Zalimden medet umulmaz

04:008/02/2019, Cuma
G: 8/02/2019, Cuma
Hayreddin Karaman

1995 yılında Filistin’e bir ziyaretimiz olmuştu. Ummu’l-Fahm şehrindeki İlahiyat Fakültesi bizim Marmara Üniversitesi’yle kardeşlik akdi yapmışlardı. Bu fakülte bizim İlahiyat’tan birkaç kişiyi davet etmeye karar vermiş ki kendilerini tanıtsınlar ve sıkışıp kaldıkları İsrail’den dünyaya açılabilmek için bizim ne yapabileceğimizi görsünler, görüşelim diye. O tarihte Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, onun yardımcısı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İslam Hukuku

1995 yılında Filistin’e bir ziyaretimiz olmuştu. Ummu’l-Fahm şehrindeki İlahiyat Fakültesi bizim Marmara Üniversitesi’yle kardeşlik akdi yapmışlardı. Bu fakülte bizim İlahiyat’tan birkaç kişiyi davet etmeye karar vermiş ki kendilerini tanıtsınlar ve sıkışıp kaldıkları İsrail’den dünyaya açılabilmek için bizim ne yapabileceğimizi görsünler, görüşelim diye. O tarihte Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, onun yardımcısı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Erkal (merhum) ve ben bu davete icabet etmiştik.



Büyük mücahid, alim ve hakîm insan Râid Salâh o tarihte Ummu’l-Fahm şehrinin belediye başkanı idi. Seyahat boyunca bize rehberlik etti, gezip gördüğümüz yerlerin öncesi ve halihazırı ile ilgili önemli bilgiler verdi. Mensub olduğu hizmet camiasının adı kısaça “İslâmî Hareket” olarak anılıyordu, Hamas onun bir parçası idi. Hareketin yaptığı önemli ve çeşitli hizmetler vardı, bu hizmetlerin bir kısmını da Kemâl el-Hatîb idare ediyordu. Yaklaşık çeyrek asır önceye ait ziyaretimizde genç bir mücahid, şimdi hayatta ve faal olan Kemâl el-Hatîb’in yakın zamanda yaptığı bir açıklama hatıraların canlanmasına ve bu yazıya sebep oldu.

Katil Esed’in yanında yer alarak zulme ortak olan Hasan Nasrullah şöyle bir açıklama yapmış “Ben ve grubum (Hizbullah), Beşşâr Esed’in yanında katıldığımız savaş boyunca zengin bir tecrübeye sahibi olduk”.

Kemâl el-Hatîb işte bu açıklama üzerine şu açıklamayı yapıyor:

Hasan Nasrullah şunu demek istiyor: “Suriyelilerin canları, kanları, evleri, çocukları, kadınları, mescidleri kendileri için bir eğitim, tecrübe ve bilgi laboratuarı ve sahası olmuştur”.

Yüzbinlerce Suriyeli şehide ve milyonlarca sığınmacıya mal olan bu zengin tecrübe (!) sayesinde Hasan, Filistin’i ve Kudüs’ü kurtaracağını iddia ediyor.

Allah’a yemin olsun ki, “Hayır”! Biz Suriyelilerin kanları pahasına Filistin’in, Kudüs’ün, Aksâ’nın kurtarılmasını istemiyoruz.

Suriye, Suriyelilerin canlarına, mallarına ve namuslarına tecavüz edenlerin kurtarmasından münezzehtir.

Kudüs’ü Hz. Ömer Bizans’tan aldı, Salahaddin Eyyubî de Haçlılardan kurtardı.

İşte Kudüs budur, onu, İsrail’in işgalinden ve zulmünden, Hz. Ömer’i ve Salahaddin’i sevmeyen ve onlara küfredenler asla kurtaracak değildir.

Bütün imkansızlıklar, çileler, dünyayı yöneten zalimlerin İsrail’i destekleyerek yaptıkları hukuka ve vicdana sığmaz zulümler, işgaller ve işkencelere, adı İslam Devletleri olan yığının vurdumduymazlığına, menfaati ahlaka, dine ve vicdana tercih etmelerine rağmen yılmayan bu mücahidlere Allah yardım etsin. Unutmayalım ki, Allah yardımını, O’na itaat eden kulları vasıtasıyla yapıyor.

#Filistin
#Ummu’l-Fahm
#Suriye
#Zulüm
#İsrail
#Kudüs