31 Mart’ta yerel seçimler için sandık başına gideceğiz. Türkiye yavaş yavaş seçim atmosferine giriyor. Partiler adaylarını büyük ölçüde belirledi. Özellikle büyükşehir ve il belediye başkan adaylarının neredeyse tamamı açıklandı.
Cumhur İttifakı’nın partileri AK Parti ve MHP’nin birbirlerine jest yapacakları 6 büyükşehir ve il hariç diğer yerlerde adayları ilan edildi. İstanbul da yakın zamanda açıklanacak. Millet İttifakında, Cumhur İttifakı’nın yeniden kurulması nedeniyle işler biraz karışık olsa da orada da adayların netleşmeye başladığını görebiliyoruz.
Çok klasik olacak ama gerçekten çok kritik bir seçime gidiyoruz. Seçimleri kritik kılan çok faktör var, ancak en önemlisi muhalefet cephesinin tutumu. Normal şartlarda yerel seçimlere gidiyoruz ve bulunduğumuz büyükşehir, il, ilçe veya beldemizi yönetecek belediye başkanlarını seçeceğiz.
Belediye başkanı seçeceğimize göre yerelde en iyi hizmeti alacağımız isimleri tercih etmemiz gerekir. Ama neyi konuşuyoruz? Bazı büyükşehirler özellikle Ankara ve İstanbul CHP’nin eline geçerse Türkiye’de sistem yeniden tartışmaya açılır mı, erken seçim gündeme gelir mi gibi konuları tartışıyoruz. Zaten CHP-HDP-İyi Parti bloku da bu saikle bir araya geldi ve bunu söylüyorlar. Anlayacağınız bu muhalefet anlayışı yüzünden bir türlü normal seçim yapamayacağız.
Adaylar açıklandıkça beklentiler de yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. Adayları beğenenler, beğenmeyenler, başka isim önerenler, eleştirenler, takdir edenler, oy vermeyeceğim diyenler zaman zaman bize de ulaşıyor. Bulunduğumuz ortamlarda bu konuşmalara tanık oluyoruz, hatta bazen de dâhil oluyoruz.
Bu tartışmalar beni 20 yıl öncesine götürdü. 20 yıl önce genel seçimlerle yerel seçimler aynı tarihte yapılmıştı. 18 Nisan 1999’da Recep Tayyip Erdoğan’ın okuduğu şiir nedeniyle hapiste olduğu için Fazilet Partisi’nin İstanbul adayı Ali Müfit Gürtuna idi. Gürtuna zaten Erdoğan’ın yerine İstanbul’a belediye başkanı olarak atanmıştı.
1999 seçimleri aynı zamanda genel seçim olmasına rağmen kimin başbakan olacağından çok Tayyip Erdoğan’dan sonra kimin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olacağı daha çok merak konusuydu. Zira Tayyip Erdoğan’ın mahkûm edilip siyasi yasaklı hale getirilmesinin temel nedeni İstanbul’u bu siyasi çizgiden alma hesabıydı.
Seçimlere günler kala hapse girmek için gün sayan Tayyip Erdoğan, Kanal 7’de Ahmet Hakan’a konuk oluyor. Ahmet Hakan kitabın ortasından bir soru soruyor Erdoğan’a. Erdoğan da kitabın ortasından cevap veriyor. Gürtuna için “Hayır, kefil değilim. Ben babama bile kefil olmam” diyor. Bu cevap, “Hah tamam Erdoğan’dan da kurtulduk, İstanbul’u da onlardan aldık” anlayışıyla malum medyanın manşetlerinde yer alıyor.
Erdoğan daha sonra kefalet meselesinin farklı olduğunu dile getirerek, hapse girene kadar Gürtuna’nın seçim kampanyasına destek verdi. O tarihleri hatırlayanlar İstanbul’un her yerinin Tayyip Erdoğan ile Ali Müfit Gürtuna’nın birbirlerinin kollarını kaldırdıkları fotoğrafla donatıldığını hatırlar. Tayyip Erdoğan seçime 3 hafta kala cezaevine girer, Gürtuna seçimleri kazanır ve birilerinin hesabı yarım kalır.
Seçimlerden sonra aralarında Özgür-Der’den Hülya Şekerci’nin de yer aldığı bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile Tayyip Erdoğan’ı, Pınarhisar Cezaevi’nde ziyaret ettik. Uzun uzun sohbet imkânı oldu. Türkiye’nin içinde bulunduğu bütün meselelere değinmişti Erdoğan. Bir ara konu Erdoğan’ın Gürtuna’ya kefaleti ve daha sonra verdiği desteğe geldi.
Kelimeler boğazında düğümlenen, ses tonu değişen ve gözleri yaşaran Erdoğan, Türkiye’nin içinde bulunduğu sürece atıfta bulunarak, başörtüsü yasağı dolayısıyla zaten mağdur olan kızlarımızın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden neredeyse başka bir yerde çalışamadığını belirterek, “Çokça başörtülü kızımız belediyede çalışıyor. Eğer belediyeyi kaybedersek, en çok onlar mağdur olacaktı. Onun için kefil değilim dememe rağmen, kazanmak için her türlü gayreti verdim” demişti.
Evet, bugünlerde duyduğum yakınmalar beni 20 yıl öncesine götürdü. Umarım milletin desteğine talip olanlar bu hassasiyetin gereğini yaparlar.
Fotoğrafta olanlardan sadece Hülya Şekerci’yi ismen hatırladım. Diğer arkadaşların simasını başörtüsü ile mücadele alanlarının her yerinden hatırlıyorum. İsimlerini hatırlayamadığım için haklarını helâl etsinler. Bu arada ziyarette sadece iki gazeteci vardı. Diğer gazeteci karede olmayan, fotoğrafı çeken Milli Gazete’den İbrahim Aykut idi.…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.