Türkiye’den, yakın coğrafyadan, Afrika’dan müthiş bir yeni yükseliş dalgası, yerlileşme dalgası, yenilenme ve kendine dönme dalgası,tarihi tersine çevirecek bir güç arayışıbaşladı.Türkiye’nin inşa ettiği politik dil, kendini merkeze almakla kalmadı,Orta Afrika’dan Pasifik kıyılarınakadar ortak bir dile, arayışa, bir siyasi hedefe dönüştü.Bu yönüyle Türkiye, yüzyıllardırdünya sistemini biçimlendiren bütün ezberleri bozdu, güç haritalarını altüst etti,sömürge geleneğine çok ağır darbeler indirdi.YÜZLERCE
T
ürk
iye’den, yakın coğrafyadan, Afrika’dan müthiş bir yeni yükseliş dalgası, yerlileşme dalgası
, yenilenme ve kendine dönme dalgası,
tarihi tersine çevirecek bir güç arayışı
başladı.
Türkiye’nin inşa ettiği politik dil
, kendini merkeze almakla kalmadı,
Orta Afrika’dan Pasifik kıyılarına
kadar ortak bir dile, arayışa, bir siyasi hedefe dönüştü.
Bu yönüyle Türkiye, yüzyıllardır
dünya sistemini biçimlendiren bütün ezberleri bozdu
, güç haritalarını altüst etti,
sömürge geleneğine çok ağır darbe
ler indirdi.
YÜZLERCE YILIN
HESAPLAŞMASI VAR ÖNÜMÜZDE. ÖFKENİN SEBEBİ BU.
Ülkemize yönelen
öfkenin, Batılı saldırıların, intikam çığlıklarının
temelinde bu vardır.
15 Temmuz
’un da, terör saldırılarının da,
güneyden çevreleme
girişimlerinin de temeli budur.
Çok büyük, yüzlerce yılın hesaplaşması var önümü
zde. Ama Türkiye’nin sadece Türkiye olmadığını, bu hesaplaşmada bütün ayrıntıları ile görüyoruz. Afrika’dan, yakın coğrafyamızdan,
Hindistan, Malay dünyasından
bu
sinyalleri
alıyoruz.
YENİ ŞEYLER SÖYLEMEYE
ÇALIŞIYORUM. BU DİL, BU AKIL DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEK.
Yeni bir şeyler söylemeye çalışıyorum
.
Küresel güç yapısındaki sarsıcı değişimlerin bize neler vadettiğini
, bizim o boşluğu nasıl doldurmaya çalıştığımızı,
Türkiye’nin öncülük ettiği tarihi derin aklın ve inşa ettiği yeni siyasi dilin dünyayı nasıl değiştirdiğin
i, değiştireceğini görmeye çalışıyorum.
Maalesef
kurumlarımızın başında olan bazıları bunu irrasyonel bir şey sanıyor
. İşte onlar, Türkiye’nin büyük mücadelesini hem
anlamıyor
, hem da
paylaşmıyor
.
Maalesef
bu tür kişi ve çevreler, Türkiye’yi yavaşlatıyor
, bir şekilde o büyük yürüyüşü zora sokuyor. Bu “
kavrayışsızlığın”
mutlaka önüne geçilmesi zorunluluktur.
TÜRKİYE YÜZ YIL ÖNCE UMUT VERDİ, YÜZ YIL
SONRA GÜÇ İNŞA DAĞITIYOR.
1. Dünya Savaşı
’ndan
Osmanlı
siyasi otoritesi çökertildikten, coğrafya paramparça edildikten sonra,
Atlantik’ten Pasifik kıyılarına kadar bütün “orta kuşak” çok büyük bir yıkım yaşadı
. Umutlarını,
gelecek inançlarını
kaybetti. Müslümanların yaşadığı bütün topraklar işgal edildi,
sömürgeleştirildi
.
İşte
Anadolu’dan yükselen İstiklal Mücadelesi, iki okyanus arasındaki topraklarda çok güçlü bir umut yeşertti
. Bu umut 20. yüzyıl boyunca devam etti. Mücadele de yüz yıldır devam ediyor.
Ama artık yeni bir aşamaya geçildi.
Umut, güçle sınanıyor
, besleniyor. Yine
Türkiye, 20. yüzyılın başında İstiklal Mücadelesi ile umut dağıttığı bütün coğrafyayı 21. yüzyılın ilk çeyreğinde aynı şekilde etkiliyor
, umuttan sonra bir yol, yöntem, siyasi dil öneriyor.
Afrika’da sömürgecilik dönemine başkaldırı
her alana yayılma eğilimi gösteriyor bugünlerde. Özellikle
Fransa’ya karşı, para biriminden milli marşa kadar birçok şey değiştiriliyor
, sömürge döneminde kurulan
kurum ve kuruluş
lar değiştiriliyor.
Orta ve Batı Afrik
a’daki bu değişim dikkate değer.
ARAP DÜNYASI S. ARABİSTAN, BAE VE MISIR ÜZERİNDEN BİR KEZ DAHA REHİN ALINDI
Pakistan’dan Malay dünyasına kadar,
Arap olmayan Müslüman ülkelerde büyük bir hareketlilik v
ar.
Batı ile ilişkilerini yeniden sorguluyor, yükselen yeni güçlere ilgi gösteriyor
, oluşan güç boşluğundan sıyrılıp yükselmeye çalışıyorlar.
Arap dünyası rehin alınmıştır
. Özellikle
Arap Baharı
’nın sabote edilmesinden sonra,
Suudi Arabistan, Mısır yönetimi, B
AE (Birleşik Arap Emirlikleri) üzerinden
sert, acımasız bir müdahale
dönemi başlatıldı.
Yeni tür sömürgecilik bu ülkeler üzerinden yürütülüyor
.
Ama
sokakta, Arap milletinde, ülkelerde çok yoğun stre
s birikimi gizlenebilir değil. Bu nasıl patlar, öngörebildiklerini sanmıyorum.
BATI, COĞRAFYAYA VE TÜRKİYE’YE BU ÜÇ ÜLKE ELİYLE SALDIRIYOR.
Batı bu üç ülke eliyle Libya’yı bölüyor, Sudan’da darbe yapıyor, Yemen’i bölüyor, coğrafyayı yeni işgallere, iç savaşlara sürükleyecek adımlar atıyor
. En önemlisi de, bu
üç ülke üzerinden Türkiye’ye karşı örtülü bir bölgesel saldırı
yürütülüyor.
Saldırıların ana sebebi ise, işte Türkiye’nin öncülük ettiği yeni politik dilin güç inşasının, yerlileşmenin coğrafyaya yayılmasının önüne geçmek
.
Yüz yıl önce kimler hangi mevzide ise bugün herkes aynı mevzide.
Yüz yıl önce kimler özgürlük, bağımsızlık için vuruşuyor, kimler sömürgeciler için seferber oluyorsa, bugün hepsi aynı yerde.
BİZ ‘SAVUNMA KALELERİ’ KURUYORUZ, ONLAR ‘DALGAKIRANLAR’ İNŞA EDİYOR..
Ama tarih değişti, güç haritası hızla değişiyor. Coğrafya da değişecek
.
Türkiye kendi savunma kalelerini kuruyor
, onlar da hem ülke içinde hem bölgede
dalgakıranlar
inşa ediyor. Aynı durum,
“Orta Kuşak”
dediğimiz bütün coğrafya için de geçerli.
Doğrudan işgal edenler, doğrudan sömürenler
, daha sonra
vekâlet
üzerinden bunu yapar oldular. Bu tür yönetme biçimi sadece yukarıda adını andığım
üç
ülkede kaldı.
Diğer ülkelerde bu yöntem işe yaramaz olunca,
“İslami kimliği” kullanan terör örgütleri
kurup, onlar eliyle müdahaleler yaptılar. Bunu yaparken
sivil alanda liberalleri, demokrasi nutukları
çekenleri kullanıyorlardı.
Şimdi
terör örgütleri de işe yaramaz old
u. Türkiye ve coğrafyadan beslenen dalga o kadar güç kazandı ki,
özgürlük dalgasını kırmak için yeni yöntemler ve kullanışlı çevreler
aramaya başladılar?
BU RÜZGÂRI KIRAMAZLAR. NE YAPSALAR KIRAMAZLAR. O İKİ PRENS DE KIRAMAZ!
Sömürgeciler eski yöntemlerle coğrafyaya giremez oldu
. Ama bu özgürlük, yükseliş dalgasını kırmak için
mutlaka
bir şeyler yapmaları gerekiyordu.
Bu yüzden de
bazı “muhafazakâr” yapıları devreye almaya
başladılar.
Direnç kalelerine karşı dalgakıran
olarak onları harekete geçiriyorlar.
Son büyük oyun
u kuruyorlar.
Ama o kadar güçlü bir rüzgâr esiyor ve
Türkiye o kadar büyük bir değişime öncülük ediyor ki, BAE ile, S. Arabistan ile, terör örgütleri ile, Muhammed bin Selman ile, Muhammed bin Zaid ile, onlar üzerinden servis edilen darbe ve müdahalelerle, kullanılan muhafazakâr yapılar ile önlenmesi, engellenmesi mümkün değil.
ÇÖKÜŞ DEĞİL, YÜKSELİŞ KODLARI KONUŞUYOR: ERDOĞAN’I 2. ABDÜLHAMİT’E BENZETMEYİN.
Tarihin bu dönemi,
Erdoğan’ın öncülüğü ile biçimleniyor
.
Türkiye, küresel iktidar alanını sarsıyor
, silkeliyor.
Artık yükseliş döneminin kodlarıyla konuşuyoruz, çöküş döneminin kodlarıyla değil
. Bu yüzden,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2. Abdülhamit’le eşleştirilmesinde çok ciddi sorun
olduğunu düşünüyorum.
2. Abdülhamit çöküş döneminin lideriydi. Biz yükseliş dönemkinden söz ediyoruz.
Öyleyse, tarihi de, liderleri de ona göre tanımlamak zorundayız. Erdoğan yükseliş dönemi lideridir. Bazıları
algılamakta zorluk
çekebilir ama
coğrafya devrimi, tarihi tersine çeviren süreç
onun öncülüğünde gerçekleşiyor.
#Türkiye
#Recep Tayyip Erdoğan
#Sultan Abdülhamit
#Batı
#Yükseliş