“Bilim sıfattan değil, akıldan kaynaklanır. Bilim, aklına, metoduna, araştırma enerjisine, çalışma disiplinine ve argümantasyon gücüne güvenen herkese açıktır. Tarihte her zaman, sıfatı ve diploması olmayan kişilerin ürettiği önemli eserler olmuştur. Sosyolojik hukuk okulunun kurucusu Roscoe Pound aslında bir botanikçidir. Klasik arkeolojinin önemli isimlerinden olan ve Strabo on the Troad kitabının yazarı
İlahiyat,Medrese,Fıkıh,Hoca, Roscoe Pound, Walter Leaf ,
bir bankacıdır.”
Bu ifade de sayın Gözlere’e ait. Şu halde hukuk fakültesinden mezun olmadan da büyük hukukçu olmak mümkün imiş!
Sayın Gözler’in katılmadığım görüşleri, tenkitleri, yorumları olabilir, bunlara bir diyeceğim olmaz, ama aşağıya alacağım cümlelerinin bilim ve tarafsızlık ile alakası yok:
“Hukuk fakültelerinde toplam 441 profesör var iken ilâhiyat fakültelerinde toplam 613 profesör, hukuk fakültelerinde toplam 229 doçent var iken ilâhiyat fakültelerinde toplam 357 doçent, hukuk fakültelerinde toplam 813 adet doktor öğretim üyesi var iken ilâhiyat fakültelerinde toplam 1331 adet doktor öğretim üyesi vardır. Bu rakamlar hayret vericidir. Türkiye’nin yolunu şaşırdığının da bir göstergesidir.”
“…Örneğin Hayrettin Karaman’ın internet sitesi “İslâm Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman’ın İnternet Sitesi” başlığını taşımaktadır. Oysa sayın Profesör, aynı sitede yer alan özgeçmişine göre, hukuk fakültesi mezunu değildir. Hukuk fakültesi mezunu olmayan bir kişi, hukukçu olamayacağına göre İslâm hukukçusu da olamaz. Hukuk fakültesi mezunu olmayan bir İslâm hukukçusu, tıp fakültesi mezunu olmayan bir “ortopedi uzmanı”na benzer.”
“Bu yanlıştan dönmek, İslâm hukukunu ilâhiyatçıların elinden kurtarmak gerekir. Bu yanlıştan dönülemez ise, İslâm hukuku “hukuk” olmaktan çıkar. “Hukukçu olmayan İslâm hukukçuları”nın İslam hukukuna verebileceği pek çok zarar vardır… Bu yaşlı kuşak fıkıhçılardan artık kurtulmanın zamanı gelmiştir. Onları ikna etmek mümkün değildir; kaldı ki onları ikna etmeye ihtiyaç da yoktur.”
İşte bu cümleleri okuyucuya havale ediyorum, cevaba ve tenkide değer bulmuyorum.
Tenkit ve tashih edilecek daha birçok hususu -bir köşe yazısında söz uzamasın diye- atlayarak son birkaç konu ile yetineceğim:
“Fıkıh ve modern hukukumuz aynı ağacın dalları gibidir. Yeryüzündeki hukuk, bir ağacın dallara ayrılması gibi, kendi içinde çeşitli “hukuk aileleri”ne veya “hukuk sistemleri”ne ayrılır. İslâm hukuku da bu sistemlerden biridir… Hukukun kendisi kanun koyucunun ürünü olsa da, hukuk metodolojisi insan aklının ürünüdür; yani hukukçuların eseridir.”
İslam hukuku laik-seküler-beşeri hukuk sistemleri ağacının bir dalı değildir; o, Peygamberlerin getirdiği ve bunun rehberliğinde işleyen “Müslüman aklının” eseri olan ağacın bir dalıdır.
“Romanist hukuk sistemde hukukçunun norma bakışıyla, İslâm hukukundaki fıkıhçının nasslara bakışı arasında bir fark yoktur.”
Çok önemli farklar vardır. Beşerî hukuk sisteminde mevzuat anayasa aykırı olamaz (olmamalıdır), ama mevzuat da anayasa da belli usullerde değişime açıktır. İslam hukukunda (fıkıhta) beşer eliyle nasların değiştirilmesi mümkün değildir, ayrıca ictihad yoluyla ulaşılan hüküm, müctehid ile onu taklid edenler bakımından amelî olarak nas gibidir; ictihad değişmediği sürece itikad ve amel yönünden dine dahildir.
“Fıkıh usûlünde değişme fikrinden korkmamak gerekir. Zira “fıkıh” başka, “fıkıh usûlü” başkadır. Fıkıh usûlü, fıkhın kendisi değil, fıkıh üzerine olan bilimdir. Diğer bir ifadeyle “İslâm hukuku” başka, “İslâm hukuku metodolojisi” başkadır. Fıkhın içeriği, nasslardan oluşur ki, bunlar Allah ve Peygamberi tarafından konulur ve dolayısıyla değişmezdirler. Fıkıh usûlü ise fıkhın içeriğini oluşturan nassların kendisi değil, bu nasları tasvir eden bir bilimdir ki bu bilim insan aklının ürünüdür ve dolayısıyla değişmeye ve gelişmeye müsaittir. Fıkhın (nassların) koyucusu Allah ve Peygamberidir. Fıkıh usûlünün koyucusu ise insandır… “…Eğer disiplinleri (fıkıh) bir bilim ise, bu bilimin inanca referansla tanımlanması mümkün değildir. Bu açıdan, kanımca, İslâm hukukçusunun Müslüman olması da şart değildir. Bir Hıristiyan veya inançsız bir kişi de İslâm hukuku uzumanı olabilir... Bu kabul edilmedikten sonra İslâm hukuku “bilim” sıfatına layık olamaz.”
Çok problemli ve alan ilminden uzak sözler.
Fıkhın içeriği yalnızca naslardan değil, bu naslara dayalı ictihaddan oluşur ve bu ikincisi (içtihada dayalı fıkıh, doğrudan nasların ifadesi olan fıkıhtan) çok daha fazladır. Fıkıh Usulünün oluşumunun, beşeri olup olmama bakımından fürû’unun oluşumundan farkı yoktur. Usulde yer alan her kaide meşru olabilmek için Kitab’a, Sünnet’e, ashâbın uygulamasına ve bunlara dayalı-geçerliğini bundan alan- Müslüman aklına dayanmak durumundadır. Ashabdan itibaren Müslümanlar, vahyi nasıl anlayacakları, nasıl yorumlayacakları, fıkhı nasıl oluşturacakları sorusunun cevabını Kur’an’dan ve Peygamberimizin açıklama ve uygulamalarından almışlardır. İlâhîlik ve beşerîlik (dolayısıyla değişme ve değişmeme) bakımından fıkhın fürû’u ile usulü arasında fark yoktur. Biz fıkıh ilmi derken “İslâmî ilimlerden birinden” söz ediyoruz; bunun seküler bilim tanımına uyup uymaması önemli değildir. Batılı ve önemli hukukçular, İslam hukukunun ele alındığı ilmî toplantılarda “İslam hukukunu kendi hukuk bilimi ölçülerine sokmaya” çalışmamışlardır, onlar İslam hukukunun orijinal/müstakil bir hukuk sistemi olduğunu ve ondan kendilerinin de istifade edebileceklerini söylemişlerdir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.