Geriye en çirkin, en kirli senaryo kaldı..

04:0031/07/2015, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
İbrahim Karagül

Türkiye,sadece terörle mücadeleetmiyor. SadecePKKveya İŞİD'e karşı operasyon yapmıyor. Sonyirmi beş yıldır, adım adım kendisine yaklaştırılan, bölgeselayrıştırmaprojesininson aşamasınakarşı birdirençgeliştiriyor.Haritataslaklarının Türkiye'ye yönelmesine karşısavunma hattıinşa ediyor. Türkiye'nin dönüşümünü, yükselmesini, güçlenmesini, bölgesel ve uluslararası etkinliğinisabote etmeye dönük rüzgârı tersine çevirmeye çalışıyor, doğal refleksinigösteriyor.İçeride şekillendirilen “şer ekseni” üzerinden

Türkiye,
sadece terörle mücadele
etmiyor. Sadece
PKK
veya İŞİD'e karşı operasyon yapmıyor. Son
yirmi beş yıldır
, adım adım kendisine yaklaştırılan, bölgesel
ayrıştırma
projesinin
son aşamasına
karşı bir
direnç
geliştiriyor.

Harita
taslaklarının Türkiye'ye yönelmesine karşı
savunma hattı
inşa ediyor. Türkiye'nin dönüşümünü, yükselmesini, güçlenmesini, bölgesel ve uluslararası etkinliğini
sabote etmeye dönük rüzgârı tersine çevirmeye çalışıyor, doğal refleksini
gösteriyor.

İçeride şekillendirilen “
şer ekseni
” üzerinden bir “
iç işgal
” ve dışarıda, yakın çevresinde etkinliği artırılan örgütler üzerinden uzunca bir süredir devam ettirilen “
hırpalama
”ya, zaafa düşürmeye, felç etmeye dönük kampanya,
7 Haziran
öncesi işte bu
yerli savunma hattını kırmak
için bir siyasi
dizayn
projesine dönüştürüldü.

Örgütler cephesİ ve olağanüstü durum

Seçim sonuçları itibariyle bu mühendislik ciddi ölçüde başarılı oldu. Seçimden hemen sonra
ikinci aşama
,
çatışma aşaması
başlatıldı. İçeriye servis edilen
kimlik siyaseti
, bu yeni çatışmanın altyapısını oluşturacaktı. Bu yüzden seçim sonrasında çözüm sürecine yönelik sabotajlar güçlendirildi, PKK saldırıları başlatıldı.

DHKP-C ve MLKP gibi örgütler yeniden sahaya sürüldü ve PKK ile dirsek teması sağlandı. Terör üzerinden bir
ortak cephe inşa
edilmek istendi. Bu örgütler
Kandil'de
,
Kobani'de üsler
kurmaya başladı. Aynı anda üçü de şehirleri teröre boğacak hazırlıklara girişti.

Seçim sonuçları itibariyle
koalisyon formüllerinin
zorluğu
oyun kuruculara
geniş bir hareket alanı sağlıyordu. İstedikleri siyasi formül başarıya ulaşırsa AK Parti'yi bu yolla
rehin
alacaklardı. Ulaşmazsa, örgütler üzerinden ülkeyi felç edip “
olağanüstü durum
” için ortam oluşturacaklardı.

Pijamayla Başbakan karşılama hesapları

Terör ve şiddet üzerinden şer ekseni için örgütler üzerinden içeride bir cephe kuruldu. İç işgal dediğimiz bu şer eksenini yönetenler ise
eskinin iktidar kurucu merkezleriydi
. Onlar, Türkiye'yi yeniden
görünürde bir demokrasi
ama gerçekte
oligarkların
yönettiği bir ülkeye dönüştürmeye, vesayet altına almaya,
pijamalarla Başbakan karşılamaya hazırlanıyorlardı
.

Belki son on beş yılda
ilk kez böyle
bir fırsat oluştu ve bu fırsat harcanmayacaktı. Nasıl olsa bu
tezgahı kamufle
etmek için bölgesel kaos yeterince örtü sağlıyordu. İntihar saldırıları olunca nasılsa IŞİD vardı, PKK saldırıları olunca nasılsa PKK suçlanacaktı. Nasılsa
Erdoğan ve AK Parti
düşmanlığını
uzun süredir servis ederek
zihinleri
bulandırmışlardı, her karşı çıkışı bu yolla sulandırabileceklerdi. Bütün bunlar olurken onlar yine
dokunulmaz
kalacaktı, hiç kimse onları sorgulamayacak, onlarla bir bağlantı kuramayacaktı.

Geriye en çirkin, en kirli senaryo kalmıştı

Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana
ilk kez vesayetten kurtulma
, gerçekten özgür olma, gücünü kendinden ve çevresinden alma mücadelesi verirken, birçok Batılı ülkeyi geride bırakan bir hızla
yıldızlaşırken onlar iç işgal üzerinden iç iktidar hesapları yapıyor
, ülkeyi yeniden rehin almaya dönük projeler uyguluyordu.

Bugüne kadar yaptıkları bütün bu
kirli organizasyonlar
ülkenin milli refleksine çarpıp un ufak olmuştu. Artık darbe yoktu, ekonomik kriz yoktu, laiklik saplantısı yoktu, İran veya şu ülke modeli tartışmaları yoktu.
Ukrayna
vardı,
Mısır
vardı. Onları da denediler yine olmadı.

Terör örgütleriyle iş tutar oldular..

Geriye en kötüsü, en kirlisi, en çirkini kalmıştı
. Madem bütün coğrafyada örgütler devletlerin yerine ikame ediliyordu, madem bu amaçla küresel ölçekte
ihaleler
dağıtılıyordu,
aradıkları formül
, yeni fırsat önlerine gelmişti.

Örgütlere yaklaştılar. Onları el altından desteklediler. Medyaları üzerinden şirin gösterdiler, pazarladılar. Onların şiddet ve
terör saldırılarına mazeretler ürettiler
.
Adliyeler basılıp savcılar şehit edilirken
onlar bu saldırıya siyasi mazeret üretiyorlardı, bununla da kalmayıp Savcı Kiraz'ın kafasına silah dayanmış o resmi yayın organlarında servis ediyorlardı.

Polisler
infaz
edilirken, iş makineleri yakılırken, askerler aileleriyle saldırıya uğrarken,
otobüsler yakılırken
onların yayın organları, medya mensupları mazeretler üretmeye çalışıyor,
yabancı bir unsur gibi
, bu ülkeyle hiçbir bağları yokmuş gibi
duygusuzca
hareket ediyorlardı.

Hem dış tehdit, hem iç işgal

Gezi'de DHKP-C'yi pazarlayan
, onu masumlaştırmaya girişen bu çevre,
17 Aralık'ta da Paralel darbe girişimiyle işbirliği
içine girdi
.
7 Haziran öncesi başlayan
HDP'ye yatırım
bugün
PKK'ya yatırıma
dönüşmüş bir görüntü veriyor.
Paralel yapı bu grubu bir “dış tehdit”e dönüştürdü. HDP ve PKK ile ilişkileri ise onları bir tür “iç işgal” mekanizmasına
dönüştürüyor.

Bir medya grubu düşünün. Bütün yatırımını
etnik milliyetçilik
üzerine yapıyor. Bu siyasi hareketi aylarca pazarlıyor, liderini bir
efsaneye
dönüştürmeye çalışıyor. İstediği de oluyor.
Pazarladığı nefret üzerinden kitlesel dalgalanmaya
yol açıyor ve seçim sonuçlarını etkiliyor. Ama yatırım yaptığı,
ihtiraslarını provoke ettiği
o çevre bir anda gücü silaha dönüştürmeyi tercih ediyor.

Terör yeniden başlıyor. Bu grubun
kahramanlaştırdığı lider Türkiye'yi silahla tehdit ederken o medya grubu hala onu pazarlamaya devam ediyor, bu arada terörü masumlaştırmaya dönük gerekçeler üretmeye başlıyor.

Bu medya grubunun kendini bu kadar
marjinalleştirmesinin, en uç terör örgütleriyle yan yana görüntü vermesinin
sebebi ne olabilir? Bir beklentileri mi var? Bu hesabın arkasından ne çıkacak? Onların durduğu yerden bile büyük bir vaat ya da
ihale
almadan böyle bir tehlikeye atılmak mümkün görünmüyor.
Sadece Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı bunu açıklamaya yeter mi?
Anlamakta zorlanıyorum. PKK ve DHKP-C yetmedi, adam çıkmış PYD'yi, Kuzey Suriye'nin tamamını denetlemeye çalışan
YPG'nin hamiliğini yapıyor.

Teröre destekten soruşturma açılmalı

Kişisel kanaatim,
bu grup ve patronu hakkında terörü teşvik, terörü pazarlama suçlamasıyla soruşturma açılması yönünde
. Bu kanaat bir husumetten kaynaklanmıyor. Sadece yapılanları tespit ve tanımlama çabası içine giren herkes aynı resmi görecektir.

Türkiye üç cephede birden mücadeleye girerken bu medya grubunun
Türkiye'ye savaş açanlarla, sokakları teröre boğanlarla beraber görünmesini
hiç kimse hazmedemez. Hiçbir ülke böyle bir pozisyon alışa izin veremez.

Türkiye, uzun yıllardan sonra ilk kez kapsamlı ve
ilkeli
bir tavır sergiliyor. İçeride
yoğun kamuoyu desteği, şaşırtıcı bir dış destekle
sanıyorum son harita taslaklarına müdahil oluyor. Bu müdahale, bölgesel denklemi değiştirebilir,
güç yapısını
derinden sarsabilir.

İç işgale kurban gitmeyelim

Batı-İran anlaşmasından
sonra Türkiye'nin Asyalı güçlere yakınlaşması korkusu belki böyle bir dış desteğin
psikolojik
alt yapısını oluşturuyor olabilir. Ya da IŞİD'e yönelik
ortaklık
, bunu zamanla göreceğiz. Ancak daha önce böyle bir
iç ve dış destek
aynı anda söz konusu olmamıştı. Bu alanda geniş
analizlere
, tartışmalara ihtiyacımız var. Muhtemelen önümüzdeki günlerde bu tartışmalar yapılacak.

Bir süredir
yapmaya çalıştığım uyarı, dışarıdan gelen kaos
fırtınasına karşı teyakkuza geçerken, bir iç işgale kurban gitmeyelim endişesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden o iç işgal çevrelerine dikkat çekmeye çalışıyorum.
#etnik milliyetçilik
#pkk
#kobani
#ışid
#iç işgal