“Ekonomik tetikçi dediğim kişiler, birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Bu kişiler Dünya Bankası, Birleşik Devletler, Uluslararası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı ‘yardım’ kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet vardır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eskidir. Ama günümüzün küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır. Biz ekonomik tetikçiler ikna etmekte başarılı olamayınca diğer tür tetikçiler (her zaman bizim hemen arkamızda olan CIA destekli çakallar) devreye girer.
Bu satırlar, Endonezya’dan Suudi Arabistan’a; Ekvator’dan Panama’ya; Afrika’dan Ortadoğu’ya; Latin Amerika’dan Uzakdoğu’ya ABD adına yaptıklarını “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitapta toplayan John Perkins’in kitabında yer alıyor.
John Perkins, CIA uzantılı Chas. T. Main adlı stratejik danışmanlık şirketinde işe başladığında patroniçesi Glaudine Martin yapacağı işi şöyle tarif etmişti ona:
“Dünyadaki ülkeleri milyarlarca dolar dolandırmak için para alıyoruz. Hem de çok para. Senin işinin büyük bölümü dünya liderlerini ABD’nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik etmek. Sonunda bu liderler sadakatlerini garanti edecek bir borç batağına saplanır. Sonra da onları politik, ekonomik ya da askeri ihtiyaçlarımız için ne zaman istersek kullanabiliriz.”
Konumuz Venezuela. ABD’nin diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi Venezuela’da da 100 yıldır bitmeyen hesabı yeniden depreşti. Venezuela diğer Latin Amerika ülkelerinden biraz daha farklı. Çünkü Venezuela’nın petrolü var hem de öyle böyle değil, kimi değerlendirmelere göre rezerv itibarıyla dünyanın 3’üncüsü kimi değerlendirmelere göre 5’incisi. Petrol önemli, zira “Kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış Amerikan emperyalizmidir.”
Olayı şöyle bir özetleyelim. Venezuela dünyanın en fakir ülkesi iken petrolü keşfedilip işlenmeye başlandıktan sonra oldukça zenginleşen bir ülke haline geldi. Venezuela petrolünün en büyük alıcısı ABD idi. Petrolün zenginlik oluşturduğu dönemde ABD’nin ekonomik tetikçileri Venezuela’da cirit atıyordu. 80’lerin sonlarına doğru petrol fiyatları düşmeye başlayınca kurumsal ekonomik tetikçi olan IMF devreye girdi. Yaşanan sıkıntılar 90’ların sonuna kadar devam etti ve büyük iç huzursuzluklar yaşadı Venezuela.
Bu çalkantılı dönemde Chavez seçimle iktidara geldi. Chavez’in antiemperyalist tutumunu bilmeyen yoktu. ABD’yi utanmaz emperyalist diye niteleyen Chavez, önce yabancı petrol şirketlerinden alınan payı 2 katına çıkardı, ardından da ülkenin en büyük petrol şirketi olan Petroleos de Venezuela şirketini millileştirdi.
Petrol şirketini millileştirme neticesini nereden hatırlıyoruz? İran’dan. 1953 yılında İran’da seçimi kazanan Muhammet Musaddık da petrolü millileştirmiş, İngilizleri kovmuştu. Netice, darbe ve Şah diktatörlüğü. Senaryo, yapım ve yönetmen Kermit Roosevelt.
Chavez’in millileştirme hamlesi ABD’nin müdahalesi için kaçınılmazdı. Hazırlıklar başladı, 11 Eylül patladı. ABD de Afganistan’a ve Irak’a yönelmek durumunda kaldı. Belki bir askeri müdahale için işler karışmıştı ama ABD’nin Chavez’i cezasız bırakması düşünülemezdi. Asker gönderemeyen ABD, çakallarını gönderdi. Tıpkı 50 öncesi İran’da Musaddık’a yapılanın aynısı için çakallar devreye girdi. Aynı İran’da yaptıkları gibi rüşvet, tehdit, kadın vs. yöntemlerle devşirdikleri Venezuelalı asker, polis, işadamı, din adamı, akademisyen, gazeteci tetikçileri ile harekete geçtiler. 50 yıl önce Kermit Roosevelt’in İran’da yaptığını 50 yıl sonra Otto J. Reich Venezuela’da yapmaya kalktı. Başardığını sanarak kendini deşifre etti, parti verdi. Ancak Kermit kadar şanslı değildi. Parti esnasında acı haberi aldı. Halkının desteğini alan Chavez 72 saat sonra darbeyi bastırdı.
ABD’nin Venezuela konusunu ilk fırsatta gündemine alması kaçınılmazdı. Neticede ABD’nin çok ciddi kuyruk acısı var. Tam da Afganistan’dan asker çekme kararını tartıştığı bir dönemde Venezuela’yı gündemine alması 2001 yılında ertelediği plana geri döndüğünü gösteriyor. Ancak o tarihten bu yana köprünün altından çok sular aktı. Çin ve Rusya 2001’in Çin’i ve Rusya’sı değil. Türkiye’nin çok net duruşu var.
Türkiye’nin net duruşu demişken, Venezuela konusu patlayınca içimizdeki mandacı, muhiplerin maskesi de düştü. Neymiş “Efendim Maduro ülkeyi çok kötü yönetiyormuş, ekonomi de felaketmiş”. İyi de Venezuela’da ekonominin kötü olmasının sebebi yukarıda sıraladığım nedenler neticesinde ABD’nin isteğiyle oldu. ABD, Venezuela’ya müdahale için önce Ekonomik Tetikçilerini gönderdi, ardından CIA güdümündeki çakallarını, şimdi de son çare olarak işgal için ordusunu göndermeye hazırlanıyor. ABD, müdahale gerekçelerini başardı diye Maduro’yu suçlayıp ABD’den yana mı olacağız.
Hepimizin Maduro olup olmadığımıza gelince, kendimizi nasıl tarif edersek edelim. 15 Temmuz direnişini gösteren bu milletin tamamı ABD’nin nazarında Maduro’dur. Ne kadar “Maduro değiliz” derseniz deyin. ABD, en fazla asılacaklar listesinden çıkarır sizi, yoksa ABD’nin gözünde hepimiz Maduro’yuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.