İşgallerin ideolojisi, kimliği, davası yoktur. Darbelerin ideolojisi, kimliği, davası yoktur. Siyasi ve ekonomik saldırıların “haklı” gerekçeleri yoktur.
Bir müdahalenin bize pazarlanma biçimiyle arkasındaki hesap arasında bir bağ yoktur. Savaşlar da, işgaller de, müdahaleler de kitlelere tahrik edici cümlelerle, söylemlerle, provoke edici cazibelerle pazarlanır.
Kitleler harekete geçirilir, müdahale için zemin oluşturulur, sonra müdahale gelir. Devletler, ülkeler, liderler böyle saldırılara maruz bırakılır. Başarılı olunca da kitleler büyük acılar çeker.
Batı’nın müdahale tarzı budur. İçeriden örgütlenmelerle siyasi dizayn yapar. Başarılı olmazsa, demokrasi ve özgürlük söylemleriyle kitlelerin gücünü kullanır. Başarılı olmazsa ekonomik saldırılarla ülkeyi çökertir. Bu da başarılı olmazsa suikastlar gelir, iç çatışmalar gelir ve sonrasında açıktan müdahaleler gelir. Ancak eğer o ülkede keskin bir direnç oluşursa, kitleler bu dirence destek verirse yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.
Müslüman coğrafyada, Latin Amerika’da, Güney ve Uzak Asya’da yüzyıllardır sömürge böyle devam ettirilmiştir. 20. yüzyılda Afrika’da, Latin Amerika’da, Ortadoğu’da ve Güney Asya’da kanlı müdahale tarihleri böyle yazılmıştır.
Endonezya’da bir gecede bir milyon kişiyi öldürenler, Türkiye’yi kendi eksenlerinde tutmak için ortalama her yirmi yılda bir darbe tezgâhlayıp her on yılda ekonomik kriz çıkaranlar, 20. yüzyıl boyunca devam ettirdikleri müdahale formatlarını biraz değiştirip 21. yüzyılda da sürdürmeye çalışıyorlar.
İslâmî kimlikli ya da başka kimlikten bütün terör örgütlerini onlar kurar, eğitir, silahlandırır ve hedef ülkelere yönlendirirler. Bunu yaparken küresel ölçekte terörle mücadele söylemini ve doktrinini de onlar yönetirler. Bu çerçevede terörü de, demokrasi ve özgürlükleri de aynı şekilde kullanırlar. Amaçlarına ulaşmak için terör de özgürlük de aynı değerdedir onlar için.
Küresel düzenleri için tehdit gördükleri her ülkeyi, her siyasi anlayışı, her kültür ve medeniyeti, her lideri “cezalandırırlar”, finans sistemlerinin kirliliklerini “hayır” diyen her lideri ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bu direnç hareketlerine karşı kullanamadıkları hiçbir siyasi kimlik ve kitle yoktur. İslamcısını da kullanırlar milliyetçisini ve ulusalcısını da, solunu de kullanırlar, Atlantikçisini de…
Afganistan’ı işgal ederken Taliban ve El Kaide’yi gerekçe gösterdiler. Yalandı… Irak’ı işgal ederken Saddam’ı hedef gösterdiler, yalandı… Libya’yı parçalarken Kaddafi’yi bahane ettiler, yalandı… Suriye’nin bir bölümünü işgal ederken DEAŞ’ı bahane ettiler, yalandı… 15 Temmuz’da FETÖ’yü kullandılar. Hesapları çok daha büyüktü. Bu ülkeyi 21. yüzyıl boyunca diz çöktürmek, olmazsa paramparça etmekti.
Biz onların yalanlarına göre algıladık bütün bunları. Türkiye’ye, bölgemize, geçmişimize ve geleceğimize dönük senaryolarını, dünya genelinde yürüttükleri projeleri hep bu söylem üstünlüklerine göre algıladık. Ona göre pozisyon aldık, ona göre taraf tuttuk.
1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana bölgemizde yapıp ettikleri her şey Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya dönüktü, yeniden ayağa kalkmasını engellemeye dönüktü. Terörü kullandılar, darbeleri kullandılar, ekonomik krizleri kullandılar. Şimdi bölgedeki örgütleri kullanıyorlar, örgüte dönüştürdükleri BAE ve S. Arabistan’ı kullanıyorlar.
Vatan algımızı, millet algımızı, coğrafya algımızı, dünya algımızı değiştirmeden bu fırtınaların hiçbirine direnemeyiz. Söylem üstünlüğünü elimize almadan, dünya genelinde Batı emperyalizmine direnenleri anlamadan bu dalgayı kıramayız.
Öyleyse Avrupa’nın yüzyıllardır sürdürdüğü, ABD’nin yirminci yüzyıl boyunca devam ettirip 21. yüzyıla taşımaya çalıştığı bu vahşi sömürge saldırılarına karşı amansız bir direnç geliştirmek zorundayız. Bunun için önce zihinlerimizi özgürleştirmek zorundayız.
Türkiye’ye yönelik amansız saldırıların, Batı emperyalizminin bizi 21. yüzyıl boyunca tarih dışında tutmaya dönük büyük hesabı olduğunu bilmeliyiz. Hiçbir çıkar, siyasi hedef bu büyük mücadelenin üstünde değildir, artık bilmeliyiz. En son bizi Suriye’den kuşatmaya çalışanların hiçbir önerisi bizim için değer ifade etmiyor. Artık bunu kesin kabul olarak zihnimize yerleştirmeliyiz.
“Hepimiz Maduro’yuz”, “Hepimiz Venezuela’yız” dememiz bundan. Bir özgürlük düşüncesinden, yüz yıllara dayanan sömürge tarihine karşı koyuşumuzdan. Yeryüzünün neresi olursa olsun, mazlum milletlerle dayanışma ülkümüzden. Maduro’nun kim olduğu, Venezuela halkına ne tür şeyler dayatıldığı ikinci plandadır. Gerçek olan Latin Amerika’da ne tür senaryolar uyguladıklarıdır. Gerçek olan ABD ve Avrupa’nın kanlı sömürge tarihlerini yeniden canlandırma girişimleridir.
Batı’nın sömürge gücü elinden alınmalıdır. Dünya bu gücü dengelemelidir. Türkiye ya da Venezuela, ye da bir başka ülke ve bölge, kim bu fırtınaya direniyorsa, direnmeye çalışıyorsa saygın bir insanlık mücadelesi veriyor demektir.
Türkiye bu anlamda yüzyılların mücadelesini veriyor. Coğrafyanın, tarihin hesaplaşmasını omuzluyor. Bu yüzden de çok ağır saldırılar altında. Burada ülkemizi yalnız bırakanlar hiçbir zaman affedilmeyecek. Bu mücadeleyi zayıflatmaya, sulandırmaya çalışanlar hiçbir zaman tarihin onurlu sayfalarında yer almayacak.
Osmanlı’yı dağıtan, coğrafyayı dağıtan, İslâm’a ve bütün değerlerimize savaş açan, şimdilerde terörle kuşatma planları yapan ülkelerin topyekûn Türkiye’ye yüklenmelerinin anlamını biliyoruz.
“Kuşatma Yüzyılı”na direniyoruz. “Hesaplaşma Yüzyılı” ile mücadele ediyoruz. “Meydan Okuma Yüzyılı” ile yeniden yükseliyoruz. Batı’nın gücü zirvesine çoktan ulaştı ve durgunluğa girdi. Bir süre sonra bunun gerileme dönemine de tanık olacağız.
Gücün ve zenginliğin Doğu’ya kaydığı bir dönemde Batı bir daha asla yeryüzüne tek başına hâkim olamayacak. İşte bunun farkında olanlar olarak çok güçlü bir yükseliş söylemi geliştirmek, olağanüstü güç yatırımı yapmak zorundayız. Başka da hiçbir yolumuz yoktur!
İşte Maduro’yu bu yüzden destekliyoruz. Yüzyıllardır dünyaya kan kusturan Batı emperyalizmine “hayır” diyen kim varsa önemsiyoruz. Hangi dinden, hangi ırktan, hangi medeniyetten olduğuna bakmaksızın önemsiyoruz.
Çünkü biz “Acımasız Direniş” çağındayız. Bu, bütün yeryüzünde böyledir, böyle olmak zorundadır. İnsanlık Batı’nın güç haritasını dengelemek zorundadır. Türkiye bu mücadelenin öncülerindendir. Çünkü Türkiye yüzyıllardır coğrafya inşa eden, tarih yapan küresel gücü belirleyen bir geçmişe sahiptir.
Gücümüzün kaynağı da budur!
Öyleyse yeryüzünün her köşesine söyleyecek sözümüz vardır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.