Önce Irak’ın kuzeyinde Türkiye’ye karşı cephe açtılar. Sonra Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’ye karşı cephe açtılar. Ardından bu iki cepheyi birleştirip “Terör Koridoru” planları hazırladılar. Bir harita çizmeye ve bu haritayı Türkiye içlerine genişletmeye kalkıştılar.
Sinsi sinsi, gizli gizli bu “koridor” için örgütler kurdular, örgütleri birleştirdiler. Bu amaca yönelik Türkiye içinde kamuoyu araçlarını harekete geçirdiler, Kobani benzeri psikolojik operasyonlar yaptılar. Türkiye’yi güneyden “çevreliyor”lardı.
Biz “çözüm süreci”ni gerçekten barış sanıyorduk oysa bu cephenin “içerideki ayağı” olarak planlanmış. Irak işgali ile, Suriye savaşı ile çözüm süreci aynı planmış. Irak’ta, Suriye’de, içeride ortamın olgunlaştığını düşündükleri an FETÖ üzerinden müdahale ettiler, bu ülkeye 15 Temmuz’u yaşattılar.
Onlara göre plan tıkır tıkır işliyordu. Türkiye’nin bu planın önünde durmasına artık imkan yoktu. Çünkü onlar bu ülkeyi sadece Türkiye Cumhuriyeti sanıyorlardı. Selçuklu’yu, Osmanlı’yı, yüzlerce yıllık siyasi birikimi hesaba katmamışlardı.
İşte o genetik harekete geçti. Fırat Kalkanı ile başlayan müdahaleler zinciri, “Terör Koridoru” planlarını tamamen dağıttı. İran sınırından Akdeniz’e uzanan tampon bölge planları suya düştü.
Onlar Türkiye ile Arap dünyası arasına kalın bir duvar öreceklerdi, bu sadece güvenlik duvarı olmayacak aynı zamanda demografik de bir duvar olacaktı. Hepsi suya düştü. Bölgenin ana dinamik gücünün Türkiye olduğunu, artık denklemin bunun üzerine kurulacağını görememişlerdi.
Ama durmadılar. Hemen Doğu Akdeniz’de toplanmaya başladılar. Donanmalarını Akdeniz’in doğusuna taşımaya, Türkiye’yi buradan tehdit etmeye başladılar. Bu sefer “çevreleme” karadan değil denizden yapılıyordu.
Doğu Akdeniz’den Ege’ye kadar, bir çok ülkenin içinde bulunduğu bir “Türkiye karşıtı blok” oluşturmaya kalkıştılar. İsrail’in doğalgaz kaynakları keşfi üzerinden Akdeniz’i paylaşmaya, Türkiye’yi dışarıda tutmaya kalkıştılar. Bu sefer “Deniz Koridoru, Tampon Bölgesi” kuruyorlardı.
Türkiye sadece donanmasıyla değil, sondaj gemileriyle de her alanda bu konsorsiyuma müdahil oldu. Bu müdahaleye kadar yaptıkları bütün anlaşma boşa çıkarıldı.
Akdeniz’in asıl gücünün Türkiye olduğu ortaya çıktı. Türkiye’siz hiçbir hesabın yapılamayacağı bir kez daha tescil edildi. İsrail, Mısır, Rum Yönetimi, Yunanistan ve daha birçok ülke, “Türkiye’ye rağmen” hiçbir şey yapamayacaktı.
Akdeniz’de, Ege Adaları çevresinde gözdağı vermeler, tatbikatlar da boşa gidecekti. Atina’yı cesaretlendirip Türkiye’nin üzerine saldırtmalardan çıkacak tek sonuç Yunanistan’ın zararı olacaktı.
Onlar Türkiye’yi çevrelemeye, durdurmaya çalıştıkça Türkiye çok daha uzağa gitti. Savunma hatlarını oralarda kurdu. Bu, Irak’ta böyle oldu. Suriye’de böyle oldu, Akdeniz’de böyle oluyor. Yarın Ege Denizi’nde de böyle olacak.
Eğer Yunanistan İsrail’in, AB’nin, Mısır’ın gazına gelip Türkiye ile boy ölçüşmeye kalkışırsa, bu ülkelerin kendisini bir terör örgütüne, bir araca, bir malzemeye dönüştürdüklerini görecektir.
Eğer Atina, bu ülkelerin gazına gelip adalar üzerinden Türkiye’yi sıkıştırmaya kalkışırsa çok geçmeden On İki Ada meselesi Atina’nın aleyhine şekilde masaya sürülecektir. İşte o zaman bu ülkelerin verdikleri “gaz” kadar Atina için yapacakları çok şeyleri olmayacağı görülecektir.
Türkiye, kendisini Akdeniz’de durdurmaya çalışanlara en doğru cevabı Libya’dan veriyor şimdi.
Türkiye’yle karşı önce Hafter’e oynadılar. Olmadı, Akile Salih’e oynadılar. Olmadı, Sisi’ye oynadılar. Olmadı, NATO’yu harekete geçirmeye kalktılar. Olmadı. Türkiye karşısına bir Arap Bloku çıkarmaya kalktılar. Olmadı, Arap Birliği’ni toplantıya çağırdılar.
Hiçbiri olmadı, hiçbiri de olamayacak.
Fransa da gelse olmayacak, Rusya da gelse olmayacak. Türkiye en büyük savunma hattını Libya’da kuracak, bu ülkenin bölünmesine, paramparça edilmesine izin vermeyecek.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un atıp tutmaları, “Türkiye tehlikeli oyun oynuyor, izin vermeyeceğiz” sözleri sadece blöf. Fransa sadece Akdeniz’de değil, Afrika’da da kaybedecek. Terör örgütlerinin arkasına sığınıp namuslu ülke rolü oynama dönemi geçti artık.
Cezayir’de yüzbinlerce insanın ölümüne imza atmış bir ülkenin, sömürgeci geleneği sorgulanacak. ABD ve Afrika’da ırkçı, köle taciri ve sömürgeci heykellerine yönelik saldırılar bir bilinç hareketidir. Fransa buradan da bir cevap alacak.
Türkiye bir coğrafya gücüdür. Attığı her adım bu gücünü daha da pekiştiriyor. Suriye ve Irak’ın kuzeyinde, Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da, Ege’de attığı adımlar çok ciddi jeopolitik akıl içeriyor. Atacağı adımlar da öyle olacaktır.
Ve gün gelecek, Suudi Arabistan ve BAE’nin bugün Türkiye’ye yaptıklarına yönelik de bir şaşırtıcı çıkış olacaktır. Bir müdahale coğrafyası şekillenecektir.
Bugünün ve yarının dünyasında, Türklerin kardeşlik teklifini reddeden kaybeder. Çünkü Türkler, Müslüman olduktan sonra, Müslüman bu coğrafyada kimin başı sıkışsa yardıma koşan tek millettir. Yüzyıllar boyunca Müslüman dünyayı birleştirip, hesaplaşmayı sadece Batı ile yapan tek millettir.
Bugün Türkiye, bir coğrafya kardeşliğinin temellerini atmaya çalışıyor. Çünkü son yüz yılın, kendisi dahil, her ülkeye, her millete neler yaşattığını çok iyi bilir. Bu coğrafyada neler yaşandığını çok iyi bilir.
Batı’nın 21. yüzyılı belki 20. yüzyıldan daha da kötü yapmak istediğini de çok iyi bilir. Bunlar etnik değil, siyasi, tarihi, kimlik, aidiyet meseleleridir.
Şunu bir yere not edin: Gün gelecek Suudi Arabistan da Türkiye’den yardım isteyecek.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.