Büyük değişimler; tereddüt ve ürkeklikle değil, kararlılık ve cesaretle gelir.
Büyük sözler ve büyük iddialar, sadece büyük hedefleri olanlardan çıkar.
Tarih yapmak, milletlere yön vermek, yeni kuruluşların temellerini atmak elindeki kalem ve güçle, tarih değiştiren imzaları atabilenlerin, güç haritasını değiştiren kararlar alıp uygulayabilenlerin elindedir.
Cesur adamların, güçlü ve kararlı liderlerin; ülkesinin kaynaklarını, gücünü, derinliğini, hafızasını, iddialarını, hesap ve hedeflerini, duygularını keşfetmiş önderlerin, bilgelikle ve cesaretle hareket ettiği zaman, tarihi ve coğrafyayı nasıl değiştirdiklerini biliyoruz.
Dünya tarihi bunun sayısız örnekleriyle dolu. Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Ve bunlar sadece tarihte olan şeyler değil. Artık bugüne taşıdığımız, tarih sayfalarından çıkarıp güncellediğimiz, “yapabildiğimizi” gördüğümüz şeylerdir.
Öyle bir zaman hızlanması, imkân genişlemesi, zihin kırılması yaşıyoruz ki bu çağ, tereddüt edenlerin çağı olmayacaktır.
Tedirginlerin, ürkeklerin, denge hesabı yapanların, gölgesinden korkanların, geleceği okuyamayanların, 20. yüzyıl cümleleriyle düşünenlerin çağı olmayacaktır.
Eğer tereddüt edileydi İstanbul hiçbir şekilde fethedilmeyecekti. Ayasofya hiçbir zaman cami olmayacaktı.
Tereddüt edilseydi bir Fatih olmayacaktı, bir Yavuz, bir Kanuni, bir Abdülhamit olmayacaktı. Orta Asya’dan Anadolu ve Avrupa’ya büyük yürüyüş olmayacaktı.
Biz Anadolu olmayacaktık. Bir coğrafya inşa etmeyecektik.
Çünkü tereddüt edenlerin zamanı yoktur, tarihi yoktur. Geçmişi olmadığı gibi geleceği de olmayacaktır. Tereddüt eden milletler kaybolup gitmiştir.
Tarih yapıcı ulusların binlerce yıl neden hâlâ var olduğu, dünya ne hâle gelirse gelsin küllerinden yeniden canlanmayı nasıl bildiğinin sırrı buradadır.
Bize bugün tereddüdü telkin edenler, sessiz kalmayı, boyun eğmeyi önerenler, içeride ve dışarıda bunun için çalışanlar bize “teslim olun, tarihin tozlu sayfalarında kaybolun, yok olun” demek istiyorlar.
İşte Türkiye bugün buna direniyor. Selçuklu geleneği ile, Osmanlı geleneği ile, Cumhuriyet varlığı ile büyük bir zihin kırılmasının, özgürleşmenin, kendini fark etmenin, gücünü ve iddialarını hatırlamanın mücadelesini yürütüyor.
Erdoğan’ın attığı imzalar; Alparslan’ın, Kılıçarslan’ın, Fatih’in, Yavuz’un, akın akın Anadolu’ya yürüyenlerin, çağları değiştirip coğrafya inşa edenlerin attığı imzalarla aynıdır. O neslin, o siyasi genetiğin, o devletler sürekliliğinin bugünkü hâlidir.
Cumhuriyet’in kurulması ve Atatürk bu geniş tarihin 20. yüzyıla taşınmış hâlidir. Bir Selçuklu gibi, bir Osmanlı gibi… Unutmayalım ki; Anadolu’nun en çok İslâmlaştığı dönem Cumhuriyet dönemi olmuştur. Hiçbir şekilde zorbalıklara meşruiyet sağlama amacı gütmedim. Ama o siyasi genetik açısından bakınca, hepsinin birbirinin devamı olduğunu görüyorum.
Bu millet çok ağır bedeller ödedi. Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan geri dönüşte milyonlarca insanımız kıyıma uğratıldı. Coğrafyanın en geniş sınırlarını alın, her köşede şehitliklerimiz vardır. Her karış toprağında direnişimiz, mücadelemiz vardır. Ağıtlarımız ve gözyaşlarımız da.
Ama bu millet hiç ağlamadı. Yokluğun sınırlarına geldiğinde bile diz çökmedi, teslim olmadı, yalvarmadı, dünyaya ağıtlar söylemedi. Sadece sabretti. Sadece üzüntülerini içine gömdü, bekledi. Ama iddialarını, direncini hiç terketmedi.
Ve en önemlisi de asla unutmadı.
Zamanı bekledi ve o zaman şimdi geldi. Bunu gördü, ölçtü, harekete geçti. Sadece kendine bakarak değil; dünyaya, yaşanan güç boşluğuna, güç kaymalarına, yüzyıllar sonra gücün el değiştirmesine bakarak bir hesap yaptı.
Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi, işte bu güç kaymasının, bu tarih kırılmasının, büyük iddiaların bugüne çağrılmasının sonucudur.
İçerideki sistemik dönüşüm, ekonomik mücadele, yerli direncin güçlendirilmesi, toplumsal hafızanın uyandırılması, iddiaların raflardan indirilmesi, coğrafyanın her köşesinde nüfuz alanı oluşturulması, Batı hâkimiyetine ve vesayetine son verme çabaları işte o büyük uyanışın göstergeleridir.
Türkiye’nin sadece Türkiye olmadığı, sadece Anadolu olmadığı ilân ediliyor şimdi. Elbette bu meydan okuyuş, büyük hesaplaşmaları getirecek. Bu yüzden, hesaplaşma için en büyük cepheyi içeride kurdular.
Başaramayacaklarını bile bile bir deneme daha yapmaya çalışıyorlar. İçeride olanlara, ittifaklara, cephelere bu açıdan da bakmak bir zorunluluktur.
Yüzyılların siyasi genetiği ile vesâyetçi kanadın çarpışması, en sancılı şekilde içeride yaşanıyor şimdi. İşte o vesâyetçi gelenek, Ayasofya’nın açılmasından en az Atina kadar rahatsız şimdi.
Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi, Türkiye üzerindeki Batı hâkimiyetinin sona ermesidir. Artık hiçbir zaman bu hâkimiyet yeniden kurulamayacaktır.
Batı dediğimiz Atlantik çevresi, sömürgeciliğin başlangıcından bu yana tartışmasız devam ettirdiği küresel iktidar tekelini zaten kaybetti. Bu, yüzyılların değişimidir.
İşte bu değişim, bu güç dağılışı Türkiye’yi yükselen güçlerden biri haline getirmiştir. Tam bu zamanda inşa ettiğimiz bilinç ve kimlik, büyük imzalara gerek duymaktadır ve bu imzalar atılacaktır.
Artık “Türkiye Ekseni” vardır ve bu aynı zamanda “Coğrafya Ekseni”dir.
Duygularımız bu kararla daha da coştu. Ama Türkiye bilgelikle, siyasi ferasetle, küresel güç haritasındaki değişimle, hafızasıyla, iddialarıyla, gerçeklikleriyle adımlar atıyor. Doğru zamanda, doğru kararlarla, cesur adımlarla hareket ediyor.
Peki, bundan sonra ne olacak? Sırada ne var?
Hep diyoruz ya; Bunlar daha başlangıç..
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.