Türkiye’nin milli dayanışma hattı, milli mutabakat girişimleri, adına Cumhur İttifakı dediğimiz şey, sadece bir seçim ittifakı, sadece il ve ilçelere yönelik oy hesabı, sadece CHP’ye karşı bir ortaklık değildir. Sadece bir AK Parti-MHP ittifakı değildir.
Bugün bu görüntüde olsa bile, kapıları açık, bu ülkeyi vatan bilenlere, bölgesel ve çokuluslu saldırılara karşı milli ekseni tahkim etmek isteyenlere açık bir ana omurga inşasıdır. Yerli olan, yüzlerce yıllık siyasi tarih ve genetiğe sahip olan, Selcuklular’dan beri devam eden devletler sürekliliği için seferber olan herkesin bu omurganın içinde yer alması gerektiğine inanıyorum.
Bir Selçuklu kuruluşu, bir Osmanlı kuruluşu, bir İstiklal mücadelesi duruşu, bir tarih yapıcı Anadolu feraseti düşüncesine sahip olanların, yüz yıl sonra yeniden yükseliş dönemi için kendini kuranların başlattığı büyük yürüyüş olarak görüyorum. Bu toprakların, bölgesel ve küresel her türlü saldırıya direnmesinin, bırakın kendini savunmayı, yeni bir tarih inşası mücadelesinin parçası olarak görüyorum.
Kişisel olarak bu çabayı dar anlamda muhafazakârlık ya da milliyetçilik kavramlarına sıkıştırılmış biçimde de algılamıyorum. Nitekim coğrafyamızda ve ülkemizde, “muhafazakârlık” ya da milliyetçilik” kimliğinin, bazı zamanlarda çokuluslu müdahaleler için operasyonlara açık olduğunu, bu yönde kullanılabildiğini gördük.
Özellikle Irak, Suriye gibi bölge ülkelerinde muhafazakâr/İslâmî kimliğe sahip çevrelerin nasıl çokuluslu müdahalelerin aparatı haline getirilebildiğini gördük. Bu kimliklerin, istila ve iç savaşlar için birer örtü olarak, savaşı pazarlama aracı olarak kullanıldığını gördük. Bu bölgelerde yaşananların ülkemiz içinde ne tür etkilere yol açabildiğini gördük. Coğrafyada yaşanan, küresel ölçekte planlanan birçok müdahalenin içerideki açık ve örtülü ortaklarını gördük.
Öyleyse bu kavramların daha ötesinde bir yeni siyasal dil, bir yeni siyasi kimlik, bir yeni duruş, bir eksen üretmek zorundayız. Bu ülkenin geleceğini biçimlendirirken de, coğrafya inşa etme çabamız için de, çokuluslu müdahalelere karşı koyuş tarzımızı biçimlendirirken de böyle bir eksen üzerinden hareket etmek zorundayız. Tam burada, işte tam burada bazı söylemlerin tükendiğini, bazı cephelerin anlamsızlaştığını, bazı kimliklerin belirsizleştiğini fark etmek zorundayız.
Türkiye’nin çok büyük bir hesabı vardır. Mahalli seçimlerin sonrasına yönelik, karşımıza çıkacak yeni tehditlere yönelik, ülkemizin meydan okumalarına yönelik, coğrafya ve küresel ölçekte güç arayışlarına yönelik büyük bir hazırlık vardır. Tarihin bu kırılgan döneminde, büyük iddiaların, büyük hesaplaşmaların olduğu bir dönemde, hiçbir şey, sadece iç politik, hiçbir şey dar alana sıkıştırılmış, konjonktürel değildir.
Bunları son on yılda en çarpıcı, sarsıcı haliyle gördük. İçeride çok büyük mücadeleler verdik, “içeriden operasyon” planlarının neredeyse her çeşidine maruz bırakıldık. Güney’den terör örgütleri ve “geleneksel müttefikler” üzerinden saldırılarına uğradık ve bunlar hâlâ devam ediyor. İçinde bulunduğumuz coğrafya yeniden tanımlanıyor, haritalar yeniden çiziliyor.
Ülkeler parçalanıyor, tamamen yabancı garnizon haritaları çiziliyor. Türkiye için de benzer haritalar masaya sürülüyor. Yeni tehditler yakınlaşıyor, Türkiye bu tehditlere karşı hazırlıklar yapıyor. Savunma hazırlıkları kadar, iç güvenlik hazırlıkları kadar, sınırlarımızın ötesinde büyüyen tehditleri ortadan kaldırma operasyonları kadar çok güçlü bir toplumsal dayanışmanın temelleri atılıyor.
Sadece bölgemiz değil, dünyanın tamamı çok sert bir siyasi iklime girdi. Sadece Ortadoğu değil, Baltıklar/Doğu Avrupa’dan Asya Pasifik bölgesine kadar bütün fay hatları hareketleniyor. Bu yüzden, böyle bir dünyada güçlü Türkiye olma dışında hiçbir seçeneğimiz yok, olmayacak. Hiçbir ittifak ilişkisi, hiçbir tek yanlı ortaklık bizi geleceğe taşımayacak.
Bu yüzden, içerideki ideolojik/siyasi cepheleşmelerin hiçbir anlamı kalmadı. Artık iki seçenekle karşı karşıyayız. Ya “Türkiye Ekseni”nde demir atacağız ya da ülkemize ve bölgeye dışarıdan müdahil olanların safında yer alacağız.
Bugün itibariyle, Türkiye’ye yönelik en büyük müdahale işte bu ekseni parçalama, güçlenmeden çökertme operasyonudur. Dışarıda hazırlanan senaryoların içeride bu kadar taraftar bulması, Cumhur İttifakı’nı bozmaya ya da en azından sadece bir seçim ittifaka haline dönüştürmeye dönük büyük çaba vardır.
Bu çabaların açık olanını da, örtülü olanını da görüyoruz. Kimlerin hangi angajmanlarla, ne tür “etnik kimlik” tahrikleriyle işi bulandırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Sesini çıkarmaya cesaret edemeyenlerin dolaylı yollardan, fraklı formüller üzerinden nasıl suyu bulandırmaya, zihinleri karıştırmaya çalıştığını da görüyoruz.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bir büyük tarih yürüyüşçüsü olduğunu da biliyoruz. Bu azim ve iradeyle yıllardır verilen mücadelenin tanığıyız, içindeyiz. Hemen bütün konuşmalarında bu tarihi derinlikten bir gelecek inşasına yol çizdiğini biliyoruz, yaşıyoruz. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bu niyet ve amaçlarla, kritik zamanlarda kritik müdahalelerle bu yolu güçlendirdiğini biliyoruz.
“Cumhur İttifakı” düşüncesinin yerli bir eksen inşa etme, içeride ve dışarıda Türkiye’yi hedef alan saldırı ve operasyonlara karşı sağlam bir zemin inşa etme planı olduğunu biliyoruz.
Öyleyse bu yola devam edilecek. Omurga daha da güç kazanacak, etmeli de. Yerel seçimlerde bu güç birliği kendini hissettirmeli. Çünkü bütün iktidar alanlarında o omurga belirleyici olmalı. Bugüne kadar uluslararası operasyonlarda Türkiye karşıtı pozisyon alan yapı ve çevrelerin iktidar alanlarında etkinlik kurması, çok daha vahim müdahalelerin habercisi olacaktır.
Ama unutmayın, yeni bir devlet aklı, yeni bir siyasi dil, yeni bir tarihsel yükseliş, yeni bir büyük yürüyüş dönemi başlamıştır. Cumhur İttifakı da devam eder, ana omurga daha da güçlenir, operasyonel çevreler daha da güç kaybeder. Seçimlerde de seçimlerden sonra da “Türkiye Ekseni” alan genişleterek devam eder, edecektir de.
Nitekim dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Bahçeli arasındaki görüşmeden beklenen sonuç çıktı.
Yola devam edilecek. Bu duruş ve kararlılık da bir “Karşı Darbe”dir.
7 Haziran seçimlerini hatırlayın. Proje şuydu: Ak Parti tek başına iktidar olamayacak şekilde aşağı çekilecek. HDP güçlendirilecek, CHP ile HDP arasında oy geçişgenliği sağlanacak. Tamamen dışarıda planlanan senaryo ülke içinde Doğun Grubu yayınları üzerinden servis edildi. Müthiş bir kamuoyu çalışması yürütüldü. Ve amaç hasıl oldu. Koalisyonu zorunlu hale getiren bir sonuç ortaya çıktı.
Projenin ikinci ayağı, AK Parti’yi CHP ile koalisyona zorlamaktı. Böylece Türkiye’nin yerlileşmesini, millileşmesini, öne çıkmasını arzulayan siyasi akıl ve kadrolar CHP üzerinden rehin alınacaktı. Şükür ki, seçimler yenilendi ve bu çokuluslu proje çöktü.
O proje başarılı olsaydı, 15 Temmuz ve terör koridoru üzerinden yürütülen proje de başarılı olacaktı. Türkiye’ye çok büyük tuzak kurulmuştu. O da içeriden parçalama, diz çöktürme planıydı. Şimdi dikkat edin içeride yapamadıklarını dışarıdan yapmaya çalışıyorlar. Biz de, olağanüstü bir kararlılıkla, savunma yerine taarruzla bu tehditleri savuşturuyoruz. Afrin operasyonu böyle bir müdahaledir ve devam edecektir.
Milli Eksen’in, Türkiye Ekseni’nin dışında kalanlar, bu büyük hesaplaşmada Türkiye’ye destek vermeyenler yeni çokuluslu müdahale girişimlerinin içerideki aparatları olarak kullanılacaklar.
CHP’nin hızla HDP kimliğine bürünmesi, kimlik eksenli bir cephe partisine, kavga partisine dönüş tütülmesi, marjinalleştirilmesi, Türkiye partisi olmaktan çıkarılması yeni projenin işaretlerini vermektedir. Böyle bir CHP ile HDP arasındaki geçişgenlik, bu partiyi imha edecektir.
İttifak’ın içinde yer almayan siyasi çevreler, yarının büyük kavgalarında söylem gücünü kaybedecektir. Çünkü öyle büyük hesaplaşmalar yaklaşıyor ki, söz konusu mücadeleler arasında o partiler hızla eriyecektir.
Şimdiden uyaralım: Bazıları o çokuluslu müdahale saflarında arayışlara girerek güç devşirmeye, iktidar devşirmeye çalışıyor. Bunlar büyük oranda “ulusal güvenlik meselesi” haline gelebilir. Şartlar böyle bir tanımlamayı zorunlu hale getirebilir.
Artık 7 Haziran projeleriyle, 15 Temmuz saldırılarıyla, “terör koridoru” tehditleriyle Türkiye’ye ayar verme dönemi kapandı. Bu ülke, çok daha büyük iddiaların ülkesidir.
Almanya ile, ABD ile, ya da bir başka güç ile yakınlaşarak içeride zemin bulmak, iktidar aramak mümkün değildir. Bunların dışında başka hesapları olan varsa, yeni çokuluslu senaryoların içerideki ihalelerine talip olanlar varsa, buradan uyaralım, intihar ederler.
“Türkiye Ekseni” güçlüdür, daha da güçlenecektir. Seçim ittifakı şeklinde başlayan ortaklıklar daha da zeminini güçlendirecektir. Ülkemiz, yarının dünyasına hazırlanmaktadır.
Vatan ekseninde, tarih ekseninde, milli kimlik ekseninde düşünen herkes bu dayanışma hattında yerini almalıdır. Çünkü, bir coğrafya inşası, bir tarih hesaplaşması var önümüzde.
Türkiye’nin yeni yükseliş dönemini biçimlendiren kurucu nesil, kurucu kadrolar büyük adımlar atıyor. Bu, yüzyıl sonra gelen fırsattır. Küçük hesaplara kapılanlar tarihin yanlış sayfalarında kaybolup gidecek.
Biz yerimizdeyiz, milli eksenin, mücadele cephesinin en ön safındayız. Bunda zerre miktarda tereddüt etmeyeceğiz.. Afrin operasyonu neyse önümüzdeki seçimler de odur. Ondan sonra büyük Türkiye’ye omuz verme davası da odur! Herkes yerini seçsin..
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.