12 Eylül, Türkiye’deki son klasik darbeydi. Klasik darbelerin dönemi kapandığından mı, yoksa bu darbeleri yapanların netice alamamasından mı, bilemiyoruz ancak vesayetçiler 12 Eylül sonrası yeni formüller geliştirdi. Bunların başında 28 Şubat geliyor. Adına postmodern darbe dedikleri 28 Şubat’ı en iyi tarif eden cümle şuydu: “Bu sefer siviller halletsin.” Nitekim öyle oldu, sivillerden oluşan 5’li çete malum medya desteği ile halletmişti. Tabii burada Pensilvanya şarlatanının hakkını yememek lazım.“Beceremediniz
12 Eylül, Türkiye’deki son klasik darbeydi. Klasik darbelerin dönemi kapandığından mı, yoksa bu darbeleri yapanların netice alamamasından mı, bilemiyoruz ancak vesayetçiler 12 Eylül sonrası yeni formüller geliştirdi. Bunların başında 28 Şubat geliyor. Adına postmodern darbe dedikleri 28 Şubat’ı en iyi tarif eden cümle şuydu: “Bu sefer siviller halletsin.” Nitekim öyle oldu, sivillerden oluşan 5’li çete malum medya desteği ile halletmişti. Tabii burada Pensilvanya şarlatanının hakkını yememek lazım.
“Beceremediniz artık bırakın”
çağrısını da unutmamamız lazım.
Vesayetçilerin 12 Eylül sonrası ikinci yöntemi sanal muhtıra denemesi oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne cumhurbaşkanı seçtirmek istemeyenler, Anayasa Mahkemesi’ni baskı altına almak için 27 Nisan’da e-muhtıra yayınladılar. Yüksek Mahkeme de mesajı aldı, gereğini yaptı. Tabii yeni yöntemlerde yargı en önemli sopaydı.
Hem 28 Şubat sonrasında, hem de 27 Nisan sonrasında parti kapatma davaları açıldı. Dava sürecinde Refah Partisi iktidardan düştüğü için kapatıldı. Ancak AK Parti hâlâ iktidarda kaldığı için kapatılamadı. Tabii kapatılamamasının bir sebebi de şüphesiz kapatma kararı için getirilen nitelikli çoğunluktu. Partiyi kapatamadılar ama AK Parti’ye laiklik karşıtı odaktan ceza verdiler.
Üçüncü deneme sokak hareketleriydi. Bu alanda Gezi terörü, darbe silsilesinin en önemli halkasıdır. Gezi terörü ile Türkiye’de yeni bir darbe modeli denendi. Ve Tabii ki 28 Şubat’ta olduğu gibi bu yeni modelde de Fetullahçı hainler bir numaralı aktördü.
Örgütün elebaşı, Gezi olayları öncesinden talimat nitelikli vaazlarında, süreci ilmek ilmek işliyor. Eski bir
Ermeni mezarlığı olan Gezi Parkı’nı ‘kabir’ ‘mezar’ metaforu
üzerinde konu ederek, adeta yapılacaklarını anlatıyor. Nitekim Gezi’de olayların kontrolden çıkması ve buna bağlı olarak, yalan yanlış bilgilerle büyük bir kaosa dönüşmesi devletin içindeki FETÖ’cü hainlerin marifetiyle oldu. FETÖ’cü polislerin ve amirlerin yaptığını yazmaya gerek bile yok.
CIA’nın Enver’i, FETÖ’nün iplerinin oynatıcısı Enver Altaylı’nın iddianamesinde yer alan şu bilgi Gezi’yi nasıl da güzel tarif ediyor, değil mi?
“Devlete ve devlet yönetimine karşı adım-adım ve planlı olarak kamuoyunu yaratmak ve miting hazırlıklarını yapmak, bu arada da, bizimle işbirliği içinde olan, İçişleri Bakanlığı (POLİSİN) bünyesindeki ajanlarımızı kullanarak, önümüzdeki dönemde mitinglerde ve gösterilerde, polise maksimum yetki vererek, aşırı kaba kuvvet kullanmasını temin etmek, böylece milletin ve en önemlisi gençlerin, devlete ve polisine karşı öfkesini artırmak.”
Enver Altaylı bu teklifini 15 Temmuz öncesi yapılacaklar için söylüyor. Ancak bunlar Gezi’de birebir uygulanmış.
1-İsveç İstanbul Başkonsolosu Peter Ericson
2- Kanada İstanbul Başkonsolosu Brahim Achtoutal
3- İngiltere Büyükelçiliği Ataşesi Katie Amy Lamberi
4- Fransa Başkonsolosu Bertrand Buchwalter
5- Norveç Büyükelçisi Gasanov Elnor
6- İsviçre İstanbul Başkonsolosu Schmid Beat Ralph
7- Danimarka Başkonsolosu Anette Galskot
8- Almanya Başkonsolosu Michael Reiffenstuel
9- Lüksemburg Büyükelçiliği’nden Konsolosu B. Virginie Arslan
10- Belçika Büyükelçiliği’nden Layahe Pauline Armand A.
11- İrlanda Büyükelçiliği’nden Quinn Jenny
12- Hollanda İstanbul Başkonsolosu Struik Sylvıa Maria Cornelia
13- ABD Büyükelçiliği’nden Zeman William Fine
Emperyalizmin bu 13 atlısının yerli iş birlikçilerle birlikte katıldığı Gezi davası duruşmasında, mahkeme heyeti, kaçak sanıklar dışındakiler için beraate hükmetmiş. Mahkeme heyeti;
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs”, “Mala zarar verme”, “Nitelikli yağma”, “Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması”, “Kasten yaralama”, “Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet”
suçlarından yargılanan sanıklar için
hukuka uygun somut ve kesin delil bulunmadığından
beraat kararı vermiş.
Heyetin hukuka uygun delili görememesine diyecek bir söz yok, ancak tribünlerdeki azmettiricileri görememiş olmasına hayret etmemek mümkün değil.
Bu arada HSK, mahkeme heyeti için inceleme başlatmış. Çok merak ediyorum bulunacak kusur kimin olacak? Bu kadar önemli davaya o hâkimleri atayıp yalnız bırakanların mı, yoksa
karşısında eli ayağı boşalmış nutku tutulmuş olan heyetin mi?