Görevimiz komünizm ile dövüşmek!

23:1220/12/2020, Pazar
G: 21/12/2020, Pazartesi
Hüseyin Likoğlu

Türkiye’nin S-400 alması dünya düzenini resmen sarstı. ABD, S-400’ler nedeniyle bir NATO ülkesine yaptırım kararı aldı. Adı CAATSA olan yaptırım kanunu Rusya, Kuzey Kore ve İran için çıkarılmış bir kanun. Ama CAATSA, NATO’nun en güçlü ordusuna sahip ve en kritik müttefik olan Türkiye’ye uygulandı.Peki, Türkiye NATO için ne anlam ifade ediyor ve Türkiye’nin Rusya veya Sovyetler Birliği ile iş yapması ne anlam ifade ediyor?Durumu bu açıdan ele almazsak, bugün olanları eksik değerlendirmiş oluruz ve

Türkiye’nin S-400 alması dünya düzenini resmen sarstı. ABD, S-400’ler nedeniyle bir NATO ülkesine yaptırım kararı aldı. Adı CAATSA olan yaptırım kanunu Rusya, Kuzey Kore ve İran için çıkarılmış bir kanun. Ama CAATSA, NATO’nun en güçlü ordusuna sahip ve en kritik müttefik olan Türkiye’ye uygulandı.

Peki, Türkiye NATO için ne anlam ifade ediyor ve Türkiye’nin Rusya veya Sovyetler Birliği ile iş yapması ne anlam ifade ediyor?
Durumu bu açıdan ele almazsak, bugün olanları eksik değerlendirmiş oluruz ve durumun derinliğini yakalayamayız.
Sovyetler Birliği’nden Kurtuluş Savaşı yıllarında aldığımız silah ve mühimmat meselesini bir kenara not ettikten sonra
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Sovyetler Birliği veya Rusya ile münasebetlerimizi şöyle bir gözden geçirirsek, yaşadığımız tarihî kırılmayı çok daha iyi analiz etmiş oluruz.

1953 Stalin’in ölümünden sonra SSCB’nin yeni lideri Kruşçev döneminde Ankara-Moskova ilişkilerinde iyileşme başlar. 1957’de Moskova’da yapılan Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna, Kruşçev’in katılması iki ülke arasındaki ilişkinin boyutunu gözler önüne serer. 9 Ocak 1960’ta Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, SSCB’nin yumuşama politikalarına olumlu tepki verir. 1 Nisan 1960’ta Başbakan Adnan Menderes’in 12 Temmuz 1960 tarihinde Moskova’ya resmi bir ziyaret gerçekleştireceği, Kruşçev’in Ankara’ya iadeiziyarette bulunacağı kamuoyuna duyurulur. Ancak randevu gerçekleşmeden 27 Mayıs darbesi yaşanır.

27 Mayıs’ın üzerinden geçen beş yılın ardından Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi ezici bir çoğunlukla iktidara gelir. Rahmetli Demirel, 1965-1971 yılları arası iktidar dönemini şöyle anlatmıştı: “Biz ABD’nin memnun kalmayacağı hususlardan hepsini yaptık. Meselâ, ABD, haşhaş ekiminin yasaklanmasını istedi, biz, hayır dedik. Sovyetler Birliği ile ticarî ve sınaî ilişkilerimizden ABD hiçbir zaman memnun olmadı. Kosigin’in sitem ettiği U2 casus uçaklarının uçuşlarına engel olmamız, aynı şekilde ABD’yi rahatsız etti. Özetle, 1971 Muhtırası’nda, Türkiye’deki ABD askerî tesislerinin bir nizama bağlanmasından tutun da, saydığım diğer olayların tesiri vardır.”

12 Mart Muhtırasının ardından iktidarı devralan Nihat Erim, ABD’nin taleplerini yerine getirdi. 1974 yılında Bülent Ecevit liderliğindeki CHP ile Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi koalisyon hükumeti, ilk olarak 12 Mart Muhtırasından sonra Nihat Erim hükumetinin aldığı haşhaş ekim yasağını kaldırdı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştirerek, Rum katliamlarına son verdi.

ABD yönetimi, haşhaş yasağının kaldırılmasını ve Kıbrıs müdahalesini gerekçe göstererek Türkiye’ye ambargo uyguladı. Türkiye de topraklarındaki Amerikan üslerini kapattı ve Sovyetler Birliği başta olmak üzere çeşitli ülkelerle dış ilişkilerini çeşitlendirmeye karar verdi.

Türkiye’nin bu kararı karşısında CIA’nın Ankara Şefi Paul Henze’nin, “Bizim çocuklar başardı” dediği 12 Eylül darbesi gerçekleşti ve ABD’nin başta Yunanistan’ın NATO’ya dönmesi olmak üzere istekleri hayata geçti. Gerçekleşenler arasında tabii ki ABD’nin Türkiye’deki üstlerinin yeniden açılması da vardı.

Kasım 2015’te Rus uçağının FETÖ kokan bir hareketle düşürülmesi ABD’de bayram havasına neden olmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin’in krizi yönetip birilerinin beklentisinin aksine süreci Türk-Rus ilişkilerinde bugünkü noktaya getirmesi sevinçlerini kursaklarında bıraktı. Tabii 15 Temmuz’u bu süreçten bağımsız düşünmemek lazım.

Rumların 1960 anlaşmasını ihlal edip Kıbrıs Türklerine yönelik katliamlara kalkışması Türkiye’yi harekete geçirdi. İsmet İnönü başbakanlığındaki hükumetin Kıbrıs’a müdahale hazırlığı yapması ABD’yi telaşlandırdı. 1964’te Washington’dan meşhur mektup geldi Ankara’ya. Dönemin ABD Başkanı Johnson, Türkiye’nin müdahalesini önlemek için saygısızca bir mektup göndermişti Başbakan İnönü’ye.

Mektubun her bir satırı şüphesiz önemli. Ancak en enteresan olan cümle şüphesiz komünizm ile mücadele cümlesiydi.
Başkan Johnson, İnönü’ye hitaben, “Siz ve biz, komünist dünyasının ihtiraslarına karşı koymak üzere birlikte dövüştük” diyor. 56 yıl önce yazılan bu cümle ABD’nin Türkiye’ye bakışını en net özetleyen cümledir. Türkiye, Sovyetler Birliği veya Rusya ya da komünizm ile dövüşmek için Batı blokuna dâhil edildi. Eğer bu görevimizin dışına çıkarsak, yaptırım, ambargo her şeyi uygulama hakkını kendilerinde görüyorlar.
Johnson’ın söylediği komünizm ile dövüş nerede, ne zaman, nasıl oldu, bilmiyoruz ama 27 Mayıs darbesinden sonra Türkiye’de olanlara baktığımızda biraz ipuçları elde edebiliriz.
Mesela komünizm ile mücadelede aktif rol alan CIA ajanı Barış Gönüllüleri 27 Mayıs’tan sonra Türkiye’ye geldi. Komünizm ile Mücadele Dernekleri 27 Mayıs’tan sonra kuruldu. Fetullah Gülen Türkiye’nin ikinci Komünizm ile Mücadele Derneği’ni 1964 yılında Erzurum’da kurdu.
Türkiye daha önce üç kez kazaya uğradığı viraja dördüncü kez girmiş durumda. Son zamanlarda artan darbe söylentileri dâhil, olup biten her şeyi bu gözle değerlendirmezsek, korkarım bu kez de virajı dönmeden yine kazaya uğrayacağız.
#Komünizm