Zarurete dayalı uygulama örnekleri

04:006/05/2018, Pazar
G: 6/05/2018, Pazar
Hayreddin Karaman

Haramları askıya alan zaruretin, çare bulunmazsa ölüm veya sakatlığa sebep olan ihtiyaçlarla sınırlı olmadığı; zorluk, meşakkat, sıkıntı getiren ihtiyaçları da içine aldığı konusunda çağdaş iki âlimden de nakil yapayım:Muâsır âlimlerden Prof. Dr. M. Mustafa Şelebî (merhum), Ta’lihu’l-Ahkâm isimli eserinde ihtiyacın zarûretle bir tutulduğunu şu satırlarıyla ifade ediyor: “Deliller zarûret olan menfaate (maslahata) olduğu gibi ihtiyaç seviyesinde bulunan menfaate de itibar edildiğini isbat etmektedir.

Haramları askıya alan zaruretin, çare bulunmazsa ölüm veya sakatlığa sebep olan ihtiyaçlarla sınırlı olmadığı; zorluk, meşakkat, sıkıntı getiren ihtiyaçları da içine aldığı konusunda çağdaş iki âlimden de nakil yapayım:



Muâsır âlimlerden Prof. Dr. M. Mustafa Şelebî (merhum), Ta’lihu’l-Ahkâm isimli eserinde ihtiyacın zarûretle bir tutulduğunu şu satırlarıyla ifade ediyor: “Deliller zarûret olan menfaate (maslahata) olduğu gibi ihtiyaç seviyesinde bulunan menfaate de itibar edildiğini isbat etmektedir. Birini caiz sayıp diğerini saymamanın delili yoktur. Ayrıca sahâbeden beri geçmiş nesillerin, nass karşısında bile işlettikleri menfâat prensibi, zarûret haline gelen menfaatler değildir. Aslında nass karşısında menfâat prensibi ile amel etmek, akıl ve reyi işletip nassı terketmek değildir; tam aksine bir nas ile ameli, birçok nassa dayanarak askıya almaktır... Şu da unutulmamalıdır ki âlimler ‘ihtiyaçların zarûret sayılması’ kaidesini benimsemişler, bu kaide aralarında meşhur hale gelmiş, tartışmasız kabul edilmiştir” (Kahire, 1947, s. 302). “Sözün özü Ebû Hanife ve arkadaşları mesalih prensibini kullanmışlar, bununla nassları tahsis etmişler, hatta bazen bunları askıya almışlardır; bu menfâatlerin de kimi zarûret derecesindedir, kimi ondan daha aşağıdadır...” (s. 362 vd.).

ALANA HARAM, VERENE CAİZ

“Bir insan emir, ya da devlet başkanı nezdinde, bir işini tesviye etsin, düzeltsin, yoluna koysun, böylece meşrû olan bir menfâati elde etsin ve bir zarardan kurtulsun diye, bu maksatla, birine rüşvet verse bu caiz midir?”

Cevap veriyor:

“Alana haramdır, verene caizdir” (İbn Nüceym, Risâle fi’r-Rüşve, Mecmuâ, s. 112, 115).

Bakın rüşvetle ilgili hadisten hareket ettik, bu noktaya geldik. Şunu bir daha tekrarlıyorum: Burada emirin, valinin veya sultanın, rüşvetinizle sizin evrakınıza imza atması, size isteğinizi vermesi, istediğiniz emri çıkarması hadisesi vukua gelmezse, siz hemen bir haftada veya 24 saat içinde ölmezsiniz; ama meşrû bir menfaat elinizden gider ve siz artık ondan istifade edemezsiniz. Edemeyince, demek ki, fıkıh bunu bir zarûret olarak kabul ediyor ve bundan dolayı rüşvet verirsin diyor. Bu senin için caizdir. Ama karşı taraf için haramdır. İşte önemli özel veya amme ihtiyacını gidermek için faiz vererek kredi temini de böyledir; günahı, başka türlü, mesela ortaklık yoluyla sermaye vermeyen yüklenir.

“Bir insanın hastalığı belli bir ilâcı tatbik etmeden ya geçmez, ya da zann-ı galibe göre geç iyi olursa yasak kılınan tedâvi âlet ve şekilleri geçici olarak mubah olur ve uygulanabilir.

Dileyenler Mecelle’nin 21, 32 ve 58. maddelerine, amme ihtiyacı sebebiyle istimlâki caiz gören 1216. maddeye, bunların şerhlerine, Suyûtî’nin Eşbah’ının (ihtiyacı zarûret sayan) kaidesine ve şerhine (s. 88, Kahire, 1959) bakabilirler. Yine amme ihtiyacı sebebiyle Hz. Ömer’in, Irak topraklarını gazilere dağıtmayıp devlete bırakması, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için Müslümanlardan zekât dışında bir de vergi alınmasını fukahânın caiz görmesi üzerinde düşünebilirler.

ZARURET MİKTARINCA HARAM YEMEK

Tunuslu Muhammed Tahir b. Aşûr’un (merhum), özellikle içtimai ihtiyaca (genel zarûret ve ihtiyaca) dikkat çekmek üzere yaptığı bir tasnifi göz önüne almak faydalı olacaktır.

İbn Âşûr’a göre fukahâ, zarûretin ferdlere ait ve geçici olan çeşidi üzerinde durmuş, örneklerini de bu çeşitten seçmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan “...darda kalana (zarûrete düşene) başkasının payına el uzatmamak ve gerekli miktarı aşmamak üzere (haramı yemek ve ondan faydalanmakta) günah yoktur” (Bakara: 2/173) meâlindeki âyet, geçici ve özel olan zarûretlerle ilgilidir. Bunun yanında biri devamlı, diğeri gelip geçici olmak üzere iki çeşit zarûret daha vardır ki bunlar aynı zamanda genel (umûmi, içtimai) zarûrettir. Umûmi zarûret ve ihtiyacın devamlı olanı, yine devamlı olan istisnai hükümler gerektirdiği için Sünnet kaynağı bu hükümleri getirmiştir; selem, zirai ortakçılık vb. hükümler bu kabildendir. Umumi zarûret ve ihtiyacın gelip geçici olanı da ya ümmetin tamamını yahut da büyük kitleleri ilgilendirmektedir. Din, ümmetin selâmetini, güçlü olmasını, dirlik ve düzen içinde bulunmasını istemektedir. Dinin bu istek ve maksadı tehlikeye düşer, bu mânâda bir zarûret meydana gelirse ilgili yasaklar kalkar, haramlar helâl olur. Şüphe yok ki bu nevi zarûreti ruhsatlarla gidermek, özel zarûreti gidermekten daha önce gelir (Mekâ-sıdu’ş-şeri’a, s. 125).

Bu tasnifi esas alarak sıralayacağımız örnekler, hem ihtiyacın zarûret kabul edilmesi, hem de ihtiyaç dolayısıyla bir kısım yasakların serbest hale gelmesi konusunda şüpheye yer bırakmayacaktır: Yukarıda geçen rüşvet verme ruhsatı ile muâyene ihtiyacına binaen açılması haram olan yerlerin açılma ruhsatı bu çeşidin örnekleridir.

ÖZEL (FERDÎ) ZARÛRET VE İHTİYAÇLARA DAYALI HUSUSLAR

Bazı örnekler:

a. Erkeklere ipek giymek haramdır; deri hastalığı çeken ve pamuklu vb. gömlek giydiği takdirde rahatsız olanların ipek iç gömleği giymeleri caiz görülmüştür (Buhârî, Cihad, 91; Libas, 29; İbn Nüceym, el-Eşbâh, c. I, s. 110).

b. Yalan söylemek haramdır; fakat arabulmak, mal ve cana yönelen haksız bir zararı önlemek vb. ihtiyaçlarla yalan söylenmesine cevaz verilmiştir.

c. Genel kaide, “alması haram olan bir şeyin vermesi de haram ve yasaktır” şeklindedir (Mecelle, md. 34). Ancak ihtiyaç sebebiyle; yani ihtiyacı başka türlü gidermek mümkün olmadığı yahut güçlük bulunduğu zaman, alınması haram olan bazı şeylerin verilmesi caiz görülmüştür. Yukarıda zikredilen rüşvet buna bir örnektir. Ayrıca gasp etmek haram olduğu halde bir şahıs, bir çocuğun malına zorla el koysa (gasp etse), çocuğun vasisi, bu malın bir kısmını gasp edene bırakmak suretiyle geri kalanını kurtarabilir (İbn Nüceym, s. 189). Mecelle şârihi bu ruhsatı, “zarûretler yasakları mübah kılar” kaidesine bağlamak suretiyle “ihtiyacın zarûret gibi değerlendirildiğini” açıkça ifade etmiştir (Durar, c. I, s. 91).

El-Eşbâh şârihi Hamevî, “Önemli ihtiyaç sebebiyle kredi arayan kişi bulamadığı takdirde faiz ödeyerek ödünç para alabilir” şeklinde ifade ettiği ruhsatı da yukarıdaki kaideye bağlamıştır. Bu örnekte faiz “alana haram, verene ihtiyaç sebebiyle caizdir” (c. I, s. 189).

d. Evlenmesinin iyileşmesini sağlayacağı umulan akıl hastasının bir defaya mahsus olmak üzere evlenmesi caiz ve sahih görülmüştür (İbn Nüceym, s. 119).

(Devam edeceğim)

#Zaruret
#Caiz
#Haram