11 Eylül sonrası iki esaslı sorun küreselleşti:
. Terör Müslüman dünyayı kasıp kavururken ırkçılık
kapladı.
Müslüman coğrafyanın zaafları üzerinden
örgütleri ve terörü ikame edenler
, kendi vatanlarında,
kıtalarında ırkçılığa teslim oldu
. Müslüman dünyadan yükselecek itiraz söylemlerini, varoluş mücadelesini, ekonomik ve siyasi
kırmak, kirletmek, bu coğrafyayı
yeni bir yirminci yüzyıla mahkum etmek
için kaosu bölgeselleştirenler, kendi topraklarında, tarihlerinin en utanç verici
canlandırdı.
Kendilerini koruma dürtüsüyle ırkçılığa devlet koruması sağladı, toplumlarını
sistematik biçimde faşizme
yönlendirdi.
21. yüzyıla dönük planlamaları çerçevesinde ülkelerini, toplumlarını, sınırlarını korumak için
krizleri bizim topraklara sürenler
, bu coğrafyayı
şiddet ve teröre boğanlar
, bunu yaparken de bütün
ikiyüzlülükleriyle terörle mücadele çağı ilan edenler
ondan çok daha vahim olan,
Batı'nın geleceğini kasıp kavuracak
olan faşizmin temellerini attı.
Küresel tiranlık planı çöktü, ırkçılık yükseldi
11 Eylül'den sonra ABD'nin öncülük ettiği, terörle mücadele adı altında
oluşturma çabaları çoktan çöktü. Bu çöküş ABD'nin
ahlaki olgunluğunun, siyasi ve askeri gücünün sınırlarını
da belirledi. Bu bir kayıptı ve ABD, Soğuk Savaş'ta kazandığı zaferi
bile sürdüremedi. Değer ve güvenilirliğini tamamen kaybetti, küresel ölçekte yeni arayışları zorunlu hale getirdi.
ABD'nin çizgisinden giden,
ABD dışında hiçbir şey üretemeyen, derin tarihi birikimini ucuz Amerikan söylemlerine kurban veren Avrupa,
her ne kadar
'ni oluştursa da, Atlantik'in diğer tarafından gelen
yenik düştü.
Toplumsal hafızasındaki kötü hatıralara rağmen, 1950'lerden beri koruyup kolladığı, dünyaya
ihraç ettiği en değerli varlığını
, değerlerini birkaç yılda terketti.
Vatandaşlık, olağanüstü hal, terörle mücadele yasaları
nı değiştirdi, tamamen
düzenlemeler yaptı. Artık Avrupa da
oldu. Dahası, sahip olduğu değerleri bile koruyamaz hale geldi.
ABD duraklama, Avrupa gerileme dönemine girdi
11 Eylül, ABD için duraklama, Avrupa için gerileme döneminin başlangıç tarihidir.
Batı dünyası hızla kendi içine yoğunlaşırken, değerlerini kaybederken,
özgürlük yerine korumacı ve koruyucu
kurallara teslim olurken,
yaşlanıp yorgunluğa teslim olurken
dünyanın başka bölgelerinde müthiş bir sıçrama, hareket,
tarih sahnesine çıkma azmi
ne tanık olduk.
Asya ülkeleri ile ABD ve Avrupa arasındaki
teknoloji farkı, sermaye farkı
, savunma alanındaki fark hızla azaldı. Bu gelişme, Asya'nın yeni bir siyasi güç olarak küresel denklemdeki ağırlığını arttırdı. Artık Atlantik hiçbir şekilde tek başına küresel iktidar alanını düzenleyemeyecekti.
Bu değişim belki yüzlerce yılı belirleyecekti.
Türkiye'nin hızlı dönüşü panikletti
Tam bu dönemde,
yüz yıldır durgun, çekingen, korumacı, ürkek
bir şekilde ayakta kalmaya çalışan ülkelerden biri,
vesayetle yönetilen, “cephe ülkesi” olarak tanımlanan, muhteşem imparatorluk geçmişini reddetmek zorunda bırakılan Türkiye
, yıldızlaşan ülkelerden biri olarak
bir şekilde tarih sahnesine yeniden döndü.
Türkiye'nin büyük dönüşünden daha çık “
” şaşkınlık uyandırdı.
Osmanlı ve Endülüs korkusuyla
, nefret ve önyargısıyla biçimlenmiş Avrupa siyasi düşüncesi aynı hızla bu dönüşü
ya dönük kapsamlı bir mücadeleye girişti.
Müslüman coğrafyanın tamamına yönelik, “
” önyargısıyla hazırlanan
güvelik stratejilerinin tamamı
, coğrafyayı yeniden köleleştirme amaçlıdır. Hangi ülke olursa olsun kafasını kaldıranın ezilmesine, yok edilmesine odaklıdır.
sonrası bu müdahalelerin onlarca örneği önümüzdedir.
İlan edilmemiş Haçlı Savaşı..
Ama
Türkiye'nin dönüşü, bütün bunların üstündedir ve coğrafyayı dönüştürme gücüne sahiptir.
Muhteşem dönüşe karşı
ilan edilmemiş bir Haçlı müdahalesi
yürütülmektedir. En dost, müttefik ülkelerin, stratejik ortakların bile Türkiye politikalarının altında hep bu korkuyu ortadan kaldırma düşüncesi hissedilmektedir.
Ne olursa olsun,
Atlantik artık dünyanın tek efendisi olma gücünü kaybetmiştir ve yüzyıllarca da olamayacaktır.
Öyleyse “
”in yürüyüşü devam edecektir. Bu yıldızlar içinde derin tarihi zenginliği, siyasi tecrübesi,
küresel ölçekte yönetme beceresi
olan tek ülke de burasıdır. Çünkü
ürkiye'nin siyaset kültürü yerel değil, küreseldir.
Bu yüzden
asıl savaş hep Türkiye'ye karşı olmuştur.
ABD ve Avrupa'nın en büyük hatası, Türkiye'ye karşı “
” tavırlarıdır ve maalesef bu ikiyüzlülüğün farkedilmediğini sanmalarıdır.
Türkiye'nin
başlattığı
seferberliğin ilk hedefi 2023'tür
ve yüz yıl sonra
ilanıdır. Tam anlamıyla
Bu tarihe yaklaştıkça savaş daha da sertleşmektedir.
Üç yıldır kullanılan yöntemlerin kirliliği, çirkefliği
işte bu panikten kaynaklanmaktadır. Her ne kadar
'da bu çirkefliğin defteri dürülmüş gibi görünse de
hesaplaşma 2023'e kadar devam edecek
, zaman azaldıkça çatışmanın şiddeti de artacaktır.
Türkiye,
geldi bugünlere. Dağılmadan,
kendini koruyabildi. Bu dönemde eğer 2023 gibi hedeflere göre kendini kurmasaydı çözülecek,
Muhtemelen
Anadolu yeniden parçalara ayrılacaktı.
Bu yüzden o büyük çıkışa yöneldi. Anadolu sınırlarının dışına taşmayı, bölgesel
, onu bugünün şartlarına göre yeniden okumayı seçti.
Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana
böyle bir tarihi fırsat doğmuştu ve küresel
güç haritasındaki dağılma
Türkiye'ye olağanüstü bir hareket alanı tanıyordu. Bu fırsat kullanılmasaydı belki yüzyıllarca böyle bir ortam yeniden oluşmayacaktı.
Selçuklu'yu, Osmanlı'yı kuran irade devrede
İşte tam bu sırada
Selçuklu'yu vareden irade, Osmanlı'yı vareden akıl devreye girdi. Artık bu aşamadan sonra hem Selçuklu'yuz hem Osmanlı'yız hem Cumhuriyet'iz.
Çünkü bu üçünün üzerinde yeni bir şey inşa ediliyor. Yüzyıllara dönük meydan okumanın ruhu budur. Çatışma bundandır, hesaplaşma çok büyüktür.
2023 işte
o kurucu iradenin, o derin aklın Türkiye'ye tayin ettiği ilk duraktır.
Yürüyüş ondan sonra da devam edecektir. 1 Kasım işte bu yüzden
ydı ve Anadolu'nun yüzyılların
basireti bu başarıyı sağladı. Milletin
ülke yönetimine el koydu, yol gösterdi. Siyasi öncülere güç verdi, yollarını açtı. Anadolu, milletimiz, bu tarihi yürüyüşü
ve seferber oldu.
Bundan sonra
de üretmek zorundayız. Ekonomik refah kadar barış projeleri de üretmek zorundayız. 2023 sadece siyasi meydan okuma değildir.
Selçuklu, Osmanlı sadece asker ve fetih değildir. Kalıcı yükseliş
sağlanacaksa bütün bunların en az siyasi güç arayışı kadar öncelikli olması gerekir.
inşa edilecekse sadece Anadolu için değil, bütün coğrafya için çıkış yolları çizmek gerekir. Küresel ölçekte güç haritası şekillendirilirken dünyaya verilecek değerler üretmektir.
Mütekebbir dil ve iç işgalciler
Böyle dönemlerde, “
”in, Truva Atı rolü üslenenlerin yenilmişliği kimseyi kandırmasın. Bu topraklarda
, bitmeyecektir. Onlar yeni gerekçeler üretip,
bulup cepheyi yeniden kurmak için her fırsatı kullanacaklardır. Ama bizleri
da bu mücadele ruhudur, bu da unutulmamalıdır.
Bu dönemlerde
İslam dünyasını ve Müslümanları suçlayan, aşağılayan,
küçümseyen, hor hakir görüp saldıran aydınların kullandığı o mütekebbir dilin
artık o çokuluslu müdahaleler kadar rahatsızlık verdiğini,
verdiğini, onların sözlerinin aynı zamanda bir müdahale aracı olduğunu unutmamak gerekir.
Derin feraset ve ana omurganın direnci onları
birer birer tasfiye edecek, tarih dışına itecektir.
2023 sadece siyasi, ekonomik ve askeri alanda harekete geçmek değil,
anlamda da yerlileşmek, değer ve düşünce üretmektir. Belki en cesur olunması gereken alan burasıdır.
Yeni vatanseverlik ve “acımasız direniş”
2023 yüzyıllık meydan okuma, ayağa kalkma, özgür olma ve onur mücadelesidir, bir ülkenin yeniden yıldızlaşmasıdır. İç işgalcilere, entelektüel teröre, çokuluslu müdahalelere karşı “
”tir.
Unutmayın bu direniş
belirleyecektir.
ABD'nin durakladığı, Avrupa'nın gerilediği bu tarih aralığı bize yüzyılların yolunu açmaktadır. Bunu başaracak
siyasi akıl da, cesaret de, tarihsel birikim de
bu ülkede mevcuttur.
Artık ürkeklik için, korkaklık için bahane kalmamıştır. Bugün vatanseverliğin anlamı işte bu yüzyıllara yönelmektir.