Türkiye-Rusya ilişkileri hiçbir şekilde bir bağımlılık ilişkisi değildir. Ülkemizin “NATO ekseni”nde olduğu gibi benzer bir bağımlılık ilişkisine hiçbir şekilde ihtiyacı yoktur. Ortak tehditler, benzer savunma yöntemleri, Batı’dan doğrudan tehdit almaları, özellikle Suriye konusunda Türkiye’nin hassasiyetlerinin ABD ve müttefikleri tarafından istismar edilmesi, dahası Türkiye’nin doğrudan tehdit edilmesi Ankara ile Moskova’yı biribirine yakınlaştırdı. İki ülkenin de buna ihtiyacı vardı ve hâlâ var.
Ekonomik ortaklıkların yanına jeopolitik, güvenlik öncelikli konuların da eklenmesi, bu yakınlaşmayı doğurdu. Uçak krizi gibi, iki ülkeyi de tehdit eden çevrelerin tezgâhladığı sabotajlara rağmen bozulamayan ilişki, eskisine göre çok daha güçlüdür; bölgenin bugünü ve dünyadaki sert fırtınalar bu yakınlığın devamını zorunlu kılmaktadır.
Rusya açıktan Batı’nın saldırı tehdidi altındadır. Er ya da geç, böyle bir çatışma, hesaplaşma olacaktır. Son casus krizi bunun ilk işaretleridir. Zaman geçtikçe bu işaretler daha da artacak, karşılıklı restleşmeler hızla çatışma haline dönüşebilecek, Baltıklar’dan Doğu Avrupa’ya, Pasifik kıyılarına kadar genel bir Doğu-Batı cephe hattı biçimlenecektir.
Türkiye açık biçimde Batı tehdidi altındadır. 15 Temmuz saldırısı bu yönde en açık saldırıdır ve doğrudan Türkiye’yi parçalamaya dönük olmuştur. FETÖ ve PKK üzerinden cepheler açıp içeriden vurulacak ve “küçültülecek” bir Türkiye plânı uygulanmıştır.
Suriye’nin kuzeyindeki “çevreleme” harekâtı ABD-NATO plânıdır ve aynen devam etmektedir. Bu kuşaktaki yığınağın Suriye ya da İran’la alakası yoktur, doğrudan Türkiye’nin güney kapılarını kapatma, coğrafya ile ilişkisini kesme ve onu Anadolu’ya hapsedip yalnızlaştırma, sonra da diz çöktürme hesabıdır.
Bu tehditler, Afrin müdahalesine rağmen aynen devam etmektedir. Türkiye tehditleri görmüş, 15 Temmuz’dan hemen sonra müthiş bir savunma teyakkuzuna geçmiş, Afrin’den başladığı ve devam etmesi bir zorunluluk olan müdahalelerle yüzyıla damgasını vuracak bir oyunu bozmaya girişmiştir. Bu hesaplaşma bu yönde daha uzun süre devam edecektir.
Zira mesele sadece “Türkiye haritası”yla sınırlı değil, yeni bir coğrafya biçimlenmesiyle alakalıdır. Dahası, küresel güç haritası oluşturulurken dünyanın ağırlık merkezindeki hareketlilikle alakalıdır. Yani 15 Temmuz ve Güney’den çevreleme gibi müdahaleler de, Türkiye’nin karşı savunması da küresel ve bölgesel ölçeklidir.
15 Temmuz’a destek olanlar gibi, Güneyden çevreleme planının da “içeride” ciddi destekçileri vardır. Afrin operasyonundan rahatsız olanlar, FETÖ sonrası ABD ile iş tutmaya çalışanlar ya da tutanlar, Türkiye’nin tarih yürüyüşüne omuz veren kitlelerin kafasını karıştırıp bir siyasi parçalama hesabı yapanlar, Afrin’den sonra operasyonların durması için var güçleriyle çalışanlar, yeni yeni proje ve tekliflerle zihin karıştıranlar, Türkiye’nin büyük tarih sıçramasını içeriden çökertmek isteyenler hem 15 Temmuz hem de PKK/PYD üzerinden güneyden çevreleme hesaplarının parçasıdırlar.
İşte bundan sonra o çevrelerin yeni çokuluslu hesaplar çerçevesinde üslenecekleri rolleri göreceğiz. Bu “haritacı” çevrelerin iki temel hedefi var: Dışarıda Türkiye-Rusya yakınlığını sabote etmek, içeride AK Parti-MHP Cumhur ittifakını bozmak. Her ikisi de “dışarıdakiler”in bundan sonra Türkiye’ye yönelik hesaplarıdır aynı zamanda. Onlar öyle istediği için içeridekiler de öyle çalışıyorlar. 2019 seçimlerine kadar hem içeride hem dışarıda bu yönden çok ciddi sabotajlar, girişimler, müdahaleler göreceğiz. Yavaş yavaş bu yönde kıpırdanmalar görüyoruz şimdiden.
İki konu da Türkiye’yi “yalnızlaştırma”, “savunmasız halde bırakma”, 15 Temmuz ve güneyden çevreleme planlarını yeniden uygulamak için ABD planlarına “teslim etme” amaçlıdır ve yine o malum merkezlerden yönetilmektedir. İçeride Türkiye’nin yerlileşmesini, millileşmesini, coğrafyada güçlenmesini önlemeye, rüzgârı tersine çevirmeye, o milli siyasi aklı sabote etmeye, ona destek veren güçlü kamuoyunun zihinlerini bulandırmaya, bu yürüyüşe sahip çıkanları siyasi tarih dışına itmeye dönük bir ajanda izlenmektedir.
Dışarıda ise, Türkiye’nin büyük tarih sıçramasını başlamadan bitirmeye, onu tarih dışına itmeye, evcilleştirmeye, kontrol altına almaya ve küçültmeye dönük bir ajanda izleniyor. İşte büyük mücadele buradadır. Yüzyıllık hesap da yüzyıllık direniş de buradadır.
Türkiye’nin Avrasyacılık diye bir gündemi yoktur. Rusya ekseni diye bir şey söz konusu değildir ve buna ihtiyacınız yoktur. Türkiye’nin ekseni kaymamıştır, kendi eksenini bulmuştur. Buradan bakınca dünyanın tamamının ekseni kaymıştır, çünkü tarih yapıcı milletler, devletler yeniden kendi tarihlerine, iddialarına dönmektedir. Türkiye de öyledir.
Meselemiz, kendi tarih iklimimizde, kendi coğrafyamızda bir “Türkiye ekseni” oluşturmaktır. Bu yönde artık bağımlılık ilişkileri yoktur. Bundan sonra her güçlü devlet gibi kendi yol haritasını çizecek, kendi bağımsız ilişkilerini belirleyecek, tercihlerini yapacak, ama hiçbir zaman yeni bir “çokuluslu müdahale” tuzağına düşmeyecektir.
Rusya ile yakın durmasak Suriye’de böyle bir hareket alanı kazanamazdık. O meşhur müttefikimiz ABD o sırada Afrin’e binlerce askeri donatacak silahlar yığıyor, dev mühimmat depoları inşa ediyor, Türkiye ile savaşa hazırlık çalışmaları yapıyordu.
Kimse bundan sonra Türkiye’ye ABD ve ittifak pazarlamasın. Kimse bize 15 Temmuz’un “patronlarını” “kurtarıcı”, müttefik olarak göstermesin. Gizli gizli ABD ile iş tutup yeni senaryolar için devlet içinde, sistem içinde, toplum içinde operasyonlara kalkışmasın. Kimse ABD’nin ihale verdiği bazı bölge ülkelerinden beslenip “muhafazakâr muhalefet” oyununu masum muhalefet gibi satmaya kalkmasın.
Türkiye için 2019 sadece seçim değil, belki 21. Yüzyılı biçimlendirecek bir tercih olacaktır. Sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya dikkatli bakın, hangi ülke neye hazırlanıyor, nasıl bir küresel fırtınaya hazırlık yapıyor, iyi görün. Rusya’dan ABD’ye, AB ülkelerinden Pasifik güçlerine kadar herkes savunma kalkanlarını güçlendirirken, her ülke içerideki toplumsal dayanışmasını sağlam zeminlere oturtmaya çalışırken birilerinin içerideki toplumsal zemini sarsmasına izin verilemez.
Zira bu, seçimle sınırlı bir mesele değil, doğrudan ülkenin geleceğiyle, varoluşuyla, geleceğin dünyasında nerede nasıl olacağıyla alakalı bir durum. Hangi siyasi çevreden, hangi etnik kimlikten, hangi meşrepten olursak olalım, hepimizin omuzlarında “Türkiyeli olma” gibi bir sorumluluk var ve bu, İstiklâl Savaşı dönemi gibi bir zorunluluktur.
Artık dünyada bütün devletler yalnızdır. Dostluklar ve düşmanlıklar yoktur. İttifaklar bitmiştir. Hal böyle iken içeride zayıflatmaya, bölgede yalnızlaştırmaya, Atlantikçi çevrelerin elinde ganimete dönüştürmeye dönük “çokuluslu” sinsi operasyonlara karşı teyakkuzda olalım.
Özellikle gizli “haritacılar”a karşı uyanık olalım.
Rusya ile yeni bir “uçak krizi” sabotajlarına da tabii..
Türkiye’yi İran’la savaştırıp Rusya cephesine sürmeye dönük plânlar, yeni senaryolarla pazarlanacak, dikkat edelim.
Biz sadece Türkiye ekseni için mücadele edeceğiz, asla unutmayalım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.