayin ettiği rol, takdir ettiği yer onursuzcadır ve buna asla rıza göstermeyeceğiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Hatay’dan verdiği mesaj Afrin mesajı değil, coğrafya ve tarih
. Okumak, anlamak istemeyenler de bir süre sonra kabul etmek zorunda kalacaktır. Bundan sonra gereken her söz, aynı tonda söylenecek, yapılması gereken her operasyon kararlılıkla yapılacaktır. “Acımasız Direniş”, içeriden dışarıya doğru yayılacaktır.
#Afrin