Fırat’ın Doğu’su için Türkiye’de en fazla yazı yazan kişiyim. Daha kimsenin gündeminde bile değilken “Terör Koridoru” kavramını kullanan, onlarca yazı yazıp dikkat çekmeye çalışan benim.
Suriye savaşının mahiyetini, geldiği noktayı, “Türkiye Cephesi” projesini ve bunun bir kuşatma planı olduğunu, yüz yıl sonra yeni harita planlarında Türkiye’nin parçalanmasının ilk adımı olduğunu vurgulayan kişiyim.
Savaş çığırtkanlığı yapmakla, Türkiye’yi savaşa sokmaya çalışmakla suçlanmak bir tarafa, bu yüzden hedef haline getirilmek bir tarafa, örtülü bir ambargoya maruz bırakıldığımı biliyorum.
Bunu kimlerin yaptığını, bu yazıların kimlerin örtülü hesaplarını hedef aldığını, aslında gizli ajandalarının ne olduğunu, siyasi aklı bulandırarak başka başka teklifler hazırladıklarını, bütün bu tekliflerle “terör koridoru” ve “Fırat’ın Doğu’su” projelerinin hangi noktalarda buluştuğunu, bu trafiğin 15 Temmuz çokuluslu müdahalesi ile nasıl bağlantılı olduğunu, Türkiye Fırat’ın Doğu’suna müdahale etmesin diye şimdilerle ne tür angajmanlarla hareket edildiğini izleyen, anlayan, bu konuda zihni gayet net olan biriyim.
Şahsen; Türkiye’nin milli çıkarlarının, bu vatan ve milletin coğrafyamızdaki bin yıllık tarih yürüyüşünün, yüz yıl sonra bugün bu yönde verilen mücadelenin ötesinde siyasi bir kimlik ve taraf seçmenin ahlaksızca olduğuna inandım. Hiçbir ajandayı, hiçbir hesabı, hiçbir gelecek düşüncesini bunun üstünde tutmadım, tutmam da. Çünkü diğer bütün siyasi kimliklerin, bu büyük hesaplaşmanın neresinde yar aldığını gördüm, içeride olanı da, yabancı olanı da gördüm.
Öyleyse bütün hesapların üstündeki tek hesabımız “Türkiye Ekseni” mücadelesidir. Vatan, coğrafya, tarih, gelecek, dünya algımız buna göre biçimlenmek zorundadır. Tarihin en keskin kavşaklarından birini yaşarken aldığımız pozisyon kimliğimiz ve kişiliğimizdir.
Diğer ideolojik kimliklerin bu pozisyonu belirlemesinde “yerlilik” ve “dışarıdanlık” ölçütlerinin çok belirleyici olduğuna, muhafazakarlık ve İslamcılık kavramlarının bile bu çerçevede sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu kimliklerin ağırlıklı bölümünün çokuluslu müdahaleler için “operasyonel alanlar” olarak kullanılabildiğini fark ettim.
“Terör Koridoru” da, “Fırat’ın Doğu’su” da mili bir meseledir, milli mücadeledir, İstiklal Savaşı gibidir. Çünkü bir dış müdahaledir, işgaldir ve müdahale doğrudan Türkiye’yi hedef almaktadır. Bölgedeki ABD-PKK-İsrail ekseni bir cephe inşasıdır. Irak işgali öncesi gibi, Suriye savaşı öncesi gibi bir büyük projenin ön çalışmasıdır ve o proje Türkiye’dir.
Öyleyse savuma hatlarımız sınırlarımızın sıfır noktasında değil, Halep-Musul çizgisinin üstü olan her yerdir. Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonundan sonra Münbiç ve Fırat’ın Doğu’sundan İran sınırına kadar olan kuşak, hiçbir şekilde bir örgütün ya da bölge dışı bir devletin hakimiyetine girmemelidir, giremez.
Gözümüzün önünde yüzlerce kilometrelik Türkiye cephesi açılmasına hiçbir siyasi akıl müsaade etmemelidir, edemez. Türkiye ile Arap dünyasını birbirinden koparacak coğrafyanın en keskin harita projelerinden birine sessiz kalınmamalıdır, kalınamaz. Bu bir Kürt meselesi ya da terör meselesi değildir, bu bir Batılı istiladır, Haçlı işgalleri ödemindeki parçalama planlarının aynısıdır.
“Bedeli ne olursa olsun, intihar anlamına gelse bile müdahale edilmelidir” dememin nedeni budur. Bugünün değil yarının coğrafyası inşa ediliyorsa, Türkiye ve bölgenin dinamikleri kendi coğrafya tasarımlarını dinç tutmalı, yüz yıl önceki çöküşü bir kez daha yaşamamak için aklını başına almalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde ardı ardına “Fırat’ın Doğu’su” vurgusu yapması Türkiye’nin siyasi aklının yüzlerce yıl derinden gelen bilgeliğidir. Hesap anlaşılmıştır, oyun görülmüştür, duruş belirlenmiştir, müdahale edilecektir. Bu müdahale Türkiye’nin asla vazgeçemeyeceği bir sorumluluktur. Gelecek nesillere, Anadolu’ya, coğrafyamıza, tarihe karşı sorumluluktur.
Öyle görünüyor ki, “ansızın” bir süreç başlayacak ve o bölgedeki çokuluslu planlar altüst olacaktır. Kimsenin PKK üzerinden, DEAŞ üzerinden, ülkemiz içindeki etki çevreleri üzerinden bu ülkeyi oyunun dışına itme çabaları sonuç vermeyecektir.
“Zor oyunu bozar” dönemindeyiz. Sahada olma dönemindeyiz. Elini uzattığın yere kadar ulaşabildiğin dönemdeyiz. Öyleyse bu oyun bozulacaktır. Türkiye Akdeniz kapısını kapattığı harita projesinin, Doğu kapısını engellediği projenin belini kırmak zorundadır. Bu da Tel Abyad, Ayn el Arap ve Sincar gibi üç bölgeden söz konusu uğursuz harita tasarımını paramparça etmekle mümkündür.
Kimse endişelenmesin, hiç bir ülke Türkiye’nin bu müdahalelerine açıktan tavır alamayacaktır. ABD ya da İsrail veya bir bölge ülkesi buna cesaret edemeyecektir. Bölgesel ve küresel konjonktür onların bu cesaretini yok etmiştir.
Evet, hazırlıklar tamamlanmıştır ve bu müdahale yapılacaktır. Bu coğrafyada kimlerin tarih yaptığını, coğrafya inşa ettiğini, harita çizme gücüne sahip olduğunu bir kez daha gösterme vakti gelmiştir.
Siz sadece, Fırat’ın Doğu’suna müdahale başladıktan sonra “içeride” kimlerin nasıl pozisyon değiştirdiğini, kimlerin gizli ajandası için harekete geçtiğini izleyin. Kendilerini gizleyemeyeceklerdir. İşte o zaman, 15 Temmuz sonrası FETÖ’den kalan boşluğa kimleri ikame ettiklerini çok daha net göreceksiniz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.