G7 krizi, Batı iç savaşı: 24 Haziran sonrası Türkiye, dünyayı şaşırtacak

04:0011/06/2018, Pazartesi
G: 11/06/2018, Pazartesi
İbrahim Karagül

“İslam kendi evinde savaşacak” diyerek coğrafyamızı kırk yıldır kana boyayanlar, kendi evlerinde kavgaya tutuşmak üzere. Biz; “Batı kendi içinde savaşacak” dediğimizde afaki anlaşılır ama onların yeryüzünün ana eksenini oluşturan Müslüman coğrafyanın büyük bölümünü krizlere sürükledikten sonra son darbeyi İslam’ın ve Müslümanların kutsallarına vurmaya hazırlanmaları normal görülür!Batı yapar, ABD güçlüdür, onlar haklıdır, mağdur ülkeler ve milletler suçludur, bizim bölgemizdeki ülkeler suçludur,

“İslam kendi evinde savaşacak” diyerek coğrafyamızı kırk yıldır kana boyayanlar, kendi evlerinde kavgaya tutuşmak üzere. Biz; “Batı kendi içinde savaşacak” dediğimizde afaki anlaşılır ama onların yeryüzünün ana eksenini oluşturan Müslüman coğrafyanın büyük bölümünü krizlere sürükledikten sonra son darbeyi İslam’ın ve Müslümanların kutsallarına vurmaya hazırlanmaları normal görülür!



Batı yapar, ABD güçlüdür, onlar haklıdır, mağdur ülkeler ve milletler suçludur, bizim bölgemizdeki ülkeler suçludur, bizim onlara gücümüz yetmez, dizlerimizi kırıp boyun bükeriz, öyle mi!

Hayır, öyle değil… Durum hiç de öyle değil. Bize gösterilen resimlerle gerçek arasında olağanüstü bir farklılık var. Eğer her şeyi böyle algılıyorsak, öncelikle zihinlerimizi esaretten kurtarmamız, gözlerimizdeki perdeyi kaldırmamız gerekiyor.

Zihinsel özgürlüğü sağlamadan Türkiye’nin ve coğrafyanın özgürlüğünü sağlamamız imkânsızdır. Türkiye’nin büyük mücadelesini, 24 Haziran seçimlerini bile, küresel ölçekte belirginleşen gerçek resimle anlayabildiğimiz ölçüde güçlü, iddialı bir gelecek inşa edebiliriz.

Kavga merkez güçler arasında: Ölümcül
hamleler yapıyorlar!

ABD’den Kore’ye, Almanya’dan İtalya’ya, İngiltere’den Hindistan’a, Rusya’dan Çin’e kadar, sadece son birkaç ayda yaşananları bile dikkatle izlerseniz, Türkiye’ye neden bu kadar saldırdıklarını algılayabilirseniz, geleceğin dünyasından haberdar olabilirsiniz. Ekonomiye de, siyasete de, toplumsal eğilimlere de ancak böyle karar verebilirsiniz.

Dünyanın büyük sorunu Ortadoğu değildir. Bizim coğrafya merkez coğrafyadır, dolayısıyla bütün güçler hesaplaşmalarını bu “hazır cepheler”de yapmaktadır. Bunu yaparken de Müslüman dünyanın kendilerine karşı itiraz yükselten güçlü sesini susturmaya çalıyorlar. Ama asıl kavga merkez güçlerin kendi arasındadır. Ekonomi alanında, jeopolitik hesaplaşmalarda bu artık gizlenemez bir gerçektir.

İngiltere-Rusya kavgalarına dikkat edelim. ABD-Rusya çekişmelerine dikkat edelim. Avrupa’yı Rusya ile çarpışmaya provoke eden gelişmelere dikkat edelim. ABD’nin Çin’in etrafındaki gücünü korumaya çalışmasına, Pasifik’teki güç yarışının ölümcül bir hal almasına dikkat edelim. Çin-Rusya aksına, ABD’nin dünya genelinde yalnızlaşmasına ve başıboş, tehlikeli bir güç olarak algılanmasına, Avrupa Birliği’nin merkez güç alanının artık dağılmış olduğu gerçeğine dikkat edelim.

“Batı kendi içinde savaşacak” tezi öylesine bir iddia
değildir

ABD ve Avrupa’nın, 2008 ekonomik krizinden sonra şimdi de demokrasi krizine sürüklenmesine, insan hakları ve demokrasiyi bilerek ve isteyerek geri plana itmesine, İkinci Dünya Savaşı sonrası bütün kazanımları bir kenara atmasına, devletlerin tarihi iddialarını öne çıkarmasına, merkez iktidar alanını güçlendirmeye çalışmasına, ekonomik ve güvenlik alanında savunma kalkanlarına güç vermeyi tek amaç haline getirmesine dikkat edelim.

2008 ekonomik krizi de, bugünkü demokrasi ve özgürlük krizi de Batı’nın kendi iç çıkmazıdır, sorunudur. Merkez ülkelerin krizidir. Çevre veya yükselen güçlerin değil, buna dikkat edelim.

“Batı kendi içinde savaşacak” sözü basit bir cümle değildir. Zira insanlığı mahveden iki büyük dünya savaşı Batı’nın iç savaşı olarak çıkmıştır. İslam kendi içinde savaşacak projesini hazırlayanlar, Batı’nın bir kez daha kendi iç savaşına sürüklemesini önleme imkânına sahip olamayacaklardır.

G7 krizini nasıl
anlamalıyız? Atlantik “merkez” dağılıyor mu?

Kanada’daki G7 Zirvesi’nde yaşanan krizinden çok önemli sonuçlar çıkarılmalı. Dünya genelinde öfke ve nefreti üzerinde toplayan ABD, bu kez belki de ilk kez, vesayet altında tuttuğu Avrupa tarafından reddediliyor. Büyük itirazlar var.

Washington yönetiminin hoyratça hareketleri hem Avrupa’yı hem bütün dünyayı alarma geçirmiş durumda. Fransa’nın “ABD dışında bir G6” önerisi boşuna değil. Almanya’nın, Avrupa’nın patronu olarak ABD himayesinden çıkma çabalarına öncülük etme zorunluluğu basit bir değişim, kırılma değil.

Ama mesele Batı içi krizin de ötesinde. Asyalı güçler, dev adımlarla, dev itirazlarla yükseliyor. Ve hepsi, Batı’nın küresel hâkimiyetini reddetme konusunda temel bir düşünceyle hareket ediyor. Batı’nın yüzyıllara dayanan hâkimiyet teorileri birer birer çöküyor. Batı dünyanın merkezini kaybediyor, merkez olmaktan uzaklaşıyor, kendi iç hesaplaşmalarına sürükleniyor.

Avrupa yükselişinden sonraki en büyük güç kaymasıdır bu..

Bu; Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük kırılma değil, belki Avrupa yükselişinin dünyayı denetim altına aldığı tarihten bu yana en büyük kırılmayla sonuçlanabilir. Medeniyetler ölçeğinde düşünürsek, tarihin tersine döndüğünü bile söyleyebiliriz.

Trump’ın “Kore barışı” üzerinden Pasifik’te alan hâkimiyetini artırma çabaları bir umutsuzluktur. Daha önce iki Kore’nin birleşmesini sürekli sabote eden ABD, şimdi iki Kore’yi birleştirerek Çin’e karşı daha güçlü bir cephe inşa etmeye çalışıyor. Ama ne olursa olsun, ABD dünyanın merkezinin desteğini çoktan kaybetti. Belki Trump döneminde büyük çalkantılara maruz ülke ABD olacaktır.

Çünkü Trump bunu yaparken ABD himayesindeki Avrupa’nın bazı güçlü ülkelerinin Rusya ve Çin’le iş tutmalarını önleme, arka bahçesini koruma gücüne sahip olamayacaktır. O, Çin ve Rusya’nın etrafında yeni cepheler inşa ederken, bu ülkeler Avrupa ile güçlerini şaşırtıcı bizimde artırmakta, bazen de Avrupa içi sorunlara ciddi müdahaleler yapar hale gelmektedir.

24 Haziran sonrası Türkiye büyük
iddialar ülkesi olacak

Suriye’deki cepheleşmenin aynısını daha büyük ölçekte Ortadoğu’nun tamamında görüyoruz. Coğrafyamızdaki cepheleşmenin aynısını küresel ölçekte, Pasifik’ten Atlantik kıyılarına kadar yayıldığını görüyoruz. Şimdi bu cepheleşme Atlantik ittifakını gömecek şekilde derin bir çatlak olarak öne çıkıyor. G7 zirvesindeki krizin anlamı budur.

24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye, çok büyük hesaplaşmaların, iddiaların, güçler mücadelesinin ana aktörlerinden biri olacak. Coğrafyamızın ana belirleyici ülkesi olacak. Doğu-Batı hesaplaşmasında durduğu yer itibariyle ağırlık merkezini değiştirebilecek bir ülke olacak. Güçlü bir ülke olma dışında seçeneğimiz yok.

Bu ihtimali kaçırdığımız anda, o büyük hesaplaşma bu ülkeyi küçük parçalara ayıracaktır. Güçler hesaplaşmasının en belirgin fay hattı üzerinde bulunuyoruz. Böyle bir coğrafyada birilerine sığınarak ya da yalvararak ayakta kalma şansımız yok.

Hayret uyandırıcı
ülke: Biz buna tarihin dönüşü diyoruz

Tam tersine Türkiye, doğru bir yol çizmiş, 15 yıldır da olağanüstü bir güç biriktirmiştir. Bu, devam etmelidir. Etmek zorundadır. Türkiye’nin ayağa kalkması, coğrafya inşası hesapları bütün bölgeyi kendine getirecektir. Bu, tarihte hep böyle olmuştur. Bu yüzden 24 Haziran’ı sağlıklı biçimde atlatmak zorundayız. Çünkü bu seçim, bir iç politik mesele değil, yukarıda anlattığımız büyük mücadele ölçeğinde bir seçimdir. Biz bunu 15 Temmuz çokuluslu saldırısında zaten anlamıştık.

“Batı kendi içinde savaşacak” bugün dünyanın en önemli meselesidir. “Üçüncü büyük Batı iç savaşı” işaretlerini vermektedir. İnsanlık nasıl bir geleceğe ilerliyor, hangi güçler tarih sahnesinden silinecek, yükselen güçler hangi ülkeler olacak, dünyanın ağırlık merkezi nasıl değişecek ve bu bizleri nasıl etkileyecek, Türkiye ne tür hazırlıklar yapmalı ve kendini nasıl daha da güçlendirmeli? Cevabını aramamız gerekin sorular bunlardır.

Büyük projelerden, büyük iddialardan, büyük sözlerden, büyük mücadelelerden söz ediyorum. Seçim sonrası Türkiye, dünyanın en şaşırtıcı, hayret uyandırıcı ülkesi haline gelecektir. İşte biz buna tarihin dönüşü diyoruz.

#Türkiye