“Sonrasına sonra bakılır”

19:449/08/2020, Pazar
G: 10/08/2020, Pazartesi
Hüseyin Likoğlu

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan yeni dünya düzeninde Türkiye’ye biçilen rol “Kurudukça sulanan, uzadıkça budanan ağaç” rolüydü. Türkiye yok olmamalıydı ama kendi iddialarıyla da asla var olmamalıydı.Emperyal devletlerin ileri karakolu görevi verilen Türkiye, kendi geçmişini hatırlayıp, kültürel varlığı ile hareket etmeye kalkıştığında budayıcılar hemen işbaşı yapıyordu. Budayıcılar, bazen darbe, bazen muhtıra, bazen da balans ayarı adı altında görevlerini yerine getiriyorlardı.Bunlar sadece

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan yeni dünya düzeninde Türkiye’ye biçilen rol “Kurudukça sulanan, uzadıkça budanan ağaç” rolüydü. Türkiye yok olmamalıydı ama kendi iddialarıyla da asla var olmamalıydı.

Emperyal devletlerin ileri karakolu görevi verilen Türkiye, kendi geçmişini hatırlayıp, kültürel varlığı ile hareket etmeye kalkıştığında budayıcılar hemen işbaşı yapıyordu. Budayıcılar, bazen darbe, bazen muhtıra, bazen da balans ayarı adı altında görevlerini yerine getiriyorlardı.

Bunlar sadece askeri vesayet sahipleri değildi. Sivil budayıcılarımız da vardı şüphesiz. Onların budamaları çok hissedilmese de ekonomik tetikçiler, sermaye tekelleri, siyaset mühendisleri askeri vesayet dışındaki budayıcılardı.

Türkiye 2007 krizini atlatıp çınar gibi büyümeye başlayınca, küresel aktörler, yeni budayıcılarına görev verdi. Cumhurbaşkanlığı seçimini krize çevirip e-muhtıra ile Türkiye’yi budamak isteyenler amacına ulaşamayınca, 40 yıldır beslenen Pensilvanya iblisi Fetullah devreye alındı. Yasa dışı dinleme ve bunun üzerine kurulan tüm tezgâh ve kumpaslarla, siyaset, askeri ve sivil bürokrasi, iş dünyası, medya, hâsılı tüm alanlar dizayn edildi. 2010 yılında Anayasada yapılan köklü değişiklikler için Meclis Genel Kurulu’nda teklifin tümü üzerindeki son oylama sonuçları beklendiği dakikalarda CHP lideri Deniz Baykal’a kumpas kaseti tedavüle sürüldü.

Türkiye bu Anayasa değişikliğinin sonuçlarını konuşmak yerine, CHP’yi tartışmaya başladı. Baykal’ın istifasının ardından, yaklaşık 2 yıldır Fetullahçı Terör Örgütü tarafından Şükran Kütükçü üzerinden yasa dışı dinlenen Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’ye genel başkan oldu. Tabii bu arada Fetullahçı alçaklar, saman altından su yürüterek, özellikle yargı bürokrasisini ele geçirdi.

Zaten 40 yıldır devletin bütün kılcal damarlarına sızan Fetullahçı alçaklar, 2011 yılında AK Parti ve MHP’yi dizayn edemeyince, kendilerine verilen budama görevine koyuldu. 7 Şubat MİT krizi, Gezi terörü, 17-25 Aralık yargı darbesi girişimi…

Bütün bu girişimlere rağmen, istenilen budamayı gerçekleştiremeyen Fetullahçı alçaklar, emrine amade oldukları emperyalistlerin isteği doğrultusunda Türkiye ağacını kökünden kesmeye kalkıştı. 15 Temmuz o yüzden sadece bir darbe girişimi değildi. 15 Temmuz, Türkiye’yi işgale açık hale getirme ve bir iç çatışma projesiydi. Milletin direnişiyle bu alçaklık da akamete uğratıldı. 15 Temmuz akamete uğratıldı da mesele bitti mi? Bitti diye düşünürsek tarihin en korkunç yanlışını yaparız. FETÖ’yü CIA adına yöneten Enver Altaylı ile ilgili iddianame, senaryoyu bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor ve ne diyor:

“Enver Altaylı’nın; Temmuz ve Ağustos 2017 aylarında ABD’de çeşitli temaslarda bulunduğu, ABD’de FETÖ/PDY silahlı terör örgütü lideri Fetullah Gülen ile doğrudan irtibatı bulunan terör örgütü mensubu Bilal Ekşili ile buluşarak; Türkiye’de muhalif güçlerin tamamının birlikte hareket ederek halkın sokaklara indirilmesinin önemli olduğu, ancak gelişmelerin halkın cebine dokunması gerektiği, sokak hareketinin başarılı olabilmesi için ekonomik krizin şart olduğu, Almanların bu yönde çalışmaya başladıkları ve her türlü tedbiri almaya devam edecekleri, bu bilgiyi Almanlardan aldığı, Suudi Arabistan ve Katar’dan para akışının durması gerektiği…”

Neymiş yeni planları? Bütün muhalifleri bir araya getirmek, halkı sokağa dökmek, bunun netice vermesi için vatandaşın cebine dokunmak.

Beş benzemez tüm muhalifler bir arada mı? Evet, bugün dâhil 2018 yılından beri Türkiye ekonomisine yönelik en şiddetli saldırılar yapılıyor mu? Yapılıyor. Koronavirüs salgını olmasaydı sokak ayaklanması hesapları var mıydı? Vardı. Demek ki CIA adına FETÖ’yü yöneten Enver Altaylı’nın planı tıkır tıkır işliyor.

Bütün bunları niye hatırlattım? Son zamanlarda malum, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı gösterdiği Muharrem İnce’nin yeni bir siyasi hareket içinde olduğuna ilişkin iddialar var. İnce, parti kurar mı kurmaz mı, yoksa parti içi muhalefet bayrağını mı açar bunu zaman gösterecek. Bu hafta Ankara’nın en önemli gündemlerinden birisi olacak gibi görünüyor Muharrem İnce’nin açıklamaları.

İnce’nin ne yapacağı şüphesiz Türk siyasetinde epey konuşulacak. Ancak asıl üzerinde durmamız gereken konu, İnce’ye karşı CHP’nin takınacağı tavır olacak. İnce ile ilgili iddialara Kılıçdaroğlu’nun talimatına uyan CHP’liler sustuğu için CHP’nin oyun planı henüz ortaya çıkmış değil.

Ama bir isim ipucu verdi. Yeni CHP’nin flaş transferlerinden Mehmet Bekaroğlu’nun Twitter mesajı çok şey anlatıyor: “CHP, dostları ile birlikte iktidara geliyor. Sayın İnce bu dönemde ‘genel sekreter’ olarak Sayın Kılıçdaroğlu ile çalışırsa çok büyük katkı sağlar. Sonrasına sonra bakılır.”

Bekaroğlu’nun belli ki CHP tüzüğünden haberi yok. Zira kurultayda tuvalet kapısına yakın oturanlar değil, Parti Meclisi’nde yer alanlar MYK’da görev alabilir. Bekaroğlu hangi yetkiyle İnce’yi genel sekreter yapacak ayrı bir tartışma konusu.

Ancak Bekaroğlu’nun mesajındaki “Sonrasına sonra bakarız” şeklindeki son cümle çok önemli. Daha önce “Kemal Kılıçdaroğlu’nu ciddiye alın zira ne yapacağını kendisi de bilmiyor” diye yazmıştım. Bekaroğlu’nun bu cümlesi CHP’deki bu durumu teyit ediyor. CHP’de tek konu Erdoğan iktidarına son vermek. Sonrası mı… Onu 2008 yılından 2010 yılına kadar Şükran Kütükçü üzerinden Kılıçdaroğlu’nu dinleyenler biliyor.

#FETÖ
#Terör
#CHP