ABD Başkanı DonaldTrump‘ın Kudüs’ü İsrail başkenti ilan etme kararının ve açıklamasının arkasında,ABD, İsrail, S. Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht prensi Muhammed Bin Zaid arasında yapılan gizli anlaşmavar.Arap dünyasınıkökten değiştirmeyi, geleneksel politikalara son vermeyi, yeni bir Arap milliyetçiliği dalgası başlatarak, İran’a karşı“büyük Arap cephesi”kurmayı planlayanSelmanveZaid, ilk operasyonu S. Arabistan içinde yaptı.Eski yönetime ait
ABD Başkanı Donald
‘ın Kudüs’ü İsrail başkenti ilan etme kararının ve açıklamasının arkasında,
ABD, İsrail, S. Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht prensi Muhammed Bin Zaid arasında yapılan gizli anlaşma
var.
Arap dünyasını
, geleneksel politikalara son vermeyi, yeni bir Arap milliyetçiliği dalgası başlatarak, İran’a karşı
kurmayı planlayan
ve
, ilk operasyonu S. Arabistan içinde yaptı.
Eski yönetime ait ne varsa
eden, prensleri ve işadamlarını gözaltına alan,
, hem İran’a karşı büyük cephenin finansmanını sağlıyor, hem
Müslüman dünyayı şok edecek adımlar
atıyor.
S. Arabistan ve BAE üzerinden neocon-İsrail aşırı sağı projesi
İslâm’ı, Kudüs’ü, Mekke’yi, Medine’yi, İslâmî değerlere ait ne varsa Arap kimliğinin parçası görüyor
,
ABD ve İsrail’le ittifakta bir malzemeye dönüştürüyor, masaya sürüyor
. Hem kendi iktidarlarını, hem yeni Arap dünyası dizaynını sağlama almak için bunları
şeyler olarak görüyor.
İşte bu proje tamamen ABD’li
neoconların ve İsrail aşırı sağının projesi
.
darbesinde Türkiye’de uygulanan projenin bir benzeri şimdi Arap dünyasında uygulanıyor.
ile Türkiye’de sistemi dağıtmaya çalışanlar, şimdi bu
genç liderlere “Arap milliyetçiliği coşkusu” vererek bir proje deniyor
. Oysa
da,
t da, bugün Arap dünyasında denenen proje de, Batı’nın coğrafyayı yeniden dizayn etme planının parçasıdır. Bunu
“Ilımlı İslâm” gibi yaygaralarla
pazarlamaları artık eskimiş bir taktiktir.
Açıkça not edelim:
Muhammed Bin Zaid, doğrudan Batılı ve İsrail istihbaratı tarafından yönetilmektedir
. Proje onun üzerinden servis edilmektedir. Bu,
Arap topraklarını parçalama, kaynaklarını yağmalama, Müslümanlara ait ne varsa “satma” üzerine kurulmuş bir “şer ortaklığı”dır
.
Açıkçası, bugüne kadar bölgedeki bütün yıkım planlarını yakından izlemiş biri olarak, bunun bölgeyi
planı olduğunu görüyorum. Tahmin ettiğimizden çok daha tehlikelidir. Hem
kurulurken aynı zamanda
Arap olmayan Müslüman dünya ile Araplar arasında derin bir ayrışma
esasına göre planlanmıştır. İslam dünyası
ayrışmasından daha büyük bir ikiye bölünme tehdidiyle yüz yüzedir.
Muhammed Bin Selman ve Muhammed Bin Zaid, coğrafyaya yönelik
Batılı istilânın, saldırının belki de son aktörleridir, birer nükleer bomba etkisi yapacaklardır
. Coğrafyaya yönelen büyük işgal harekâtı bu iki lider üzerinden servis edilmektedir.
Bence onlar,
Filistin’in tamamı konusunda da bir gizli anlaşma yaptılar. S. Arabistan’ın parçalanmasına ikna edildiler. Mekke ve Medine’yi içine alacak bir özel statü üzerinde de anlaşma sağladılar. Bu statü ise kesinlikle ABD-İngiliz-İsrail vesayetinde olacaktır. Böylece Kudüs’ü işgalle, Mekke ve Medine’yi “vesayetle” kontrol altına alacaklardır.
İşte o zaman Müslüman dünya
için yeni bir savaşla, mücadeleyle karşı karşıya kalacaktır. Bu iki lider, “İran’la savaş” adı altında “Arap Cephesi” söylemi üzerinden Arap dünyasına
etti,
Arap topraklarını sattı, adım adım işgal ve parçalanmanın önünü açtı
.
FETÖ’nün Türkiye’ye ihanetinin Arap dünyasındaki temsilcileri
bu iki liderdir, üslendikleri rol, sadece S. Arabistan’daki iktidar değişimi ile sınırlı değildir. Onlar Batılı istilânın
olarak harekete geçirilmiştir. Bu yeni tehdit, yeni proje zamanla daha iyi anlaşılacak, işte o zaman olağanüstü bir bölgesel direnç harekete geçecektir.
Şimdilik Kudüs’ü ve Filistin’i sattıkları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Kendi
, Batılı istihbarat örgütlerinin birer oyuncağı oldukları netleşince
“İran’la savaşın” değil, “İslâm’la savaşın" ana cephesini kurdular
Bu yüzden
mesele sadece Filistin ve Kudüs değildir
. Coğrafyaya yönelen yeni tehdit ve planlamaya karşı
üzerinden bir
bölgesel direnç oluşturma
çabasıdır. Eminim ki, Başta
olmak üzere, Arap dünyası dışındaki ülkeler
görmüştür. Bu yüzden de Kudüs
alabildiğine destekleniyor. Burada kalmayacak, iş büyüyecek,
bölgesel direnç güç kazanacak
, çok daha somut adımlar atılacak,
devreye girecek.
BAE’den Riyad’a ve Sina’ya uzanan yeni cephe hattının, “İran’la savaş cephesi” değil, “İslâm/Arap dünyası ile savaş hattı” olduğu bir gerçektir.
“Savaş İslâm’ın kalbine taşınacak” diyenler, İslâm’la savaşlarının ana cephesini Kudüs-Mekke hattı üzerinden kurmuştur. Müslüman dünya kutsallarına sahip çıkma sınavıyla yüz yüzedir.
Bu iki liderin gücü ellerinden alınmalı
Bu, İslâmcılık ya da
ideolojik bir mesele değildir
. Evet, Müslüman dünyanın geleceği meselesidir. Ancak aynı zamanda
küresel güç hesaplaşmasının en önemli ayağıdır. Jeopolitik bir mücadeledir
. Dolayısıyla ABD’nin küresel imparatorluk ve saldırganlıklarına karşı duran, İsrail’in oluşturduğu
rahatsız olan bütün ülkeler yeni durumda
Kudüs üzerinden sembolleşmekte olan mücadelenin destekçisi
olacaktır.
Yapılacak ilk iş,
ABD ve İsrail’in “yeni oyuncaklarının” ellerinden alınmasıdır
. Bu
iki Arap liderin gücünün sınırlanması
, devre dışı bırakılmasıdır. Bunun için de Arap dünyasında
şarttır. Reaksiyon için ise,
anlatılması zorunludur.
Yeni bölgesel "direnç ekseni" oluşturulmalı
Müslüman ülkeler,
yerli, coğrafyaya sahip çıkacak, küresel güç kaymalarına göre pozisyon alacak yeni bir ittifak halkası
oluşturmalıdır.
İslâm İşbirliği Teşkilatı
(İİT) gibi çürümüş, bitmiş üst yapılar
. Çünkü bu yapı da bir süre sonra benzer bir rol için kullanılmak istenecektir.
Türkiye buna öncülük etmeli, Asya’daki Müslüman ülkeler ve Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkeler yeni ittifaka katılmalı
. Ortadoğu’daki Arap ülkelerden sadece, tehlike ve ihanete karşı duranlar
içinde yer almalı.
farklılığı ve klasik anlaşmazlıklar devre dışı bırakılmalı,
, bu ortak direnç hattı için acilen biraraya gelmelidir.
Kudüs, Mekke ve Medine “masada bir kart” olamaz
Kudüs gibi, Mekke-Medine gibi kutsal bölgelerin korunması
, kurtarılması için harekete geçilmeli, bu bölgelerin
ABD-İsrail istihbarat ağı
na teslim olmuş söz konusu liderlerin inisiyatif alanından çıkarılmalı, onlar için
olmasının önüne geçilmelidir.
Müslüman dünyanın güçlü ülkeleri arasında
etkili bir savunma mekanizması, dayanışması
inşa edilmelidir. Ekonomik, siyasi, savunma alanlarında yeni
kurulmalı,
ortaklıklarına girişilmeli,
oluşturulmalıdır.
Çarşamba günü Türkiye’de toplanacak
İİT zirvesinde çok güçlü mesajlar verilmeli, somut ve caydırıcı adımlar atılmalı
, teşkilat bünyesinde yapılamazsa bile
dar ölçekte bazı ülkeler biraraya gelip yeni direnç ekseninin çekirdeğini şekillendirmelidir
.
Kudüs öfkesi, şok edici bir değişimin habercisi olabilir
Bugün itibariyle Kudüs üzerinden gelişen hassasiyet böyle bir ihtiyacın varlığını,
göstermektedir. Şu an yapılan,
bölgesel direnci harekete geçirme çabası
dır. Bu çaba bütün ülkelere,
, bu
ısrarla beslenmelidir. Gerekli hassasiyet ve çaba gösterilirse,
BAE-S. Arabistan üzerinden başlatılan yeni işgal projesi tersyüz edilecektir
.
Şu an ne kadar karamsar görünse de,
Kudüs öfkesi şaşırtıcı, şok edici bir değişimin habercisi olabilir
. Bazı ülke yönetimleri ve liderleri, hem bölge hem kendi halkları üzerindeki
yönetim ehliyetini kaybetmekle
yüz yüze gelebilir. İslâm dünyası,
büyük bir siyasi öfke ile ABD ve İsrail ile ortaklık kuran, gizli cephe kuran yönetimleri mahkum edebilir
.
Belki birileri bu isyan sonrasına da oyun kurmuş olabilir, ancak Kudüs öfkesinin ilk hedefi o malum gizli ittifak ve bunu yapan liderler olacaktır.
Kudüs, işte o cepheyi yerle bir edecektir
. Çünkü yeni bir dalga yükselmektedir ve bu dalga,
Müslüman dünyanın doğal, yerli reaksiyonudur
.
Bize düşen bu dalgayı büyütmektir.
Çünkü bu, bir vatan mücadelesidir..