‘Güvenli Bölge’ mi ‘Terör Koridoru’ mu? Hele şu referandum bir geçsin…

04:0027/01/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

Türkiye'nin yaşadığı
bunalımları
, atlattığı krizleri, içerideki dönüşümü, bölgesinde ve küresel ölçekte yürüttüğü
açılım çabalarını
sadece
Türkiye'ye özgü
dinamiklerle, verilerle açıklamaya çalışmak
büyük eksiklik
olacaktır.
Türkiye merkez güçtür, artık küresel iktidar alanının ağırlıklı ülkelerinden biridir
, çok derin bir değişim geçirmekte ve hareket alanını genişletmekte, hızla daha da güçlenmektedir.


İşte bu durum

çok ciddi çatışmalar

doğuruyor.

Güç kaymaları

oluşturuyor, bir çok ülkenin

hareket alanını daraltıyor

, merkez ülkeler arası gerilimlere yol açıyor. Çünkü

yeni bir aktör, yeni bir çekim merkezi

, yakın coğrafyasına rol-model olacak yeni bir güç baskın bir şekilde öne çıkıyor.



TÜRKİYE'Yİ YÖNETEMEZLER, DURDURMAK İSTİYORLAR..

Ülkemize yönelik

baskılar, çokuluslu müdahaleler, darbe girişimleri, örtülü istihbarat operasyonları, ekonomik bunalım hesapları

onu sınırlama, durdurma, yeniden bir

eksene hapsetme

amacı taşımaktadır. Bu artık kesinleşmiştir, tanımlanmıştır.



Bir ülkenin

uyanışı, yükselişi, yıldızlaşması

, geleceğin dünyasında

merkezi pozisyon

kapması, bu amaçla gerektiğinde meydan okuması bazılarını

ürkütüyor

, endişeye sevkediyor.

Bundan sonra mesele Türkiye'nin yönetilmesi, denetim altına alınması değil, durdurulması, hiç değilse yavaşlatılmasıdır

.



Çünkü artık

o vesayet dönemi ebediyyen kapanmıştır

, bu ülkeyi yeniden kontrol altına alıp yönetme hesapları tarihe karışmıştır. Bırakın belli bir ülkeyi Türkiye artık

belli bir eksene mahkum

olmayacak kadar, bir

ittifak

halkasının kontrolüne sığmayacak kadar hareketli,

kendini bilen, yolunu çizmiş

bir ülkedir.



İÇERİDEKİ DİRENÇ ODAKLARININ HEPSİ DIŞARIDAN BESLENİYOR

Bu tarihi mücadele, çıkış, yükseliş döneminde

içerideki
direnç odakları
tamamen dışarıdan beslenmektedir

. Türkiye'yi durdurmaya çalışanlar, içeride

kontrol ettikleri iktidar alanlarını, çevrelerini

harekete geçirmiş, Türkiye'yi durdurma mücadelesinde sahaya sürmüştür. Bu direnç merkezleri

bazen terör

örgütleri

bazen sermaye

grupları bazen

siyasi partiler, medya

ve toplumsal kanaate etkileşen kişiler ve çevreler olabilmiştir.



15 Temmuz

'da en çok umut bağladıkları, en büyük yatırımı yaptıkları, başarısından emin oldukları en güçlü silahları

FETÖ

'yü devreye sokmuşlar,

FETÖ ve diğer terör örgütleri

arasındaki geçişkenliği yönetmişler, onlara

tek merkezden ihaleler

dağıtmışlar, çok

kanlı bir senaryo

uygulamışlardır. Türkiye'nin yüz yıl sonraki ilk uyanışına karşı

en ağır saldırı

budur.



BİR DAHA ASLA BÖYLE BİR SALDIRI YAPAMAYACAKLAR

Muhtemelen

bir daha bu boyutta bir saldırı mümkün olmayacaktır

, bunu yapamayacaklardır. Çünkü içeride

kontrol ettikleri iktidar alanları hırpalanmış, zayıflatılmış

, o tehdit

siyasi akıl tarafından tanımlanmış

tır. Belki umutlarını hala devam ettiriyorlar ama 15 Temmuz gibi en büyük umutları toprağa gömülmüş,

elleri zayıflamıştır

. Bunlar olurken, son dört yıldaki müdahaleler Türkiye'nin

dayanma gücünü

artırmış, toplumsal bilinci güçlendirmiş,

milletimiz bu tarih yürüyüşünü sahiplenmiştir

.



Öyleyse bundan sonra daha fazla

yakın coğrafyaya, dışarıya

bakmak gerekiyor. Mücadeleyi daha fazla

dışarıya yönlendirmek

gerekiyor. Çünkü dünyada

yeni bir uluslararası ilişkiler ağı

şekilleniyor. Soğuk Savaş sonrası başlayan ama sadece belirsizliğe sürüklenen bu ilişkilerde

radikal, keskin dönüşler

başladı.

İklim

sertleşti, ülkeler ve güçler pozisyonlarını ve hesaplarını açık etti,

örtülü gerilimler açık mücadelelere

dönüştü, kaynaklar üzerindeki hesaplaşma küresel krizlere yol açacak ölçüde

tehlikeli

bir hale geldi.



DÜNYAYI BEKLEYEN TEHLİKE


Sadece Türkiye değil, hemen bütün ülkeler, yeni uluslararası ilişkiler ağındaki

belirsizliği aşmanın

, kendi pozisyonunu netleştirmenin,

güvenlik ve gelecek güvencesi

oluşturmanın mücadelesini veriyor.

Rusya

öyle,

Avrupa Birliği

ülkeleri öyle,

Çin

öyle, önemli

Asya

ülkeleri öyle.

Belirsizlik ABD'nin bakışından, tutumundan, merkez ve orta ölçekli ülkelere güven vermeyen yaklaşımından kaynaklanıyor

. Tek kutuplu ABD dünyası tezi çoktan

iflas

etti ama ABD siyasi aklı bunu kabullenmemek için ısrar ediyor, iddialarını başka başka söylem ve

formatlarla

yenilemeye çalışıyor.



Oysa Soğuk Savaş sonrasının dünyası yok artık.

ABD ve müttefiklerinin belirlediği güç haritası tersine işliyor. Tehdit gördüğü ülkeler ve bölgeler yükselirken, yakın çevresi zayıflıyor

. Artık

Çin'i Japonya ve Güney Kore ile sınırlama

imkanı kalmadı. Rusya'yı

tehditle sindirme

imkanı kalmadı. ABD ve Avrupa söylemlerine ve tezlerine güven kalmadı.



Geriye

sert söylemler, uygulamalar, ekonomik çatışmayı hatta genel anlamda çatışmaları göze alma dışında seçenek

de kalmadı. İşte bu yüzden iklim sertleşti, bu yüzden

merkez güçler arasındaki gerilim

alanları genişledi,

fay hatları

hareketlendi.

Dünyayı bekleyen tehlike budur.

Bir an önce,

iklimi yumuşatacak adımlar

atılmalı, her ülke bu anlamda üzerine düşeni yerine getirmeli.



BÜYÜK HESABI ANLAMAYAN TARİH DIŞINA İTİLECEKTİR..

Türkiye bunları okuyor

.

Bu büyük
değişim ve güç kaymasının tam ortasında kendini yeniden kuruyor

.

Yeni bir Türkiye inşa ediyor

, iç güvenliğini sağlama alıyor, ekonomisini ayakta tutmak için

Afrika'dan Uzak Asya'ya kadar her ülke ile yakınlaşmaya, yeni pazarlar açmaya

, ortaklıklar kurmaya çalışıyor.



Ağır saldırılar altında kalsa da Türkiye

mücadeleye erken başladığı için

şanslı. Bir çok ülkenin, üzerindeki örtü kaldırılınca,

büyüsü

nün bozulacağını, hiç de göründüğü gibi olmadığını farkedeceğiz.



İşte o zaman Türkiye'nin

adımlarının sağlamlığını

daha iyi kavrayacağız. Bu yüzden, Türkiye'nin

büyük yürüyüşünü anlamayan, engellemeye çalışan, dar iktidar hesaplarıyla hareket eden içerideki siyasi çevrelerin tamamı tarih dışına itilecektir

. Başarısız olacaklar, etkilerini kaybedecekler, toplumsal tabanları hızla

eriyecektir

.



REFERANDUM GEÇECEK, ONLAR FETÖ İLE AYNI SAFTA KALACAK

Sistemik dönüşümün en önemli safhalarından

referandumun karşısında yer alan her siyasi çevrenin kaybedeceği, tükeneceği ortadadır

.

Türkiye dışında iktidar arayışlarına girenler

de aynı şekilde kaybedecektir.



Referandum oylaması hasarsız atlatılacak

elbette ama herkes yapıp ettiklerinden,

durduğu yerden

, aldığı pozisyondan sorumlu olacaktır. Referanduma

hayır diyenler FETÖ ile, PKK ile, ülkeyi hedef alan çokuluslu müdahaleler ile aynı safta

yerini almış olacaklardır. Bunları yazarken, referandum sonucundan

hiçbir şüphe duymadığımı

da not etmeliyim.



TRUMP'IN 'GÜVENLİ BÖLGE'Sİ 'TERÖR KORİDORU' OLMASIN!

Bu ortamda dikkatimizi yöneltmemiz gereken bir konu daha var.

Türkiye, Rusya ve İran'ın Suriye'de ateşkes kararı

çok önemlidir ve ayakta kalmalıdır. Bunu

bozacak

her girişim, sadece Suriye'ye değil,

Türkiye'ye de operasyon çekme

anlamına gelebilir. Burada tehlike, yeni ABD yönetiminin tavrı olacaktır.

Trump'ın “Güvenli Bölge” talimatı

, sanıldığı gibi Türkiye'nin onları bir türlü razı edemediği güvenli bölge planıyla aynı olmayabilir.



Barack

Obama

'nın bu tezi reddedip Suriye'yi çıkmaza sürüklemesinden sonra Trump'ın gelir gelmez böyle bir talimat vermesi,

Güvenli Bölge değil “Terör Koridoru” planıyla alakalı olabilir

.

PKK/PYD

'yi müttefiki Türkiye'ye karşı ortak ilan eden ancak bu örgüt üzerinden terör koridorunu oluşturamayan

ABD, aynı harita planını Güvenli Bölge adı altında formatlamış olabilir

.



Sadece bir tehlikeye dikkat çekmeye çalışıyorum. Ateşkes devam etmeli,

Suriye meselesi çözülmeli

, Türkiye-Rusya-İran

inisiyatifi

ayakta kalmalı. ABD'nin bütün bunları yıkarak

savaşı yeniden başlatması, Türkiye'nin kuşatılmasıyla sonuçlanacaktı

r.



Ülkemizin, devlet aklının, siyasi öncülerimizin bu

tehlikenin farkında

olduklarına inanıyorum.




#Donald Trump
#ABD
#Güvenli Bölge
#FETÖ