Referandum, Türkiye mucizesi ve ABD’nin Turuncu Devrim’i..

04:0023/01/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

Anayasa referandumu
Türkiye'nin
sistemik dönüşümünün nihai noktası
dır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan
'ın tabiriyle
“kritik eşiğin”
aşılmasıdır. Ağırlıklı olarak son on yılda
can yakıcı bir mücadele sonucu, ağır bedeller ödenerek
gelinen bu nokta da aşılacak, Türkiye, yüzlerce yıldır sürdürdüğü
büyük yürüyüş
ünü yeni bir
tarihi dönüşe imza atarak
devam ettirecektir.


Çünkü bu mücadele dar bir

iç politik mücadele değil, bir tarih mücadelesidir

,

coğrafya mücadelesidir

ve ülkemize yönelik

yıkıcı dalgaları

göğüsleme mücadelesidir. Ülkeyi ve devleti yeni küresel

güç haritasına

göre

takviye

etme, 20. yüzyılın bütün

vesayet kalıntılarından kurtarma

, dar bir

çevre veya zümreye hasredilen devlet iktidarını meşru alana çekme

, bir üst lige taşıma mücadelesidir.



Canımız ve kanımız pahasına savunacağız


Hem

siyasi karar alıcılar

hem de

toplumsal ortak bilinç

, bu dönüşümün, Türkiye'yi

yeniden kurma

mücadelesinin arkasındadır. Bugüne kadar hep arkasında olmuş,

derin sezgisi

ve aklı ile bu dönüşüme

öncülük edenleri cesaretlendirmiş

, zor dönemlerde ise

canı ve kanı pahasına savunma

ya girişmiştir. Bu karar verilmiştir, bu dönüşüm sahiplenilmiştir.



Çünkü

milletimiz, ülkemiz ve siyasi aklımız

, küresel ölçekte

yıkıcı fırtınalara

başka türlü direnilemeyeceğini,

teslim olmanın yok olmak, parçalanmak olduğunu

, tam aksine Türkiye'nin daha da güçlenerek, büyüyerek, kendini dönüştürüp

savunma kalkanlarına güç vererek

ayakta duracağını,

başka da hiçbir seçeneğinin bulunmadığını

bilmektedir.



Mücadeleyi sulandıran tarih dışına itilecektir..


Milletimiz,

sınırlarımıza kadar taşınan savaşın

ne anlama geldiğini,

ülkemize dayatılan yeni harita plan

larının nasıl bir

gelecek karartması

olduğunu fark etmiştir. Savunma psikolojisinin,

yalvarma ve merhamet dilenme yönteminin esaret olduğunu

, bu tarihi fırsatı ebediyyen kaçırmak olduğunu,

büyük Türkiye

hayalini toprağa gömmek olduğunu bilmiştir.



Hal böyle iken, içeride

gündelik mahalle kavgalarıyla, dar/kişisel çıkar hesaplarıyla, çocukça çıkıntılıklarla

bu büyük mücadelenin

sulandırılması, kirletilmesi

affedilir bir şey değildir.



Nasıl ki Türkiye'nin büyük yürüyüşünü durdurmaya çalışanlar, bu amaçla içeride ve dışarıda

ortaklıklar kuranlar

, hep birlikte ülkeye

tuzak kuranlar kaybettilerse

, tarih yapıcı

ana omurga

nın kanaatlerini yöneteceklerini sandılarsa,

her saldırı girişimi sonrası ağır hayal kırıklıkları yaşadılarsa

, bu mücadeleyi kişisel çıkar hesaplarıyla, hırçınlıklarıyla,

ergen reaksiyonlarla

sulandırmak isteyenler de zamanı geldiğinde

tarih dışına itilecektir

.



Çok büyük adımlar,küçük tartışmalar..


Türkiye çok büyük adımlar atıyor ama çok küçük şeyleri tartışıyor

. Bu anlamda,

siyasetin öncü misyonu ve toplumsal coşku ile entelektüel derinlik arasında ciddi boşluk

oluştu. Bu büyük adımların;

hayatlarında bir tane güçlü cümle kurmamışların

, kuramayacakların,

tek bir söz üretememişlerin sığlığına, heva ve heveslerine kurban gitmesi

elbette mümkün olmayacak. Ama yine de bu hazin görüntü endişe verici.



Oysa

dünya siyasetine ders olacak bir dönüşüm

yaşanıyor. Hem de ağır

çokuluslu

saldırılara göğüs geren, bunların

üstesinden gelen

, geri adım atmayan, bütün

direnç

noktalarını aşarak amacına ulaşan bir Türkiye var.

Yeni bir güç küresel iktidar alanına giriyor

. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en ağır saldırılarla bile durdurulamayan bu gücün yarın Türkiye'ye, dünyaya

söyleyeceği sözler

bugünden üretilmeli.



“Türkiye mucizesi”, dünyaya anlatılmalı


Türkiye ölçeğinin bile dışına taşması gereken tartışmalar, bir

“Türkiye mucizesi”

dünya siyasi tarihi için doğru düzgün anlatılmalı, anlatılabilmeli. Yakın çevremize, coğrafyamıza bu

“Türkiye mucizesi”

bir

rol/model

olarak öne çıkarılmalı. Bazı tartışmalar

gözlerimizi fena halde kör ediyor

. O kadar önümüze bakmak zorunda kaldık ki, artık kafamızı biraz kaldırıp

çevremize, dünyaya

da bakmalıyız.



Çünkü bugün

dünyanın birçok ülkesinde

yaşanan, yaşanması beklenen bazı gelişmeler,

Türkiye'nin son beş yılda yaşadıkları, yüzleştikleri ve üstesinden geldikleriyle hemen hemen aynı

.



Bize ne yaptılarsa aynı şey başlarına geliyor..


Bize ne yaptılarsa aynı şey şimdi onların başına

geliyor. Devlet içinde, sistem içinde,

iktidar alanlarında

tartışmalar, kavgalar başlıyor. Yıllarca bize

model olarak önerilen, dayatılan ulus üstü yapılar çözülüyor

, dağılıyor. Merkez güçler,

ortak bir dünya düzeni şekillendirmek yerine çok tehlikeli bir çatışma alanına sürükleniyor

.



Kaynaklar

üzerindeki hesaplaşma sertleşiyor.

Aç kalan ekonomiler

i doyurmak için merkez ülkeler, bırakın vesayet altında tuttukları ülkeleri,

birbirlerini hedef almaya

başladılar. Yakın gelecekte dünya,

Doğu-

Batı diye iki büyük kampa

bölünebilir ve bu iki kamp arasındaki

fay hatları

harekete geçirilir.

Suriye savaşı benzeri birçok kriz

dünyanın başka bölgelerinde patlayabilir.



'Turuncu Devrim' ABD kapılarını mı zorluyor?


Bu yüzden

ABD içindeki tartışmaları

dikkatle izlemekte fayda var.

CIA'nın FETÖ üzerinden Erdoğan'a karşı yürüttüğü operasyonların benzerini Trump'a yöneltmesi

, ABD içindeki iktidar alanlarındaki çatışma,

kitleselleştirilmeye çalışılan sokak tepkisi

sadece Trump'ın kişiliği ile, antipatisiyle sınırlı bir durum değildir.



Bugüne kadar

Ukrayna

'da,

Gürcistan

'da denedikleri, birçok ülkeyi istikrarsızlığa sürükledikleri

“Turuncu Devrim”

furyası sanki ABD içine taşındı. Kendi başkanını

hain, ajan

ilan eden bu

öfke

, o başkanı

evcilleştirebilir

belki ama Trump'ın

sıradışılığı

hem ABD'de hem de dünya genelinde çok

derin savrulmalara, çözülmelere, krizlere

yol açabilir. Yeni bir

faşizm dalgası Müslüman dünyanın sınırlarını zorlayabilir

, Avrupa'yı paramparça edebilir.



'Rahatsız edici' ihtimalve 'Ortadoğu önceliği'


Zaten ortada bir

Avrupa Birliği hayali

kalmamışken, AB içinde yeni bloklar,

ittifaklar

, cepheler oluşabilir.

Batı kendi içinde kamplara ayrılırken

, Rusya'nın kaynaklarına yönelik

yağma harekatı

başlayabilir,

Çin'i durdurmaya

ve istikrarsızlaştırmaya dönük istilacı müdahaleler öne çıkabilir.



Trump sonrası Avrupa'da

aşırı sağ

ın yükselmesiyle

Batı, küresel hakimiyetini Asyalı güçlere kaptırma paranoyasına tutulabilir,

bu da

çılgınca

hareketlere yol açabilir. Ya da Trump, içerideki baskıyı dışarıya ihraç etmek için başka ülkelerde, bölgelerde, özellikle de

Türkiye'nin yakın çevresinde travmatik, çok tehlikeli hareketlere

girişebilir.



Obama dönemindeki

terör ortaklığı

daha tehlikeli harita dayatmalarıyla devam edebilir.

Cumhurbaşkanı

'nın Afrika ziyareti öncesi söylediği

“rahatsız edici”

ihtimal ve

“Ortadoğu önceliği”

işte böyle bir endişeyi artırıcı nitelikte.



O 'eşik' aşılır yeni bir masa kurulur


ABD içindeki tartışmalar işte bütün bu ihtimallerin

ipuçlarını

vermektedir. Dolayısıyla

Türk siyaseti, entelektüel aklı

bir taraftan içerideki dönüşüme yoğunlaşırken, diğer taraftan dünyadaki bu

yeni eğilimleri dikkatle izlemek, sorgulamak, tanımlamak

zorundadır. Tam bu sırada büyük laflar,

güçlü ve cesur cümleler

kurma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.



Bir ülkenin en büyük silahı kendi öz savunmasıdır

.

Gezi

olaylarından bugüne, ardı ardına

çokuluslu saldırılarla

boğuşan Türkiye için, terör örgütleri dahil, içerideki bütün

istihbarat uzantılarıyla

birlikte yürütülen o saldırıların sona ermesi ancak

kendi sistemik dönüşümünü tamamladığında

mümkün olacaktır.



Artık o andan itibaren

Türkiye de ellerindekileri masaya koyacak

, içeriden çok dışarıya dönük bir ülke haline gelecektir. Bu yüzden o

“kritik eşik”

atlatılmalı, Türkiye'nin eli güçlendirilmelidir.

Bu safhada her direnç bir şekilde yeni bir dış müdah
ale aracı olarak anlaşılacaktır

.



Anayasa referandumu Türkiye mücadelesidir


FETÖ

'yü çok ağır silah olarak ülkemize karşı kullananlar, bundan sonra

daha farklı bir çevre ile çalışacak

,

onlar üzerinden operasyonlar servis edecektir

. Şahsen, bütün fikir ve kanaatlerimizin, siyasi yaklaşımımızın

Anadolu'nun ortak siyasi kimliği ile tartılması

nın bir zorunluluk olduğunu,

yerlilik testi

nin ancak böyle mümkün olacağını düşünüyorum.



Çünkü geçmişte birçoğu,

kendi fikir ve düşünceleri

sanarak bu

ülkeyi dinamitleyecek

operasyonların

pazarlamasını

yaptı maalesef. Artık öyle bir lüksümüz yok, artık böyle düşüncelere de Türkiye'de yer olmayacaktır.



Bu yüzden

Anayasa referandumu için herkes üzerine düşeni yapmalı, yapacak da

. Gerekirse

kapı kapı

gezerek, bunu bir

Türkiye mücadelesi

bilerek, yüz yıldır yaşanan hesaplaşmanın son aşaması görerek yapacaktır.



Yeni yükseliş tarihi ve dayanıklılık testi


Türkiye, küresel ölçekte parçalama, küçültme planlarına karşı yeni yükseliş tarihini başlatacaktır

. Artık bu yoldan dönmek, geri adım atmak mümkün değildir.

Böyle niyetleri olanların yine hayal kırıklıkları yaşayacağı

artık bilinen bir şeydir.



Avrupa'daki duraklama

ve gerileme, ABD içindeki iktidar çatışması,

merkez güçler arasındaki restleşme

ve kaynaklar savaşı Türkiye için bir

güç aralığı

oluşturdu. Biz buna

tarihin sunduğu fırsat

diyoruz ve bunu kullanacağız.



Üstelik

Türkiye, yüzleştikleri ve üstesinden geldikleriyle kendini takviye etmiş bir ülke

. Daha büyük krizlere hazırlığını yapmış bir ülke. Dünyanın içine sürükleneceği

fırtınaya dayanıklılığını

artırmış bir ülke.



Bu yol yürünecek, başka seçenek yok


Birçok ülkenin hatta

Türkiye'ye operasyon çeken birçok ülkenin bu büyük fırtınada ayakta kalacak gücü olmadığını

da bir yere not edelim. Milletlerin

tarihi dönüşümü başladı mı durmaz

. Ve bu

yüzyıllar

sürebilir. İşte Türkiye böyle bir mücadelenin içinde, bu kadar büyük bir davayı omuzlamış durumda. Öyleyse

ayaklarınızı sabit tutun, dizleriniz titremesin

ve asla umutsuzluğa düşmeyin.



Çünkü bu yol yürünecek..





#Anayasa
#Referandum
#ABD
#FETÖ
#Avrupa Birliği